-Bölüm On Altı-

197 43 1
                                    

Okuldan sonra Kıvanç ile tekrar şehir parkı'na döndük ve beni daha önceden oturduğumuz bankımıza götürdü. Oturduktan sonra arkaya yaslanarak dirseklerini beton masanın üstüne yerleştirdi. Ben de onun yanında, bir bacağımı altıma kıvırmış, diğerini de göğsüne çekmiş, sessizce oturuyordum. Bir süre konuşmadık muhtemelen ona değil de başka şeylere odaklandığım için. Aslında daha çok arada bir bana yönelttiği kuşkucu gülümsemeyi görmemek için.

Ne düşündüğü hakkında bir fikrim vardı ve en sonunda konuşmaya başladığında büyük bir sıkıntıyla tahminlerimin doğru olduğunu anladım.

''Peki, Lina, tam olarak ne zaman bir matematik dahisine dönüştüğünü hatırlıyor musun?

Gözlerimi ağaçlara diktim ve doğal bir şekilde omzumu silkmek için elimden geleni yaptım.''Ben... Ben dahi değildim. Muhtemelen oturup çalışmışımdır. Tıpkı senin şimdi yapman gerektiği gibi.''

Kıvanç güldü. ''Ben çalışıyorum ama. Ortalamam üç nokta sekiz.... tabii Bayan Gülriz benimle işini bitirdiğinde kaç olur bilmem. Ayrıca bu yapmacık alçakgönüllülük de neyin nesi?''

Homurdanarak ona terslemek için yan tarafa döndüm. Muhtemelen damarıma basarak sonunda dönüp ona bakmamı sağladığı için memnun halde sahte bir masumiyetle gülümsedi.

''Püf.'' Başımı yeniden hızla ağaçlara doğru çevirdiğimde saçlarım havada uçuştu. Birkaç dakika daha sessizce oturduk, sadece Kıvanç'ın hafif kıkırdamaları duyuluyordu. Sanki kahkahasını bastırmaya çalışıyormuş gibi abartılı bir öksürük krizine girdi.

Bardağı taşıran son damla bu oldu. Ellerimi yakınarak havaya kaldırdım.

''Ben yapmacık alçakgönüllülük yapmıyorum tamam mı?'' diye bağırdım. ''Dahi olup olmadığım konusunda hiçbir fikrim yok. Evet, diferansiyel denklemleri bildiğim ortada. Ama nasılını, nedenini bilmiyorum. Her neyse, belki de dil bilgisi dersim berbattır...veya coğrafya falan. '' Savunmaya benzeyen konuşmanın sonunda yorgun düşüp yatıştım.

Kıvanç yine gülmeye başladı. ''Sinirlenince güzelleşiyorsun, biliyor musun?''

''Öf,'' diye sızlandım ve bunalarak burnumu karıştırdım. Yani çok az bulanarak. ''Bu çok küstahça Kıvanç.''

Yine güldü. ''Gördün mü?Dil bilgin gayet iyi. ''Küstahça sözcüğünde üç hece var.''

Kendimi tutamayıp bende güldüm.

Kısa bir süre sonra dalga geçmesini affettim. İlerleyen saatlere de olabildiğince fazla bilgi alabilmek için sorularını saptırarak neredeyse tüm sohbeti ona odakladım. 

Daha ağustos ayında on sekizine bastığını (o sırada eylül ayının sonuydu ve bir pazartesi günüydü; belki de daha önceden olmadığından bu zaman farkındalığının etkisinden kurtulamıyordum) ve anne babası, büyük annesi ve on altı yaşındaki küçük kız kardeşi tutku ile birlikte yaşadığını öğrendim.

Ona neler yapmaktan hoşlandığını sorduğumda, okulun beyzbol takımında orta saha oyuncusu olduğunu itiraf etti gönülsüzce.Onu sıkıştırdığımda, atletik yeteneğinden alçakgönüllülükle bahsetti. Fakat notlarını iyi tutar ve beyzbol bursu kazanırsa üniversite masraflarını karşılayabileceğini söylediğinde sesindeki gururu duyabiliyordum.

''Bu hayatta en çok ilgi duyduğum şey değil,'' dedi Kıvanç, ''ama oynamayı seviyorum. Hem üniversitede beyzbol oynamak, ileride istersem spor yazarı olmama da katkıda bulunabilir. Ayrıca bizimkilerin aynı anda iki okula birden para vermeyi iple çektiğini sanmıyorum.''

''Tutku'da mı üniversiteye gitmek istiyor?'' 

''İstese iyi olur,'' dedi adeta homurdanarak. Yüzündeki aşırı korumacı ifadeye şaşırarak arkama yaslandım. Kaşlarımı kaldırarak bir tür açıklama bekledim. Kıvanç öne doğru uzandı, tek dirseğini dizine dayayıp diğer elini havada sallayarak konuşmaya başladı.

''Tutku...işin aslı, Tutku şu sıralar tam bir baş belası. O da herkes kadar zeki, hatta belki daha da zeki. İş matematiğe geldiğinde seninle boy ölçüşebilir.'' Bana hızlıca muzip bir gülümseme attı, ben de başımı eğdim:memnuniyetten kaynaklanan utancımı gizlemek için başarısız bir girişimdi bu.

''Ama,''diye devam etti, ''Onun için insanların içine karışmak veya ona benzer şeyler... çok önemli.''

''Ama senin için değil öyle mi?''

Sormadan edememiştim. Kıvanç alınmış gibi görünüyordu çünkü güldü.

''I-ıh. Benim için değil. İronik olan şey şu ki ben ortama uyum sağlıyorum. Ama makul ölçüde, diğer insanların ne düşündüğü hakkında endişelenmeden istediğim şeyi yaparım.''

''Görünmeyen bir ölü kızla konuşmak gibi mi?''

''Aynen.'' Kıvanç gülümsedi fakat sonra düşünceli bir biçimde dudaklarının kenarını kıvırdı. ''Biliyor musun, aslında bunun büyük annemle alakası olabilir.''

''Ha?''

''Büyük annem, ben çocukken bana köprüyle ilgili hayalet öyküleri anlatan o işte. Hayaletlerle temas kurma meseleleriyle falan ilgileniyor...buralardan bir grup yaşlı hanımla beraber.''

Geri çekildim.

KAYIP RUH Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin