-Bölüm Dokuz-

272 56 9
                                    

         O, gece zamanı önceki gün gibi tutarsız bir hızda algılamadım. Aksine, kıyıda çömelmiş ve gözleri Kayranın kaybolduğu ormandan ayırmaksızın, zamanı mutlak bir durağanlıkta algıladım. Ağaçların tepesinde şafak sökerken hareketsiz kaldım. Ellerimle çimlere sımsıkı basmayı sürdürdüm, olur da o soğuk rüzgarı hissedersem her an kaçmaya hazırdım.

      Sonunda isteksizce hareketlendim. Gözlerimi önümde uzanan ağaçlardan hiç ayırmadan, rahatsız duruşumu santim santim bozdum. Yukarıya doğru bakarak ne kadar süre boyunca bilinmeyene karşı aportta beklediğimi ölçmeye çalıştım. Şaşkınlıkla gün ışığında gözlerimi kırpıştırdım.

      Gökyüzünün büyük bir kısmını koyu gri bulutlar kaplıyor olsa da gün ışığının doğu ve batı ufuklarının ortasın da onları arada bir yarıp geçtiğini görebiliyordum. Gün ortasıydı.

       Beni beklerken neredeyse tüm gün geçmiş ve Kayra, hala dönmemişti. Bana gösterdiği o karanlık, korkunç dünya da öyle.

    Önümde orman olduğu gibi duruyordu: normal canlı orman ve normal canlı ağaçları. Sağımı solumu kolladım. Bir kez daha bulanık bir yeşile dönüşen nehir, altında kendisi dışında bir  şey olmayan Yüksek Köprü'ye doğru hızla akıyordu.

     Bedenimi gevşettim ve sonrada her bir uzvumu sırayla esnettim. Ölü kaslarım saatler boyunca belirli bir pozisyonda dursalar da tutulmamaları için hiçbir sebep yoktu, bu nedenle yaptığım herşey anlamsızdı. Yine de bu hareketleri yapmak uygun geliyordu.Kararımı, yani Kayranın beni kontrol etmesine asla izin vermeme kararımı, zihnimde olduğu kadar bedenimde de hissetmek istiyordum.

   Bu karar önemli, hatta zaruriydi çünkü onunla yeniden karşılaşacağımı tahmin ediyordum. Kayra bir süre benden uzak kalacağına söz verse de türümüzle ilgili olarak bilmediğim veya anlamadığım pek çok şey olduğunu da söylemişti.Sözcüklerinde kesinlikle bir tehdit tonu vardı, özellikle de bana gösterdiği o korkunç yerde konuştuğu için.

     Yinede hayalet olarak doğam konusunda bilgisiz olsam da bazı şeylerle ilgili artık bilgisiz değildim. Rüzgar bir dahaki sefere tenimi kırbaçladığın da Kayranın orada olduğunu bilecektim. Ben onun orada olduğunu fark etmeden o beni karanlık yere götüremezdi. Bunu bildiğim için biraz rahat hissediyordum.

      Beklemeyeceğim, bakınmayacağım, korkmayacağım sözünü veremiyordum kendime. Fakat artık bu nehrin kenarında durmak istemiyordum çünkü sisin veya kokunun  beni zapt etmesinden çekiniyordum.

   Üstelik, güneşin konumuna bakarsak neredeyse öğlen olmuştu. 

Dün Kıvanç'ı bir daha görmemeye karar vermiştim. Saklanmayı, o kafa karışıklığının yine beni esir almasına izin vermeyi düşünüyordum. Ancak Kayranın aniden ortaya çıkışından sonra bir daha asla sisin içine girmeyi istemiyordum.Olabildiğince uyanık ve canlı kalmak istiyordum.

   Kıvanç beni öylesine canlı hissettiriyordu ki. Tüm bu değişimin, bu yeniliğin arkasında ki neden oydu. Sisten çıkmamı sağlayan da.

    Bunu açıklayamıyordum; tıpkı öldükten sonra neden kayıp bir halde ortalıkta dolandığımı veya şimdi neden bunu yapmadığımı açıklayamadığım gibi. Fakat Kıvaçın kazasından sonra içimi dolduran o yeni arzular değişmemişti.  Zamanla daha güçlü, daha keskin bir hale gelmişlerdi. Yanında olmayı, onu ilk gördüğüm zamankinden daha çok istiyordum, belki sadece bir kez daha. Her şey onu doğruyu öğrendiğinde benden kaçarken hayal etmek bile bu riske değerdi.

   Şimdi bugün için yeni bir amaç olduğunu seziyordum. Bir kez daha nehre ve kıyısına baktım, yeşil suyun ve yaz güneşiyle sararmış çimlerin manzarasını içime çektim. Bu yaşadığım tüm değişimlerin manzarasıydı: Yaşamdan ölüme geçiş... ve belki yeniden bir tür yaşama dönüş?Belki. Ortaya çıkarmak için uğraşmaya değerdi.

''Görüşürüz,'dedim suya suya bakarak.

Ve koşmaya başladım, çıplak ayaklarım çamur ve çimlerin üstünden uçarken, nehir ile yüksek köprüyü yolu'nu çok gerilerde bıraktım.

  Parka ulaştığımda biraz boş zamanım vardı. Parkın girişindeki kocaman ahşap platformun üzerinde saat 11.50'yi gösteriyordu.

    Hızımı yavaşlatıp piknik alanına uzanan, iki yanında sedir ağaçları dizili yolda ağır ağır ilerlemeye koyuldum. Kilometrelerce yoku koşmuş olmama karşın soluk soluğa kalmamış, hatta yorulmamıştım bile. Yinede içim kıpır kıpırdı, elbisemin etekliğinde ki minicik kırışıklıkları düzeltiyor, parmaklarımla saçlarımın kalın dalgalarını tarıyordum. Hissettiğim şey... gerginlikti. Sanırım heyecan, ölümü bile takmıyordu. 

   Önceki kararım gücünü kaybediyordu, neredeyse geri dönecektim. Geleceğim Kıvança ve onunla olan konuşmalarımızın sonucuna bağlıydı. Bunu derinlikler de hissediyordum ve aniden onunla böylesine yüzleşmeye nasıl karar verdiğimi anlayamadım.

   Fakat ayaklarım bana ihanet etti...veya bakış açısına bağlı olarak benden daha sadıklardı. Beni yolda gitmeye zorladılar, bir otoparkı  ve küçük bir çam korosunu, boş bankları geçip dolu olan tek banka ulaşmamı sağladılar.

Ve işte Kıvanç oradaydı...

KAYIP RUH Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin