Omuzlarımın sarsılmasıyla gözlerimi aralamaya çalıştım. Karşımda kaşlarını çatmış dikkatlice beni izleyen Bulut'u gördüğümde beni sarsanın o olduğunu anladım. Dikkatlice etrafıma bakındım. Etrafımda ne Didem ne de abim vardı. Şaşkınlıkla bulunduğumuz yere baktım. Arabadaydık. Neler olduğuna anlam verememiştim. Cidden ne oluyordu?
''Bir de yürümek istiyorum diyordun. Arabaya bindiğimiz anda uyuyakaldın. Nasıl yürümeyi düşünüyordun?''
Uyuyakalmak mı? Ne yani gördüklerimin hepsi birer rüya mıydı? Daha doğrusu kâbustu. Eğer gördüklerim gerçek olsaydı, şuan ölmüştüm. Bulut hala aynı bakışlarla bana bakmaya devam ediyordu. ''Kâbus mu gördün sen?'' Başımı olumlu anlamda salladım. Bir şey demeden emniyet kemerimi çıkardı. ''Kâbusların da bitmiyor,'' diye söylenerek arabadan indi.
Derin bir nefes aldım. Şükürler olsun ki rüya görmüştüm. Ama çok gerçek gibiydi. Miraç'ın karakoldan çıkışı, abimin söyledikleri... Kafamı salladım. Rüyaydı işte, hiçbir şey yoktu şuan ortada. Ya olsaydı, o zaman neler olurdu? Abim ne tepki verirdi?
Arabanın camına vurulmasıyla titrek bir nefes verdim. Korkmuştum. Bakışlarımı cama çevirdiğimde Bulut yavaşça kapımı açtı. Aynı sinirli bakışlar yüzündeydi. Bana olan öfkesini hiç anlayamıyordum. Sanki düşmanıydım. ''Burada mı kalacaksın? İnsene!''Yavaşça arabadan indim. Geldiğimiz yere baktığımda Meryem teyzenin evi olduğunu anladım. Bulut önden ilerlerken düşünceli adımlarla bende arkasından ilerlemeye başladım.
İçeriye girdiğimizde Bulut, Meryem teyzeye sıkıca sarıldı. Sadece bu kadına karşı saygısı vardı. Sanırım ona çok yardımcı olmuştu. Onu annesi gibi mi görüyordu acaba? Kendi annesi neredeydi sahi? Meryem teyzeye bakışları o kadar yumuşak ve sevgi doluydu ki. Kıskanmadan edemedim. Keşke bana da şefkatle baksaydı. Keşke bana da öyle sımsıkı sarılsaydı. O yüzündeki gamze keşke bir kere bana gülümserken oluşsaydı. Ama olmuyordu işte, sevmiyordu beni.
''Sende hoş geldin güzelim,'' Düşüncelerimi dağıtarak Meryem teyzeye bende sarıldım. ''Geçin oturun,'' dedi, yüzünde gülümseme hiç eksik olmuyordu maşallah. ''Miraç yok evde, erken gitti bugün,'' diyerek açıklama yaptı. Rahat olmamızı istiyordu. Bulut tekli koltukların birine rahatça kendini attığında bende oturdum. Hala tedirgindim. Onu yanında rahat olamıyordum ki.
''Nereden geliyorsunuz böyle?'' diye sorduğunda Bulut'un cevap vermesini ister gibi sesimi çıkarmadım. Bir elimi karnımın üzerine koymuş, bebeğimi hissetmeye çalışıyordum. Daha üçüncü ayda olduğumuz için hareketlerini hissedemiyordum. Ama dördüncü aydan sonra hissedebileceğimi söylemişti doktor. Sabırsızlıkla bekliyordum.
''Hastaneden. Kontrolümüz vardı bugün.''
Meryem teyze gülümsedi. ''Nasılmış torunum? İyi haberler verin bana,'' Gülümsedim. Bu kadını yanında gülümsememek mümkün müydü? ''Şükürler olsun ki iyi,'' Heyecanla ayağa kalktı. İkimizde dikkatle odadan çıkışını izledik.
Bebeğimizin varlığını bilen üçüncü kişiydi o. Bulut'ta kaldığım günlerde çat kapı eve geldiğinde öğrenmişti. O kadar anlayışla karşılamıştı ki. Sanırım bu kadın dünyaya gönderilmiş bir melekti. Bebeğimi kabullenen ilk kişi diyebilirim. Çünkü Meryem teyze öğrendiğinde daha ben bile kabullenememiştim, içimdeki tatlılığı.
Bulut'a çevirdim bakışlarımı. Duygudan yoksun bakışlarıyla gözlerimin içine bakıyordu. Keşke biraz sevgiyle baksaydı. Bakışlarımı ondan çekemiyordum, o asi kahve gözlerinin içindeki girdaba girdiğimde çıkmak istemiyordum ki. Bir insan nasıl bu kadar sevilebilirdi? Öyle karşılıksızdı ki aşkım, sanki duvarı seviyormuşum gibi hissediyordum. Öyle karşılıksızdı yani.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kalp Kırıkları (TAMAMLANDI)
Teen FictionDidem için öyle kutsal bir kelimeydi ki ''Kardeş'' kelimesi. Onunla ilgilenen dört tane erkeği o kutsal kelimeyle anıyordu. Onların değeri Didem'in gözünde paha biçilemezdi. Birde Alper vardı. Beşik kertmesi, ilk aşkı ve ilk elini tuttuğu, ilk...