Bölüm hazır ama yayınlamıyorum yaşasın kötülük xhmchcmcjc Neyse bu notu okuyorsanız, 35 voteyi geçmese bile bölümü yayınlamışımdır ama bir daha bunu yapmayacağımdır. Çünkü vote ve yoruma ihtiyacım vardır. Gerçekten bunu yaşarsam neler olurdu diye düşünerek yazdığım için hissettiğim bir bölüm oldu. Umarım beğenirsiniz. Bir önceki bölüm de bu da +35 olmadan yeni bölüm yayınlamayı düşünmüyorum. İyi okumalar!
#15 Eylül 2010#
"Gökçe, ben kantine iniyorum. Geliyor musun?" dedim aramızın yeni düzelmeye başladığı arkadaşıma. Bu okulda yeniydik, bizim okulumuzda yaşanan bazı sorunlar yüzünden bu okulla birleşmiştik. Sınıfım yine aynı sınıf olsa da okula alışamamıştım. Gökçe aç olmadığını söylediğinde omuz silkerek sınıftan çıkıyordum ki Oğuzhan'ın sesini duydum.
"Daha ne yiyeceksin, zaten domuz gibi olmuşsun!"
Bir nefes verdim ve hiçbir şey demeden sınıftan çıkarak merdivenlerden indim. Aşırı kilolu değildim ancak boyum kısa diye öyle gözüküyordum. Bu dedikleri bana acı vermiyordu, alışmıştım. Hızlı adımlarla kantine doğru ilerlerken karşıma çıkan koca mavi geri dönüşüm kutusuna göz devirdim. Kutunun yanından dönerken, aynı anda ordan bir kişi daha döndü ve biz tam çarpışacakken yana kaydık. Kafamı kaldırdığımda göz göze geldiğim çocukla bir an nefesimi tuttum. Karşıma çıkan ela gözler, hayatımda gördüğüm bizim çocuklardan sonraki en güzel gözlerdi sanırım. Çocuğun Niall'a olan benzerliği iyice dikkatimi çekerken daha fazla incelememe izin vermeden gitti. Ayakkabısının turuncu bağcıkları sallanırken hafif bir tebessüm ettim. Karnım açlıkla guruldadığında hipnoza girmiş gibi çocuğun arkasından bakmayı bırakarak kantin sırasına girdim. Bu çocuğun ismini öğrenmem lazımdı, hem de acilen!
#3 Temmuz 2015/Şimdiki Zaman#
Aras gittikten sonra ilk bir ay sadece özlediğimi söylüyor, sıradan aşk acısı çeken kızlar gibi davranıyordum. Sürekli yiyor, onun resimlerine bakıyor ve anılarımızı hatırlayarak gülümsüyordum. Ardından özlemim gittikçe büyümeye başlamıştı ve sesini duymak için insanlara yalvarır hale gelmiştim. Zaman geçtikçe azalması gereken özlem duygusu, Oğuzhan'ın saçma baskılarıyla ve sürekli bana göstermeye çalıştığı fotoğraflarla artıyordu. Dengem alt üst olmuştu ve bambaşka bir kıza dönüşmüştüm. Neden olduğu bilinmeyen nefes problemlerim artmıştı ve doktor ne yapacağını bilmediği için buhar makinesi vermişti ancak sorun psikolojik diye makineyle de doğru düzgün geçmiyordu. Yani ilacı olmayan birçok hastalık edinmiştim. Yaz boyunca sürekli ağlamış, hatta olayı Cem Adrian dinlemeye başlayacak kadar büyük bir acıya çevirmiştim. Her gün ettiğim tek dua, onu son bir kez daha görebilmekti.
O giderken, arkadaşlarına sarılıp İstanbul'da okuyacağını söylerken oradaydım. Öylece izliyordum onu, gözyaşlarım akıyordu. Onu son görüşümdü. Kalbim ağrıyor, nefesim boğazıma takılıyordu. Gitme diye yalvarmak istemiştim. Kalbimin atmasını sağlayan sensin, Niall'ın yokluğunu kapatan sensin, gitme demek istemiştim. Ama sadece ağlayarak izlemiştim ve gözlerimden yaşlar akarken göz göze gelmiştik. Bakmıştı bir süre, biliyordu onu sevdiğimi. Elaları o an en güzel tonundaydı, bakışları onu sevdiğim iki buçuk yıl boyunca gördüğüm en anlamlı bakışlardı. Hiç unutmam asla o güzel anı. Saniyeler geçmişti, ama ne o ne de ben çevirmiştik kafamızı. Sonra utandım. Böyle ağlarken, yüzüm kıpkırmızıyken beni görsün istemedim ve çevirdim gözlerimi. Ve şimdi, Niall'ın kolundan destek almaya çalıştığım şu saniyelerde o gözler yine bana aynı şekilde bakarken gözlerimi çeviremedim.(Sanırım ağlıyorum)
Niall az önce gülmesine rağmen benim betimin benzimin atması ve titremeye başlamam üzerine beni sımsıkı tutmuştu. Aras'ı inceliyor, büyük ihtimal ona ne kadar benzediğini düşünüyordu. Gözlerimin dolmaması için kendimi sıktım ve arkadan Niall'ın eline tutunmuşken bir şey yok gibi dimdik durdum.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
All Of Me / NH
Fanfiction'' 'Cause all of me Çünkü her bir yanım Loves all of you Aşık her bir yanına Love your curves and all your edges Tüm çıkışlarını ve uç noktalarını seviyorum senin All your perfect imperfections Tüm o mükemmel kusurlarını'' Hayatımı adadığım...