Artık hayatım diye birşey kalmamıştı. Yaşamım bir mağara adamının elindeydi. Kardeşleri mi korumak amacıyla kendimi ateşe atmıştım. Yapacak başka birşey yoktu. Hayatımın geri kalan kısmında bu mağara adamına katlanmak zorundayım.
"İn"
Yavaşça arabadan indim. Burası onun evi olmalıydı. Meryem sultana isimin olduğunu söyleyip evden çıkmıştım. Mağara adamı da Mert'i serbest bırakmıştı. Miraç'ı bile son kez görmemiştim. Ama belki arada onları gore bilirim. En önemlisi hepsi beni bulamadıklarında deliye dönecekler.
Normal iki katlı bir eve girdik. Evi incelemek istemiyordum. Öfkeyle sadece mağara adamına bakıyordum. "Bakma öyle bana!" diye bağırdı ve üst kata yürümeye başladı. Benim onu takip etmediği mi görünce öfkeyle bağırdı "beni takip et!" omuz silktim "burada iyiyim" uçar adımlarla merdivenden indi ve sertçe kolumu tutup beni sürükledi "elimde kalırsın sen bu inatçılık la" diye söylenerek beni bir odaya çıkardı. Odada iki kişilik bir yatak vardı ve gösterişli iki tane dolap vardı.
"Burası odamız" dedi son kelimeyi bastırarak. Sinirle kolumu kurtardım. "Bi git lan! Ben seninle aynı yatakta yatmam!"
Bir kez daha kolumu tuttu ve beni duvara sertçe ittirdi.
"Birincisi bana bir daha bağırma!" dedi ve saçlarımı tuttu "ikincisi zaten kısa zaman sonra evleneceğiz" dediğinde saçları mı daha çok asıldı. Saçları mı asılmasına aldırmadan işaret parmağı mı göğsüne bastırdım. "Birincisi saçlarıma bir daha asla dokunma" saçları mı elinden kurtardım. Koyu kahverengi gözleri bana öfkeyle bakıyordu. "İkincisi bu sadece bir oyun, " yutkundum "kardeşleri min iyiliği için."
Beni sertçe yere fırlattı ve kapıyı çarparak odadan çıktı. Öylece yerde atılmış bir çöp gibi kalmıştı. Ama ona asla boyun eğmeyeceğim. Onun gibi daima sert olacağım. Dikkat çekmemek için kıyafet falan alamadım. Telefonu cebimden çıkardım. Miraca haber verebilirim diye düşünürken kapı yeniden açıldı ve hızlı adımlarla bana doğru gelip telefonu elimden aldı. Sinirle ona baktım "Yuh be! Oldu olacak evden de çıkarma beni" dediğimde çarpık bir şekilde gulumsedi "o zaten belli birşey"
"Yok ya! Daha ne be! Benim çalışmam gerekiyor" bana onaylamayan bir bakış attı "artık gerekmiyor, zaten bir barda çalışmanı istemiyorum" dediginde "sana ne lan!" diye yeniden bağırdım. "Kimsin sen ya! Bu kadar mağara adamı olmak zorunda mısın?" başını ağır ağır salladı "ilk önce, ben senin kocanım ve ben mağara adamı değilim seni çok gevşek yetiştirmişler"
Dedem, beni o yetiştirmişti ve bu ayı ona asla laf edemezdi. Sinirle ona tokat attım. Bunu hak etmişti. "Asla bana böyle bir laf edemezsin" dedim güçsüz sesimle.
Şaşkın şaşkın bana bakıyordu. Bunu beklemediği her halinden belliydi. Ama ben kimseye dedem hakkında laf ettirmem.
Herşey bir anda oldu bana sert bir tokat attı ve ben yeniden yere yapıştım. Kafa mı yatağın ayağına vurdum ve kafamdan bir sıvı aktığını hissettim. Dudağın da patlamıştı. Nefretle ona baktım.
"Dört tane erkeğin içinde büyüdüm ama hiç bana vurduklarını hatırlamıyorum. Demek ki her erkek adam değilmiş" dedim dudağının kanını elimle silerken.
Öfkeyle duvara yumruk attı "sus!" diye bağırdı. Ama umurumda değildi. "Sen ne anlarsın insanlıktan. bir kıza vuracak kadar itsin!"
Duvarı yumruklamayi bırakıp yanıma geldi ve beni yerden kaldırdı. "Bir daha asla o kardeşim dediğin serefsizlerin adını anma!" bakışlarını dudaklarına indirdi. "Kardeslerime şerefsiz deme!" dediğimde sinirle soludu. "Ulan seni kaç yıldır takip ediyorum ben biliyor musun?" dediginde sakınca ona baktım. "Neyse şu dolapta krem falan var dudagına sür, dedi ve odadan çıktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kalp Kırıkları (TAMAMLANDI)
Teen FictionDidem için öyle kutsal bir kelimeydi ki ''Kardeş'' kelimesi. Onunla ilgilenen dört tane erkeği o kutsal kelimeyle anıyordu. Onların değeri Didem'in gözünde paha biçilemezdi. Birde Alper vardı. Beşik kertmesi, ilk aşkı ve ilk elini tuttuğu, ilk...