Aniden tekrar gerilerek elbisemin kumaşını kıvırmaya başladım. Kıvanç'dan önce, yaşayanların dünyasıyla temas kurmak beni hüzünlendirdi. Şimdi Kıvanç'ın benim farkım da olması (ve dürüst olmak gerekirse, sadece varlığı bile) bu kasveti zihnimin gerilerine yollamamı sağlamıştı.
Buna rağmen bu binalar ve ilettikleri ürkütücü his, korkudan koltuğuma iyiden iyiye yapışmama neden oluyordu.
'Kıpırda hadi, Lina. Kimsenin olmadığı bir arabanın kapısını açmış bekliyorum, deli gibi görünüyorum sayende.''
Kıvanç'ın sözcükleri sert olsa da alaycıydı. Kararsızlığım onun derse geç kalmasına neden olacaktı ama o sadece gülümsedi ve elini bana uzattı.
Biraz daha cesaretli olabilirmişim gibi hissettim ve elini tutup arabadan indim. Ansızın ateş gibi bir şok kolumu sarstı.
''Ah!'' diye haykırıp kolumu çektim. Uzanıp kapıyı kaparken, nasıl becerdiyse aynı anda hem soluğu tıkandı hemde güldü. Hem utançtan hemde heyecandan kaynaklanan bir gülümseme yüzüme yayıldı, onun arkasından, daha küçük binalardan birine doğru yürüdüm. Yürürken dönüp bana bakmadan, dişlerinin arasından konuşuyordu. Bunu dışarıya kendi kendime konuşuyormuş gibi görünmemek için yaptığını anladım.
''Arkada durumlar nasıl?''
Buna gerek olmasa da sesimi onunki gibi alçak tutarak, ''iyi sanırım,'' dedim. ''Burası sadece o kadar...tanıdık geliyordu ki. Sanki bu okulu hatırlıyor gibiyim ama neden veya ne zamandan hatırlıyordum bilmiyorum.''
''Hmmm, bu ilginç.'' Bir anlığına sessizleşti, sonra tereddütlü bir anda fısıldadı. ''Bunun senin için sorun olmadığına emin misin?'' Yani seni zorlamış gibi oldum galiba, değil mi?''
Öylesine samimi bir şekilde endişelenmişti ki kahkahamı bastırmak zorunda kaldım.Besbelli son dakikaya kadar benim ne istediğimi sormayı akıl edememişti.
Yüksek sesle, ''Herhalde bir sıkıntı olmaz,'' dedim.
Açık gri gömleğinin içindeki geniş ve güçlü sırtına bakarken, aklıma gelen ilk şeyi söyleyiverdim.
''Her neyse, sonuçta nereye gittiğimiz önemli değil çünkü sen neredeysen ben de orada olmak istiyorum.''
Kıvanç bu sözcükleri duyar duymaz, açmak üzere olduğu kapıya dokunup donakaldı. Arkasına bakarken ezik bir halde alt dudağımı ısırdım. Tepkisini görmezken böylesine bir cümle kuracak kadar ahmak mıydım ben?
Kıvanç'ın elinin kapı kolunda kasılıp kaldığını görebiliyorum, o yüzden kendimi en kötüsüne hazırladım:Tam da şüphelendiğim gibi, bana burada bulunmamın riskli olduğunu söyleyecek, insanların arasındayken ona dokunduğum için bana çıkışacak ve onu dışarıda beklememi söyleyecekti... veya sadece çıkıp gitmemi. Ama elbette onu yine yanlış anlamıştım. Benden kaçmak yerine, tek elini arkasına doğru uzatıp elimi sıktı. Sonra kapıyı itip açtı ve arkamızda bıraktığımız çimenlik alanda zil sesi yankılanırken sınıfına girdi. Bana dokunduğu elini yumruk yapıp açtığını görebiliyordum, muhtemelen benimde parmaklarımı kavuran o ateş nedeniyle yapıyordu bunu. Derin bir nefes aldım ve o, kapıyı arkamızdan kapamadan önce sınıfa girdim.
Sanırım manzara değişikliğine hazır değildim çünkü odanın ani loşluğu karşısında şiddetle gözlerimi kırpıştırmaya başladım. Dürüst olmak gerekirse, öbür dünya da yetersiz aydınlatılmış lise sınıflarıyla pek bir deneyimim olmamıştı ve dalgın dalgın göz bebeklerimin karanlıkta büyüyüp büyümediğini merak ettim.
Kıvanç'ın gürültülü öksürüğü beni bu dalgınlığımdan hızla çekip aldı.
Öksürük besbelli bir uyarıydı çünkü hemen önümde, yüzü benimkinden sadece birkaç santimetre uzaklıkta olan yaşlıca bir kadın duruyordu. Sarımtırak yüzü, hem seyrek saçları hem de gözlerinin sarıya çalan beyazıyla uyumluydu.
Ve bu gözleri doğrudan benim gözlerime bakıyordu.
Korkuyla en öndeki sıraların başında donakalmış olan Kıvança döndüm. Sonra başımı yine hızla kadına çevirdim, tüm kaslarım gerilmişti. O da Kıvanç gibi bir zamanlar ölmüş ve şimdi beni görebilen bir insan mıydı? Yoksa Kayra gibi kötü niyetli bir hayalet mi?
Gözlerine ikici kez baktığımda bilmem gereken her şeyi öğrendim. Gözler tamamen bana odaklanmıyor, benim içimden geçip Kıvança bakıyordu. Muhtemelen varlığım nedeniyle bulanıklaşan görüşü, gözlerini kısmasına yol açmıştı. Kadının bakışları, bir duman bulutundan bakarcasına delip geçiyordu beni:Dikkatini çekiyordu fakat tam olarak farkında değildi ve ilgilenmiyordu. Konuşmaya başladığında düşündüklerimi onayladı.
''Bay Demirkıran, ölümden dönmüş olmanız sınıfa dilediğinizce girip çıkabileceğiniz anlamına mı geliyor?''
''Tabii ki hayır, Bayan Gülriz. Zile yetiştim sanıyordum.''
Kadın yüzünü astığında dudaklarının kenarında derin ve sarkık çizgiler oluştu.
''Zil, dersin başladığını duyurur, sınıfa girme zamanınızı değil. Şimdi yerinize geçin.''
''Tabii ki,'' diye geveledi. Başını önüne eğerek sıraların arasında hızla yürüdü ve boş, muhtemelen kendisine ait sıraya geçip oturdu.
Kıvanç'ın yanındaki sırada oturan iri yarı, kızıl saçlı bir oğlan onun sırtına hafifçe vurdu ve ''Altıncı dersi de assaydın iyi olurmuş dostum.'' diye fısıldadı. Kıvanç, gergin gergin başını sallamakla yetindi.
Bayan Gülriz masasına otururken bir daha bana bakmadı, daha doğrusu bakışları beni delip geçmedi. Kıvanç'ın bakışını yakaladım, elimi alnıma götürdüm ve dudaklarımı, ''yırttık'' diyerek oynattım. Belli belirsiz bir rahatlama tebessümüyle karşılık verdi ve çantasından kitaplarını çıkarmaya koyuldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAYIP RUH
Fantasy"SAF, DOKUNAKLI VE HAYALETLİ BİR AŞK HİKAYESİ Yine nehirde süzülüyordum. Ancak bu kez nefes aldığımda ciğerlerim , etrafımı saran çamurlu suyla dolmuyordu. Bedenim bu kâbustan önceki kadar hafifti hala. Nehirde süzülüyor , öfkeli akıntının sürüklem...