''Nereye gittiler Didem!''
Omuz silktim. Yarım saattir tepemde bağırıp çağıran iki adam vardı. Gerçekten bu durumdan sıkılmaya başlamıştım.
''Ulan karına bile söz geçiremiyorsun! Kadın dediğin erkeğine yalan mı söyler?!''
Sanki yalan söylüyordum! Bu Ali abinin lafları artık çekilmez bir hal almaya başlamıştı. Alper'in de ona uyması sinirlerimi daha fazla tepeme çıkarıyordu. Suçsuzken suçlu duruma düşmüştüm resmen. İyi ki de gitmişlerdi işte. Yoksa Zeyno daha fazla üzülecekti. Belki de bebeğine zarar vereceklerdi. Umarım yakın bir zamanda ortaya çıkmazlardı.
''O şerefsizler bulunacak Alper,'' belindeki silahı çıkarıp gözüme sokmak ister gibi sertçe sehpanın üzerine koydu. Korkmamı istiyordu. Beni hiç tanımadığını anladım, Alper bunu biliyormuş gibi konuşmaya başladı.
''Koy o silahı cebine,'' diyerek yanıma oturdu. ''Şimdi olmasa da nasıl olsa söyleyecek.'' Dediğinde sinirle ayağa kalktım. Yalan söylüyormuşum gibi konuşmalarından bıkmıştım.
''Yalan mı söylüyorum ben be! Söylemedi Bulut hiçbir şey, üstelik bulunca ne olacak?!''
''Ne olacak biliyor musun Didem,'' diyerek ayağa kalktı Ali abi, ''Her şey son bulacak.'' elindeki silahı gösterdi.
''Bu ne demek oluyor! Kimse kimseye son veremez. Bulut benim kardeşim ve baba olacak, kimse de buna karışamaz!''
''Hala kardeşim diyorsun o şerefsize öyle mi?!'' diyerek kükredi Alper.
''Şerefsiz falan değil, asıl şerefsiz olan senin abin be! Görmüyor musun vuracakmış kardeşini! Yeğenin olacak senin, doğmamış bir bebeğin de günahına gireceksiniz!''
Suratıma inen okkalı tokatla yere yapıştım. Alper bana vurmuştu. Gözlerimin dolmasına engel olamamıştım. Sinirle elimi yüzüme götürdüm. Vurmuştu. Alper bana vurmuştu! Yavaş hareketlerle ayağa kalkmaya çalışırken o kükremeye devam ediyordu.
''Ne zamandan beri biliyordun kim bilir! Benden nasıl sakladın lan, gözümün içine baka baka nasıl yalan söyledin!''
''Sana ne diyor birde utanmaz, arlanmaz! Ulan namus davası bu, evli değil bir şey değil! Bebek peydahlamak ne demek!''
Onlara cevap vermeyecektim. Yavaşça ayağa kalktım ve kapıya doğru ilerlemeye başladım. ''Nereye?!'' diye bağırdı Alper. Yüzümü bile dönmedim. Onun olmadığı bir yere gitmek istiyordum. Öfkeyle ayakkabılarımı ayağıma geçirdim ve kapıyı çarparak evden çıktım. Sabahtan beri Miraç belki yüz defa aramıştı ama açmamıştım. Sanırım şuan o bana iyi gelebilirdi. Yavaş adımlarla yürümeye başladım. Yürüyerek en fazla bir saate oradaydım.
-
Yaklaşık bir saattir Miraç'ın omzuna yaslanmış ağlıyordum. Attığı tokadı yedirememiştim kendime. Nasılda vurmuştu öyle. Hala daha sızlıyordu yüzüm sanki. Burnumu çektim istemsizce. ''Kızım yeter ya, güzelim tişörtüme salyalarını akıttın,'' Başımı omzundan kaldırdım ve küçük çaplı bir yumruk attım omzuna. ''Tükürürüm bak tişörtüne,'' diyerek gözyaşlarımı silmeye başladığımda gülümsedi, ''tiksineceğimi düşünüyor musun?'' Omuz silktim. ''Tiksinirsin sen, unuttunuz hepiniz zaten. Kimse sevmiyor beni!'' diyerek yeniden ağlamaya başladım. Alper sevmiyordu, Cenk ve Miraç artık umursamıyordu. Bulut çocuğunu düşünüyordu. Kimse beni sevmiyordu işte!
Miraç kaşlarını çatarak bana baktı. ''Ben daha ölmedim anladın mı?'' diyerek gözyaşlarımı sildi. ''İnsan kız kardeşini sevmez mi lan, saçmaladın iyice. Sen benim hala küçücük kız kardeşimsin. Nasıl sevilmez kardeş dediğin,'' diyerek tebessüm ettiğinde kocaman sarıldım ona. Nasıl bir abiydi böyle? Şükürler olsun ki hep yanımdaydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kalp Kırıkları (TAMAMLANDI)
Teen FictionDidem için öyle kutsal bir kelimeydi ki ''Kardeş'' kelimesi. Onunla ilgilenen dört tane erkeği o kutsal kelimeyle anıyordu. Onların değeri Didem'in gözünde paha biçilemezdi. Birde Alper vardı. Beşik kertmesi, ilk aşkı ve ilk elini tuttuğu, ilk...