Bana daha fazla sırıtmasına dayanamadım ve ayağa kalktım. ''Yarın görüşürüz, uykum var,'' diyerek Cenk'e veda ettim ve hızlı adımlarla otele doğru yürümeye başladım. Sinirlerim alt üst olmuştu. Harbiden onun burada ne işi vardı? Hızlı adımlarla yürürken bir yandan da ayaklarımı kuma sürterek ilerliyordum. Sanki böyle yapmak sinirimi azaltacakmış gibi.
Otelin önüne geldiğimde biri arkamdan kolumu tuttu. Öfke dolu gözlerle arkamı döndüm. Kolumu sertçe ondan çektim. Ne istiyordu? ''Neyin var ufaklık,'' diye sorduğunda sinirle karışık bir nefes verdim. Beni niye her defasında küçük görüyordu? ''He doğru,'' diyerek sırıtmaya başladı yeniden. ''Boşanıyormuşsunuz, gerçi anlaşmalı bir evliliğin altı aydan fazla sürdüğü nerde görülmüş?'' Kasıla kasıla ellerini şortunun cebine koydu, ''Siz geç bile kalmıştınız, on ay olmuş evleneli bence boşanmanın zamanı gelmişte geçiyordu bile,'' Böyle söylemesi ne kadar canımı yaksa da, şuan onun karşısında gözyaşı dökmeyecektim. ''Ama bu senin için bir şey ifade etmemeli ufaklık, yapma amaa,'' Elini saçlarıma götüreceği sırada bir adım geriledim, ''Uzak dur benden Yağız,''
''Hadi ama haksız mıyım? Üzülmemelisin. Sonuçta anlaşmalı bir evlilikti ve birbirinizi sevmiyordunuz. Üstelik Alper ne kadar rol yapmaya çalışsa da üzgünüm beceremiyor.''Aptalca yüzünü buruşturmasını izledim. ''Söylesene seni hiç öptü mü, ya da ne bileyim hiç sarıldın mı ona? Ne kadar kocandan boşanacak bir kadın olarak görünsen de şuan,'' Gözlerini kısarak yüzünü benimle aynı hizaya getirdi, ''Bakire olduğunu ikimizde biliyoruz.''
Söylediklerini algılamam sadece birkaç dakikamı aldı. O birkaç dakika içerisinde ben ona aval aval bakarken bana sırıtıp durması öfkemi kat be kat arttırmıştı. Yüzüne attığım tokattan sonra burada kalmamın hatta onun bu söylediklerini dinlememin ne kadar saçma olduğunu anladım ve hızlı adımlarla otele girdim. Allah'ın bu adamdan nefret ediyordum. Her yerde karşıma çıkmak zorunda mıydı? Orospu çocuğu! Ona neydi benim evliliğimden! Ne istiyordu bizden!
-
Gözlerimi zorlukla araladım. Pencereden gelen güneşin yüzümü yakması beni rahatsız etmişti. Diğer gibi olsa on yıl daha uyuyabilirdim herhalde. Akşam sinirle aldığım uyku ilaçları etkisini öyle bir göstermişti ki bir haftadır uyuyamamanın keyfini bu akşam çıkarmıştım. Yavaşça yataktan kalktım ve paytak adımlarla lavaboya ilerledim. İşimi bitirdikten sonra üzerime beyaz bir tişört ve kot şort geçirdim. Telefonu elime aldığımda saatin 14.12 olması tabi ki beni şaşırtmamıştı. Çünkü hayvan gibi uyudum derken şaka yapmıyordum.
Odadan çıktığımda saf saf otelin dışına çıkıp dolanmaya başladım. Yalnızlık zor olsa da şuan kafa dinlediğim için bana güzel geliyordu. Kimsenin dırdırını, bağırışını çekmiyordum. Buraya gelmekle ne kadar iyi yaptığımı düşünsem de aklıma Yağız gelince bu düşünceden vazgeçiyordum. Bu ne biçim tesadüftü ve bu adam nasıl olurda Cenk'in arkadaşı olabiliyordu? Sıkıntıyla iç çektim. Her yerde kendime bir sorun buluyordum ya bravo bana.
Telefonumun çalması üzerine cebimden çıkardım. Ekrandaki Buz Adam Arıyor... Yazısını görünce açıp açmamak arasında tereddütte kaldım. Buraya geleceğime dair ona bir bilgi vermemiştim. Büyük bir ihtimal bağırıp çağıracaktı. Tedirginlikle telefonu açtım.
''Lan benim neden hiçbir şeyden haberim yok!'' diye gürleyince cevap vermek gelmedi içimden, sustum. ''Cevap versene kızım ne zaman haber verecektin bana boşandıktan sonra mı?!'' Boşanmak mı? Öğrenmiş miydi sonunda. Ben söylemek istememiştim. Sonuçta başında o kadar bela varken birde benimkini duyması gereksizdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kalp Kırıkları (TAMAMLANDI)
Teen FictionDidem için öyle kutsal bir kelimeydi ki ''Kardeş'' kelimesi. Onunla ilgilenen dört tane erkeği o kutsal kelimeyle anıyordu. Onların değeri Didem'in gözünde paha biçilemezdi. Birde Alper vardı. Beşik kertmesi, ilk aşkı ve ilk elini tuttuğu, ilk...