-Bölüm Yirmi Bir-

187 40 5
                                    

İçeri girdiğimizde onu birkaç adım geriden, karanlık bir holde takip ettim. İleride yürüyen karanlık bedenini izlerken neredeyse bunaltıcı bir heyecan içerisindeydim. Bir kemerin altından geçip bir başka fantastik manzaraya doğru ilerlerken Kıvanç'a, Sağ ol ama bir başka sefere yapsak daha iyi olacak, demek üzere ağzımı açmıştım bile. 

Kıvançların güzelce aydınlatılmış ve hoş bir dağınıklık içindeki mutfağı önümde uzanıyordu. Odanın tamamı sıcak kırmızı renkte ahşap panellerle kaplanmıştı; İlk başta ucu görünmeyen tezgahın her köşesini kavanozlar ve küçük cihazlar kaplamıştı. Geniş odanın merkezinde, alçak tavan kirişinden çeşitli tencereler ve tavaların sarktığı küçük ve ahşap bir mutfak adası bulunuyordu.

Önümüzde kuzeye bakan cumbalardan solumuzdaki büyük çiçekliğe uzanan oda, sanki evin enine doğru tüm alana yayılmış gibiydi. Çiçekliğin altındaki bulaşık dolu lavabonun başında bir adam ve genç bir kız durmuş gülüyorlardı.

Bunlar Kıvanç'ın kardeşi Tutku ve babası olmalılar, diye düşündüm.

Kıvanç'ın annesi az önce karşı taraftaki mutfak adacığına geçmişti ve tezgahın üstüne yığılan bulaşıkları ayırmaya başladı. Parlak, siyah saçları yüzünün örtüyordu fakat gülüşme sesleri duyup o yöne baktığında hoş yüz hatlarını ve parlak ela gözlerini gördüm. Gözleri Kıvanç'a kaymadan önce biran mutlulukla ışıldadı, sonrada keskinleşti.

''Söyle bakalım, hovarda oğlan,''dedi. ''Akşam yemeğini kaçırıp daha kazanın üstünde bir hafta bile geçmeden annenin ödünü patlatmanın cezası ne olabilir?''

Annesinin sesi kardeşinin ve babasının dikkatini çekti ve ikisi de lavabodaki bulaşıklarla uğraşmayı bıraktı. Kenardan görebildiğim kadarıyla Kıvanç bu tetkikten geri  kaçmıştı. Ona sevimli bir gülümseme yollayıp dikkatimi ailesine yönelttim.

Annesinin saçları siyah değil, kahverengiydi ve koyu mavi gözleri Kıvanç'ın gözlerine tıpatıp benziyordu. Aradaki en az yirmi yıllık yaş farkı ikisi ağabey kardeş gibiydiler; aynı çıkık elmacık kemikleri ve buğday ten, aynı geniş gülümsemesi yeterince açık konuşuyordu: Bu akşam Kıvanç'ı cezalandırmak isteyen her kimse, o kişinin tarafında olmayacaktı. En azından içten içe.

Yüzündeki ifadeye bakılırsa Tutkunun annesinin öfkesini paylaştığı belliydi. İki eliyle uzun siyah saçlarını geriye atıp somurttu.

Annesinin kemikli yüzünü almıştı. Fakat Tutkunun hatları daha keskin ve sertti. Güzel olmadığından değil, güzeldi. Dudaklarının yapısı ve başını eğiş biçimi ona hin bir hava veriyordu, sanki içinden acımasız bir yorum tasarlıyor gibi bir hali vardı.

''Evet, Kıvanç,'' diyerek dudağını büktü. ''Tam da bulaşık vaktine yetişmen çok düşünceli bir hareket.''

Kıvanç itiraz etmek için ağzını açmak üzereydi ki bir başka, daha yaşlı birine ait bir ses araya girdi.

''Bu uygun bir ceza olabilir, koca mutfağı tek başına temizlesin.''

Kıvanç ve ben aynı anda sesin geldiği yöne doğru döndük. Girdiğimde gözüme çarpmayan bir köşedeki yemek masasından bize yaşlıca bir kadın yürüyordu. Başını öne eğmiş, elindeki zarfları incelediği için yüzünü göremedim.

Mektuplara bakarken derin bir iç geçirdi ve başını iki yana salladı. Çenesine uzanan saçları bu hareketiyle birlikte hafifçe sallandı. Parlak, neredeyse saydam beyaz renkteydiler ve mutfak mutfak ışığının altında adeta parıldıyordu.

KAYIP RUH Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin