-Bölüm Yirmi-

171 37 4
                                    

Kıvanç evin arkasına park ederken ağzımı kapamaya tenezzül bile etmedim. Kendi kapasını kapadıktan sonra, benimkini açmak için dolandı. Bana uzandığında, tenini hissetmek için olduğu kadar kendimi toparlamak için de uzanıp elini tuttum. Normalde tüm dikkatim ellerimizin temasına odaklanmış olurdu ancak şimdi dikkatim başka bir yerdeydi.

Kıvanç'ın evinin arkasının, girişten daha bile olağanüstü olmasına şaşmamam gerekirdi.Buna karşın önümde uzanan arazinin görüntüsünü içime çektiğimde şaşkınlığım büyüdü.

Buraya özgü çam ve sedir ağaçlıkları, Kıvançların bahçesinin etrafında bir duvar oluşturacak şekilde budanmıştı. Arka bahçenin içinde araziyi devasa akçaağaçlar ve Kavaklar süslüyordu ve dalları tepede bir tür kubbe oluşturacak şekilde birbirine dolanmıştı.Yaprakların arasından gece göğünün göz kırpışlarını yakalayabiliyordum.

Bahçenin içinden bu ağaçların arasından taşlı bir yürüyüş yolu kıvrılıyordu.Fakat bu heryerde karşınıza çıkan avlulardan değildi. Alanın heryerine yayılmış mavi ve grinin çeşitli tonlarındaki taşlar, çimlik alanda neredeyse labirentimsi patikalar oluşturuyordu.Kimi patikalar bahçe boyunca kıvrıla kıvrıla ilerliyor, kimileride basamaklara bölünüyor ve demir raylı platformlara uzanıyordu. Bahçenin bazı kısımlarında patikalar üstleri gür mor salkımlarla kapanmış köprülere çıkıyordu. Yüksek kısımların altında çimlerden gür sarmaşıklar ve çiçek açmış bitkiler fışkırıyordu.

Bahçenin en uzak ucunda ahşap bir çardak bulunuyordu, duvarları Selvi ağaçları ile çevrelenmişti. Bu manzaranın tamamı, ağaçların arasına girilmiş sağlam elektirik kablolarından sarkan devasa beyaz fenerlerle aydınlatıyordu. Fener ışığı bahçeyi çevreleyen karanlık ağaçlıklarda dolanan yüzlerce ateş böceğinin titrek alevlerini neredeyse bastırıyordu.

"Aman Tanrım." dedim nefesimi keserek.

"Evet." Kıvanç başını salladı. "Annemin peyzaj şirketi var. işinde çok başarılı değil mi ?"

"Öylede denebilir."

Kıvanç bana dönerek hafifçe gülümsedi fakat sonra yüzünü buruşturdu. Gözlerini benden ayırmadan kaşlarını çattı.

Biranda kendime dışarıdan bakarak "Ne oldu?" diye sordum sertçe. "Neden bana öyle bakıyorsun?"

"Karanlıkta patladığını biliyormusun?"

"Ah, bundan mı bahsediyordun." Hâlâ onun avucundaki elime baktım, sonra gözlerimi yüzüne çevirdim.

"Kıvanç'ın yüzündeki bazı hatlar fenerlerden gelen ışıkla parlıldarken bazıları da gecenin karanlığı ile gölgeleniyordu. Fakat benim tenim, gün ışığından geceye olan geçişte etkilenmemiş halde tıpkı gündüz olduğu gibi görünüyordu. Bu benim alıştığım birşeydi ve Kayranın hayalet olduğunuda bu özelliğinden anlamıştım: Tenlerimizin karanlıkta ki o mat sönük halinden. Kayra bana üç boyutlu bir fonun önündeki siyah-beyaz bir resim gibi görünüyordu. Bende Kıvanç'a parlıyormuş gibi görünüyordum.Omzumu silktim. "Galiba hayaletlere özgü bir şey. İrkiltici mi? "

"Biraz," diye itiraf etti fakat bunu gülümseyerek yaptı. İçimi çektim: bir kez daha benimle ilgili en garip şeyleri bile kabullenme konusundaki becerisi için minnettardım. Fakat bu minnetarlığı dile getirme fırsatı bulamadım çünkü çarpan bir kapının sesiyle ikimiz de başımızı Kıvançın evine doğru çevirdik aniden.

Şimdi verandada ufak tefek, karanlık bir figür belirtmişti. Silüetinden kadın olduğu anlaşılıyordu. Evin pencerelerinden gelen parlak ışık onu arkasından aydınlatıyordu, hatları gölgelerle bulanıklaşmıştı.Duruşundan , eller kalçalarda, sırt dimdik. Bu kişi herkimsede pek mutlu olmadığı anlaşılıyordu.

Aniden bjr başkasının annesi tarafından kötü bir şey yapan yakalanmış bir cocuk gibi , Kıvançın elini bıraktım ve kamburlaştım. Gelgelelim kadın konuşmaya başladığında azar yiyecek çocuğun ben olmadığımı anladım.

"Kıvanç Demirkıran." Kadının sesi gür ve inceydi fakat şimdi endişeyle gerginleşmişti. "Bu kadar gecikmenin geçerli bir nedeni olup olmadığını sormama gerek var ?"

Başını öne eğerek "Hayır, anne." diye sızlandı Kıvanç.

"Peki az kalsın kayıp tutanağı tutturmak için polisi aradığımızı söylememe gerek var ?"

"O kadar gecikmedim, " diye geveledi Kıvanç, öyle kısık sesle konuşmuştuki verandada duran kadın onu duymadı bile. Daha yüksek sesle, "Evet, anne Özür dilerim," dedi.

Sonra içini çekti ve ağır adımlarla yürümeye koyuldu. Başım önümde onu takip ettim.

Kıvançın annesi beni duymasada ve Kıvanç bana cevap vermesede "Hep böylemidir? " diye fısıldadım.

Dişlerinin arasından fısıldayarak beni şaşırttı. "Büyük annem daha beterdir. Bir Pitbull hayal et. Cidden huysuz bir Pitbull."

Yavaşça yutkundum ve başımı iki yana salladım. Sanki büyükannesinden korkmak için başka bir nedene ihtiyacım varmış gibi.

Kıvançın annesi, onun büyükannesini böyle tarif ettiğini duydumu emin olamamıştım çünkü başka tek kelime etmeden arkasını döndü ve kapıya doğru ilerledi, sineklikli kapıyı arkasından çarpınca kapı birkaç kez sekti. Ilk önce Kıvanç kapıya vardı. Onu durdurup açarken bana döndü.

"Bu arada annem ve babamın isimleri Meryem ve Mustafa," diye fısıldadı.

Gerginlikle güldüm. "Tamamdır. Yani sana bağırmakla mesgul olacakları ve zaten beni duymayacakları halde onlarla konuşabilceğim öyle mi ? "

Kıvanç gözlerini devirdi fakat yinede bana küçük bir sırıtışla karşılık verdi. Sonra içeri girdi ve aynısını yapmamı işaret etti. Yutkunarak kapı eşiğinden geçtim ve Kıvanç kapıyı arkamızdan kapadı.

KAYIP RUH Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin