-Bölüm Yirmi Yedi-

199 35 8
                                    

Tutku arka bahçeye varıp kızların olduğu bir gruba karışırken onu izledim. " Belki." dedim düşünceli bir şekilde . Tutku grubun içinde ilerlemeden önce , son bir kez dönüp ağabeyinin olduğu yere baktı. Yüzünde bir sıkıntı vardı, bir yandan da şaşkın görünüyordu, sanki az önce duyduğu şeyin ne olduğundan emin olamıyordu.

"Belki öyledir, belki değildir," diye fısıldadı Kıvanç. Sonrada çantasını omuzuna yerleştirdi. "Derse hazır mısın?"

Başımı salladım ve alt dudağımı ısırarak otoparkta onu takip ettim. Tutku'nun o kafası karışık, düşünceli hali aklımdan çıkmıyordu. Uğraşmam gereken, ruhani kanalları açık bir insan daha olması ne anlama geliyordu? Kıvanç'ın kanallarının açık olmasını seviyordum fakat küçük bir büyük anne rolüne pek ihtiyacım yoktu; şimdi değil.

Düşüncelerime o kadar gömülmüştüm ki arkamda bir anda hızlı esen rüzgarın sesini neredeyse duyamayacaktım. Kocaman ve homurdanan bir şey ona arkadan çarpmadan hemen önce , "Kıvanç!" diye bağırabildim sadece.

Bu ağır şeyin Kıvanç'ın cebir dersinde ki iri kıyım, kızıl saçlı oğlan, yani dün ona " Hiç okula gelmesen de olurdu." diyen çocuk olduğunu hemen anladım. Şimdi oğlanın Kıvanç'a vurmadığını , sadece kalın kolunu onun boynuna geçirip oyun olsun diye ona sataştığını görebiliyordum.

"Kıvanç, oğlum bir dahi olduğunu biliyordum ama yine de, yuh be! Dün cebir dersinde ki performansın efsaneydi."

Kıvanç'ın gülüşü daha çok kesik bir öksürüğe benziyordu. Biraz kızarmış yüzüyle çocuğun koluna hafifçe vurdu.

"Barlas, dostum , şu kungfu hareketini biraz gevşetsen diyorum."

Barlas şaşırtıcı bir hızla Kıvanç'ı bıraktı ve sırtına bir kaç kez hızlıca vurdu. " Pardon, dostum."

"Önemli değil," dedi Kıvanç boğuk bir sesle.

Barlas, Kıvanç'ın üzerinden düşürdüğü çantayı yerden alırken ," Eeee?", diye sordu. "Yedinci ders de yine kütüphanede mi takılacaksın?"

"Evet, doktorun dediğine göre muhtemelen Noel'e kadar kuvvet antrenmanlarına katılamam. Kalbimle ilgili mesele yüzünden , biliyorsun işte."

"Dostum, biliyorum öldün diye değil mi?"

O kadar art niyetsiz olmasalardı, barlas'ın  sözleri kırıcı olabilirdi. Kıvanç'a çantasını verdikten sonra kahverengi gözleri dostu için duyduğu endişeyle irileşmişti. Ondan hemen hoşlanmıştım.

"Aynen, öldüm diye ," Kıvanç güldü ve sözlerine devam etmeden önce bana kurnaz bir bakış attı. " Ama endişelenme, beyzbol sezonuna kadar toparlanmış olacağım."

"Bunu yapsan iyi olur dostum.Orta saha adamıma ihtiyacım var.Gelmezsen seni kendi ellerimle nehre geri yollarım."

"Evet, bir adamımız ölü, diğeri de cinayet tanığı olursa bölge şampiyonluğunu kafan kazandık demektir."

Yumuşak yabancı bir ses beni şaşırttı; kimden geldiğini görmek için Barlasın çam yarması bedeninin arkasına baktım.Dün'ki cebir dersinden dikkatimi çeken başka bir oğlan arkada dikiliyordu.

Bu çocuk Kıvançla hemen hemen aynı boyda ve kilodaydı, saman sarısı saçları ve koyu kahverengi gözleri vardı. Barlas uzanıp onun omuzuna hafifçe yumruk attığında gülümsemekle yetindi ve sanki kendini korumaya çalışırcasına kamburunu çıkardı.Bu hareketiyle çekingen gözükmüştü gözüme, ona hemen kanım ısınmıştı.

Kıvanç, sıkmasını için elini kaldırarak oğlana döndü.  "Çağatay , dostum, nasılsın?" 

