Birinin beni dürtmesiyle gözlerimi açtım. Başım feci halde ağrıyordu. ''Hadi seni eve bırakayım,'' Umutsuzca Murat'a baktım. Evim mi? Benim evim mi vardı. Etrafıma şöyle bir bakındığımda gece barda sızıp kaldığımı fark ettim. Etrafta tek tük insan kalmıştı. ''Çantamı almak için Miraçlara uğrayacağım'' dediğimde başını salladı ve yürümeye başladı. Bende arkasından sendeleyerek yürümeye çalışıyordum. Ne kadar becerebiliyorsam!
Çantamı aldıktan sonra Murat beni kahvaltı yapmak için bir yere götürdü. Aslında iştahım yoktu ama çok ısrar etmişti. Acı bir kahve içip kendimi toparlasam fena olmazdı. Siparişler geldiğinde hala bir lokma yemediğimi görünce sinirlendi. ''Yesene, neyi bekliyorsun?'' Omuz silktim. ''Midem bulanıyor,'' diye mırıldandığım da şüpheli bakışlarla bana bakınca, kaşlarımı çatarak ona baktım. Akılları hep aynı yere çalışıyordu bu erkeklerin. ''Gece çok fazla içmişsin şimdi ayakta olmana bile şaşırıyorum,''
''İçtiklerimin parasını bir ara öderim,''
''Saçmalama ya ne parası,'' Tek kaşımı kaldırarak ona baktım. Neden para vermeyeceğim ki, ''Yani çalıştığın son ayın parasını bile almadın. O yüzden dedim ben,'' diye geveleyince umursamaz tavırlarla kahvemi içmeye devam ettim. Gerçekten gece içtiğim içkilerin parası bir aylığım mıydı? Oha be anasını satayım ne pahalı şeyler içmişim!
Murat'ın telefonu çalınca bir telefona bir de bana baktı. Ne olduğunu anlayamamıştım. ''Bulut arıyor,'' diye mırıldandığında, ''Sakın benim burada olduğumu söyleme. Ne ben seni gördüm ne de sen beni,'' dediğimde başını salladı ve masadan kalktı.
Murat masaya gelince ayaklandım. ''Nereye gidiyorsun, daha bir şeyler yemedin,'' Omuz silktim. Bunun kararı belli olmazdı belki de Bulut'a her şeyi açıklayıvermiştir. ''Sağol, hadi görüşürüz,'' diyerek yerdeki çantamı aldım. ''Nereye gidiyorsun?'' diye bağırdı arkamdan. Cevap vermeden ilerledim. Kafamı dinlemeye, kimsenin olmadığı bir yere gidiyordum. Yalnızlığımı ruhuma yansıtarak kimsenin beni bulamayacağı bir yere gidiyordum.
-
Yıllar sonra ilk kez giriyordum bu virane mahalleye. Etrafta eskisi gibi çocuk yoktu. Oysa benim burada yaşadığım yıllarda sokaklar çocuk kaynardı. Gündüz hiç eve girmez sokaklarda oyun oynardık. Yıllar değiştiriyordu işte bazı şeyleri. Yedi yaşına kadar bu virane mahallede kalmıştım. Dedem İstanbul'a ilk geldiği yıllar burada küçük bir ev satın almıştı. Ama daha sonra burada çok fazla suç işlendiği için evi öylece bırakıp, Miraçların mahallesine taşınmıştık. Onunla da o zaman tanışmıştım işte.
Yavaşça küçücük olan ve yıllardır hiç görmediğim eve ilerledim. Küflü kapıyı ittirdiğimde içerisinin ne kadar havasız olduğunu fark ettim. Hemen pencereleri açtım. Etrafı toz götürüyordu. Örümcek ağları vardı. Burayı adam etmek gerçekten çok zordu. Bununla uğraşamazdım. Zaten iki oda bir salondan ibaret kulübe gibi bir yerdi. Odaların hiç birinde eşya olmaması canımı sıktı. Nereye kıvrılıp uyuyacaktım ben?
Burada beni kimsenin bulamayacağına adım kadar emindim. Burayı kimse bilmiyordu. Kafa dinlemek için ideal bir yer olduğu apaçık ortadaydı. Yavaşça yerdeki tozları üfleyerek oturdum. Burayı özlemiş miydim? Galiba pek bir anım yoktu burada. O yüzden özlem söz konusu değildi. Birkaç gün burada kalıp ne yapacağımı düşünmem gerekiyordu. Kimseyi istemiyordum şu aralar etrafımda.
Sanki etrafın insan kaynıyor ya, diyerek yüzüme okkalı bir tokat gibi vurdu gerçekleri, iç sesim. Haklıydı, etrafımda kimse yoktu. Ama bununla da başa çıkardım ben. Bir yolunu bulacaktım. Daha fazla kimse için üzülmek istemiyordum. Zaten yeterince herkesi düşünmemiş miydim? Sıra kendimi düşünmekteydi.
Dış kapının o kulaklarımı tırmalayan sesi duyuldu. Bir an irkildiğimi hissettim. Kimdi gelen? Burayı benden başka bilen biri mi vardı? Kapıdan 17-18 yaşlarında sokak tarzı giyinimli saçlarında birkaç çeşit renk barındıran değişik bir kız girdi. Ben şaşkınca kıza bakarken, yanıma yaklaştı ve konuşmaya başladı.
''Sen de kimsin?''
''Ben Didem,'' diye mırıldandım kısık bir sesle. Gülümsedi, ''Bende polyanna,'' garip bir şekilde ona baktığımı görünce kahkaha attı, ''Bakma öyle, buralarda Tinerci polyanna derler bana. Bir nevi takma adım yani. Neyse,'' diyerek benim gibi tozun içine oturdu. ''Neden buradasın? Gidecek bir yerin mi yok?'' Konuşması çok samimi gelmişti. İçimden geldiği gibi davrandım.
''Burası daha önce bizimdi. Yani burada kalıyorduk. Çok zaman önce taşındık. Ama yalnız kalmak istedim. Kimseyle görüşmek istemiyorum. O yüzden buraya geldim bende,''
''Hımm,'' diye mırıldandı ve renkli saçlarını sağ tarafa doğru savurdu. ''Yalnız kalmak güzel hoşta,'' Etrafı gösterdi. ''Burada bir süre değil, bir dakika bile kalamaz insan. Görmüyor musun evde tek bir eşya yok. Üstelik su yok, elektrik yok,''
Haklı olabilirdi. Ama asla eve dönmek istemiyordum. Daha fazla beni kandırmalarına izin veremezdim. Enayi yerine koyulmuştum resmen. Hala aklıma geldikçe deli oluyordum. Nasıl kendimi salak yerine koydurtmuştum? Gözüm kapalı inanmıştım ben onlara! Kardeşlerime, Alper'e!
''Kalk hadi,'' diyerek ayağa katlı ve üzerindeki tozları silkti. Anlamadığımı belirten bakışlar attım ona. ''Buralar öyle normal mahallelere benzemez. Şimdiden fark etmişler senin evde yalnız olduğunu. Başına her şey gelebilir, benimle gel.'' Ona inanmak istemedim. Kapıyı kilitler otururdum koca evdi. Kimse gelmezdi. Umursamazca omuz silktim.
''Tecavüze uğramak istemezsin herhalde,'' diyerek kapıya ilerledi. ''Burada ağzının suyu akan çok piç var.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kalp Kırıkları (TAMAMLANDI)
Teen FictionDidem için öyle kutsal bir kelimeydi ki ''Kardeş'' kelimesi. Onunla ilgilenen dört tane erkeği o kutsal kelimeyle anıyordu. Onların değeri Didem'in gözünde paha biçilemezdi. Birde Alper vardı. Beşik kertmesi, ilk aşkı ve ilk elini tuttuğu, ilk...