-DİDEM-
Sonunda Cenk'i ikna edip bugün bilet almıştım. Aslında iki gün önce bilet almasını istediğimde buna engel olmasaydı iki gündür İstanbul'da olacaktım. Ama biraz daha durmam için ısrar etmişti. Nedenini biliyorum ama kalmıştım. Demir kapıyı yavaşça ittirdim. Beni görünce ne çok sevinecekti Meryem Sultan! Sürpriz yapmayı seviyordum. Kapıyı çaldığımda kimse açmadı. Birkaç kere daha çaldım ama yoktu. Bir yere mi gitmişlerdi? Miraç'ı aradım. Açmadı. Saate baktığımda 10.22 olduğunu gördüm. Herhalde misafirliğe gitmişti sultanım. Kapının yanındaki büyük saksının altından anahtarı aldım ve kapıyı açtım.
İçeriye girdiğimde havasız olduğunu fark ettim ve pencerelerin birkaç tanesini açtım. Elimdeki çantayı odama bıraktıktan sonra mutfağa ilerledim. Buzdolabını açtığımda bir şişe şarap olduğunu gördüm. Meryem Sultan bunu eve nasıl almıştı? Şaşkınlığımı bir kenara bırakarak şarabı çıkardım ve bardağa koyarak içmeye başladım.
Bugün Alper'i görmeye gidecektim. Kartlarımın hepsini iptal ettirmek neymiş ona gösterecektim. Canımı sıkmıştı. Ona aşık olabilirdim ama bu ona boyun eğmem gerektiğini göstermezdi. Bu iş artık çığırından çıkmaya başlamıştı. Bir sonuca bağlanmalıydı. Daha fazla bekleyemezdim. Beni daha fazla bekletemezdi. Elimdeki yarıya inmiş şarap bardağına baktım. Yaklaşık bir yıl önce içki içmeyen bir kızdım ben, ne ara bu merete başvurmuştum ki? Elimdeki bardağı bir kenara bıraktım ve odama ilerledim. Çantamdan o meşhur uyku haplarımdan birkaç tane çıkardım ve içtim. Uyumalıydım beklide.
Başımın ağrısıyla gözlerimi araladığımda karşımdaki duvar saatine kaydı bakışlarım. 11.23dü. baya uyumuştum. Heyecanla yerimden kalktım. Ama heyecanım yarıda kalmıştı. Koltukta uyuduğum için her yerim tutulmuştu. Yüzümü buruşturarak odamdan çıktım. Meryem Sultan gelmiş olmalıydı. Yavaşça salona ilerlediğimde hala kimsenin gelmemiş olduğunu gördüm. Odasında uyuyor olabileceğini düşünerek odasına baktım ama orada da yoktu. Nereye gitmiş olabilirlerdi ki?
En iyisi bara gitmekti. Miraç'tan her şeyi öğrenebilirdim. Kapıya doğru ilerlediğim sırada kapının altından atılmış bir zarf çarptı gözümü. Kime gelmişti ki bu zarf? Yavaşça zarfı elime aldım. Arka tarafında benim ismimin yazması beni şaşırtmıştı. Kim, ne için bana zarf göndermiş olabilirdi ki? Merakla zarfı yırttım. Dörde katlanmış olan kağıdı açtığımda, bir an ne hissedeceğimi bilemedim.
Bitmişti...
Kaç aydır sevgili rolüyle yürüttüğümüz, zorluklar atlattığımız evliliğimiz sona ermişti. Elimdeki kağıdı buruşturdum. Nasıl bu kadar basit olabilirdi? Bir anda nasıl unutmuştu? Ya da beni hiç mi sevmemişti? Öfkeyle kapıya tekme attım. Allah kahretsin! Yarım kalmak bu kadar kolay mıydı? Bunlar bir rüya mıydı, yoksa Alper bırakamazdı ki beni!