Çağatay daha da geniş bir gülümseme takındı. "Fena değil, Kıvanç. Bu gün nasıl hissediyorsun?"

"Harika, bomba gibiyim." Emin olamadım fakat sanki o sıra Kıvanç boşta kalan elini bana doğru uzatmıştı.

"Süper," dedi Çağatay başını sallayarak.

Çağatay'ın Kıvanç'ın sağlığını değerlendirmesi gizli bir şifreymiş gibi başka hiçbir şey söylemeden hep beraber bahçede yürümeye koyuldular. Aralarında ki iletişime biraz şaşırarak onları takip ettim.

Cebir dersinin olduğu sınıfa varmak üzereydik ki arkamızda kıkırtılar yükseldi. Çağatay ile Barlas anında durup arkalarını döndüler. Fakat Kıvanç aynı yöne dönmeden önce derin bir iç çekti.

Bende döndüğümde üzerlerin de kısa bluzları ve amigo etekleriyle bir grup genç kız ile karşılaştım. En ortada, etrafında eküresiyle Tutku dikiliyordu. Arkadaşlarının aksine canı sıkılmış ve rahatsız görünüyordu. Onu buraya gelmeye zorladıkları izlemine kapıldım.

"Hanımlar, selam." Barlas onları, kaşlarını imalı bir şekilde kaldırarak selamladı. Ne yazık ki grup tamamen onu görmezden geldi ve dikkatlerini tek bir kişiye ve sadece ona odakladılar; Yanı başımda duran koyu renk saçlı yakışıklı oğlana.

"Bu gün okulu asmıyor musun Kıvanç?" diye seslendi kızlardan biri arkadan. Grup üyeleri uyumlu bir şekilde kirpiklerini kırpıştırmaya, saçlarıyla oynamaya başladı.

Kıvanç başını yana yatırıp zorla sırıttı. " Bu gün asmıyorum. İnsanları varlığımla onurlandırmaya karar verdim."

Tutku yüzünü buruşturup gözlerini abartılı bir şekilde devirdi. Fakat arkadaşlarının çoğu onun bu küçümseyici bakışını paylaşmıyordu besbelli; hepsi de sanki Kıvanç duydukları en komik espriyi yapmış gibi kıkırdamaya başladı.Kızlardan bir saçlarını daha da abartılı bir şekilde savurmaya başladı, tuhaf bir çiftleşme dansı yapan cafcaflı kuşları andırıyorlardı.

"Ah, lütfen bu bir şaka olsun," diye söylendim fısıldarcasına.

Benim ve Tutku'nun rahatsızlığından habersiz bir kız, gruptan ayrıldı, parmak uçlarıyla yükselip (böyle yaptığında bile benden bir kaç santim kısaydı) Kıvanç'a otuz iki dişini göstererek güldü.

"Kıvanç," diye mırıldandı; sesi beklediğimden daha kalın ve boğuk çıkmıştı. O da arkadaşları gibi bal sarısı saçlarından bir tutamı geriye savurdu. Fakat bu hareket onda daha olgun duruyordu ve solgun mavi gözlerinde bilmiş bir parıltı vardı. " Söyle bana, Tutku, yine aksilik mi çıkarıyor sana?"

"Aslın da elinden geleni yapıyor."

Kıvanç, cevabı güzel arkadaşı yerine , Tutkuya bakarak verdiğinde çok rahatladım. Gel gelelim kızın cesareti kırılmamıştı. Arkadaşlarını yararken arkasını dönüp  bakmadan sinsice çıktı.

"Bizim cadı Tutku canını sıkarsa bana söyle yeter."

Kıvanç'a davetkar bir biçimde eğilmesine bakılırsa sözcüklerinde başka bir ima vardı.

Kıvanç ondan kaçındığın da, tuhaf bir duygu karmaşası yaşadım. Önce Kıvanç'ın kollarına atlayıp art arda minnettarlık dolu öpücükler, o kızla ilgilenmediği için ödüller vermek istedim. Sonra da bu yabancıyı pataklayıp o güzel saçlarını çekebilecek kadar somut bir varlığım olmasını diledim.

Kendime şaşırarak başımı iki yana salladım. Ben kimdim de böyle korkunç şeyler düşünmeye cüret ediyordum? Bu dürtü sinirlerimi bozdu ve yeniden doğamla iligili korkularımı düşünmeme neden oldu. Kayra'nın ısrarla beni mahkum edeceğini söylediği doğam...




BÖLÜMÜ OYLAMAYI VE YORUM YAPMAYI UNUTMAYIN... 

KAYIP RUH Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin