''Öyle değil yavrum şöyle olacak,'' Elimdeki tam saramadığım yaprağı ağzıma attım. ''Bence böyle daha güzel,'' diye mırıldandığımda ikisi de kahkahayı basmıştı. Ne yapayım ama o kadar uğraşmama rağmen bir türlü beceremiyordum. ''Bırak madem hadi,'' Meryem Sultan insafa geldiğinde hemen oturduğum sandalyeden kalktım. Çok sıkılmıştım.
''Çay koysana,'' Zeyno'ya baktım. ''Canım çay sana zararlı değil mi?'' diye sordum. Üşenmiştim. Gidip uyumak istiyordum. ''Yok zararlı değil, hatta oğlum doğunca çayı çok sevecek gibi hissediyorum,'' dedi temiz olan elini artık iyice belli olmuş karnına sararak. Gülümseyerek tezgaha ilerledim ve çay suyu koydum.
Masaya yeniden oturdum. İkisi de ustalıkla yaprakları sarıyorlardı. Neden bende hiç becerik yoktu? Neden hiçbir işi beceremiyordum? Kız gibi yetişmediğim içindi sanırım. Sıkıntı dolu bir nefes verdim. ''Dedem sizin ayrıldığınızı öğrenince abime çok kızdı,'' diye mırıldandı Zeyno. Bunu az buçuk tahmin etmiştim zaten. Başımı salladım. ''Babaannen havalara uçmuştur ama'' diye mırıldandım. O kadının beni hiç sevmediğini biliyordum. Cevap vermeyince konuyu değiştirdim. ''Sultanım işinin olmadığı bir gün bana börek yapmayı öğretsene,'' dediğimde bunu benden beklemediği için kaşlarını kaldırarak şaşkınca bana baktı.
''Esra çok seviyormuş, peynirli böreği'' diyerek gerekçemi açıkladım. Meryem sultan başını salladı. ''Bu kıza neden bu kadar değer veriyorsun? Sanki senin çocuğunmuş gibi,'' Bakışlarımı Zeyno'ya çevirdim. Haklıydı ona çok değer veriyordum. ''Annesi yok onun. Ona da tıpkı benim Meryem sultanım gibi bir anne gerekiyor ve bende annesinin eksikliğini ona aratmamaya çalışıyorum,'' diye mırıldandım. Daha sonra da cevap vermelerini beklemeden kaynayan çay suyunu demlemek için kalktım.
Çayları doldurduğumda onlarda yaprak sarma işini bitirmişlerdi. Yemeği ocağa koyup, salona geçtik. Dünkü gergin geçen duruşmadan sonra burada olmak gayet iyi gelmişti. ''Ya arada benim evime de gelin,'' diye mırıldandım çayımdan yudumlarken. ''Geliriz gelmesine de,'' diyerek Zeyno'nun karnını okşadı, Meryem Sultan, ''Bu halle Zeyno dördüncü kata çıkabilecek mi?'' Haklıydı, yükseklik korkusu olduğu için asansöre de binemiyordu. ''Doğumdan sonra inşallah,'' diyerek gülümsedi Zeyno.
''İnşallah, yeğenimle gelirseniz daha mutlu olurum tabi ki,''
''Günaydın,'' gözlerini ovalayarak salona girdi Miraç. Kıkırdadım, ''Saat dört olmuş ne günaydını be,'' dediğimde, ''Gece sen horuldayarak uyurken ben çalışıyorum küçük hanım,'' diyerek koltuğa oturdu. ''Sana gündüz işi bulmak lazım,'' diye mırıldandım, ''Evlendiğinde karını yalnız başına mı bırakıp gideceksin gece vakti,''
Konuyu hep evlenme işine getirdiğimde deliye döndüğünü biliyordum. Sinir etmeyi çok seviyordum. ''Kalk çok laf etme de kahvaltı hazırla bana,'' diyerek eline televizyonun kumandasını eline aldı. ''Tabi, sen magazin programlarını izle,'' diyerek koşar adım salondan çıktığımda arkamdan yastık fırlatmıştı. Delirtmek hoşuma gidiyordu.
-
Akşam yemeği yedikten sonra Miraç beni evime bıraktı ve kendi de bara geçti. Eve gelince bacaklarımı uzattım. Rahatlığa alışmıştım. Elimdeki para suyunu çekinceye kadar rahatça oturabilirdim. Ondan sonra iş bulmam gerekecekti. Ama ben ne iş yapabileceğimi bilmiyordum. Hayatımda bu zamana kadar sadece barda garsonluk yapmıştım. İçki isimlerinden başka hiçbir şey bilmiyordum doğru düzgün.
Eğer dünkü duruşmada Alper nafakayı kabul etseydi şuan kocasından boşanmış nafaka yiyen dul biri olarak nitelendirilebilirdim. Ama inattı öküz, kabul etmiyordu. Ama gelecek aydaki duruşmada uzayacak olursa nafaka falan istemeyecektim. Biran önce Arslan soy isminden kurtulmak istiyordum ve nüfus cüzdanımda medeni halimin evli değil, bekar yazmasını istiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kalp Kırıkları (TAMAMLANDI)
Teen FictionDidem için öyle kutsal bir kelimeydi ki ''Kardeş'' kelimesi. Onunla ilgilenen dört tane erkeği o kutsal kelimeyle anıyordu. Onların değeri Didem'in gözünde paha biçilemezdi. Birde Alper vardı. Beşik kertmesi, ilk aşkı ve ilk elini tuttuğu, ilk...