Hemen evden çıktım. Bardan önce Alper'i bulmam gerekiyordu. Kendi evinde kalabileceği geldi aklıma. Caddeye indiğimde önüme gelen ilk taksiyi çevirdim. Cenk ne olur olmaz diye para vermişti. Onunla taksi parasını ödedim. Doğru tahmin etmiştim. Evin ışığı yanıyordu. Korkak adımlarla ilerledim kapıya. Korkuyordum, her şey çıkabilirdi şuan karşıma. Alper bana her şeyi yapmış olabilirdi. Boşanma davasını bu kadar çabuk açmasının bir sebebi olmalıydı. Belki de bu sebep kapının arkasında gizliydi.
Çalmakta kararsız bir şekilde orada dikilmenin hiçbir yararı olamayacağının farkına vardığımda kapıyı yavaşça çaldım. Yatak odasının ışığı yanıyordu. Korkuyordum. Parmaklarımı kemirmeye başlamıştım. Kapı bir anda açıldı. Beni görünce kaşları çatıldı, başkasını beklediği belliydi. ''Ne istiyorsun?'' diye sordu. İlk kez onu bu kadar soğuk görüyordum. İlk kez buz kesmişti. İlk kez bana gözlerinin içinde nefretle bakıyordu. Ne yapmıştım ben? Bu kadar benden neden nefret ediyordu?
''Bunu göndermişsin,'' diye mırıldandım elimdeki buruşmuş kağıdı göstererek. Başını salladı, ''Neden şaşırdın, söylememiş miydim?'' Hala bana nefretle bakıyordu ve ben bunu sindiremiyordum. Ona sarılmak için yeltendiğimde ittirdi beni. ''Git buradan yüzünü görmek istemiyorum!'' dediğinde, gözlerimden yaşlar akmaya başlamıştı bile. Birkaç ay önce yanımda kal diyen adam şimdi benden gitmemi istiyordu.
''Saçmalama Alper, bunu sen söylüyor olamazsın. Daha birkaç ay önce bana yanımda kal diyen sen değil miydin? Nasıl şimdi git dersin bana ya!''
''O zaman öyle olması gerekiyordu. Senin o küçük beynin anlamaz böyle şeylerden. Hadi zorlama daha fazla da git!''
Gözyaşlarımı sildim ve okkalı bir tokat attım. Avucumun içi bile sızlamıştı, attığım tokatla. Hak etmişti. O zaman öyle gerekiyormuş, oyuncak mıyım ben be! Tokadı beklemediği için ilk önce bir şaşırsa da daha sonra kapıyı yüzüme kapattı. Herkes bir bir gidiyordu ve ben gerçekten iyi hissetmiyordum artık.
Yürümeye değil yaşamaya bile tahammülüm kalmamıştı artık. Alper gitmişti... Artık hayatımda Alper diye bir adam yoktu. Oysa ben ona içimde ülke kurmuştum. En büyük yeri ona ayırmıştım. Hayallerimi süsleyen ilk ve tek kişiydi. Hayal kırıklığına uğramıştım, kalp kırıklığına uğramıştım. Paramparçaydım. Ne yapacaktım bundan sonra? Alper yok artık.
Saatin kaç olduğunu bilmiyordum. Elimdeki aptal telefonun şarjı bitmişti. Kimseyi arayamıyordum. Bütün aksilikler beni buluyordu. Önüme Bulut'un barı gelince oraya yöneldim. Ama kapıda Miraç yoktu. Burada olması gerekiyordu. Yavaş adımlarla bara girdim. Tükenmiştim. Her yer tıklım tıklımdı ve içeride ağır bir koku vardı. Sigara, alkol ve ter kokusuyla yüzümü buruşturdum. Midem bulanmıştı.
Bulut'un odasına doğru yürüdüğüm sırada garsonlardan biri beni durdurdu. ''Didem, Bulut abi yok. Bayadır uğramıyor,'' Başımı salladım ve Murat'ın odasına yöneldim. En azından o yardım ederdi bana. Kapıyı açtığım sırada masada bir kızla yiyiştiğini gördüm. Beni fark edince hemen kızı postaladı. ''Oo Didem nerelerdesin sen lan,'' diyerek güldü. Benim gülmediğimi fark edince sandalyeye oturmam için işaret etti. Yorgun bedenimi sandalyeye attım. ''Bir sorun mu var,'' diye sordu kaşlarını çatarak. Başımı olumlu anlamda salladım. ''Bulut nerede?'' diye sordum. Ellerini saçlarına daldırdı. ''Urfa'ya gitti üç gün önce,'' Şaşkınlıkla ona baktım. Mehmet ağa kabullenmiş miydi? Evlenecekler miydi? Üstelik niye bana haber vermemişlerdi? ''Miraç?'' Başını salladı, ''O da gitti, hatta babaannesi falan da gitti herhalde.''
Şimdi anlamıştım evde neden kimsenin olmadığını. İyi de niye bana haber vermemişlerdi? Ben onların kardeşi değil miydim? Niye hiçbir şeyden haberim yoktu benim! Onlarda uzaklaşıyordu benden. Gerçekten bunları hak ediyor muydum?! Beni bilerek Antalya'ya göndermişlerdi, bilerek buradan uzaklaşmamı sağlamışlardı. Kahretsin! Ne kadar saftım böyle!
Öfkeyle oturduğum yerden kalktım ve odadan çıktım. Biraz kafa dağıtsam fena olmazdı. Bu zamana kadar doğru düzgün içki içmemiştim. Sigarayı bile tek tük içmiştim. Peki ne fayda sağlamıştı bana? Hep onların sözünü dinlemiştim. Kardeşlerim demiştim, yeri geldiğinde hayatımı bile hiçe saymıştım onlar için! Ne olmuştu yani, ne kazanmıştım! Kayıp! Bir sürü kayba uğramıştım. Kim kalmıştı lan çevremde!
Hepsi kendi menfaatleri uğruna hayatlarından postalamışlardı beni! Yazık. Bir kere daha yazık. Bu kadar olacağını düşünmemiştim. Garsonun getirdiği adını bilmediğim içkiden ardı ardına yudumlar alıyordum. Herkesi kendimden çok düşünmüştüm bu zamana kadar. Ben öleyim ama onlara bir şey olmasın demiştim. Değmiş miydi şimdi? Hani etrafımda kardeşlerim? Hani o çok sevdiğim adam? Ulan tek başıma kalmıştım işte.
Başım yavaş yavaş dönmeye başlamıştı. Ama hiç aldırmadan içmeye devam ediyordum. Artık kimseden korkum yoktu. Kimseden çekinmiyordum. Miraç çok içersem kızar, Bulut döver yada Cenk başımın etini yer diye düşüncelerim yoktu artık kafamda. Alper'in üzerine kusarsam yine pis der bana diye düşünmek istemiyordum. Artık beni kucağına alıp evimize götürecek, sevdiğim adam yoktu. Beni asla ortada bırakmayacak kardeşlerim de yoktu. Yollarımız ayrılmıştı.
Hadi Miraç ve Bulut yalan söylemişti ama Cenk böyle bir şeyi nasıl yapardı! O en medeni tarafımızdı bizim. Yalan söylemezdi. Bildiğin benim olanları fark etmemem için iki gün daha bekletmişti oralarda! Yaşamak istemiyordum, nefes almak istemiyordum. Mal gibi ortada tek başıma kalmıştım ya! Ben, Didem ÖZOK ilk kez yalnızlığı tadıyordu. İlk kez kendini tek başına hissediyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kalp Kırıkları (TAMAMLANDI)
Novela JuvenilDidem için öyle kutsal bir kelimeydi ki ''Kardeş'' kelimesi. Onunla ilgilenen dört tane erkeği o kutsal kelimeyle anıyordu. Onların değeri Didem'in gözünde paha biçilemezdi. Birde Alper vardı. Beşik kertmesi, ilk aşkı ve ilk elini tuttuğu, ilk...