Y/N: Dönek yazarcığınız geldi. Yaptığınız güzel yorumlar beni bu karardan döndüren en önemli sebep oldu tabii ki de. Birkaç bölüm daha uzatacağım, ya da birkaç on bölüm.. Bölüme geçmeden önce size bir sorum var, kapak fotoğrafından memnun musunuz? Sanırım bu konuda yardıma ihtiyacım var.. Her neyse, keyifli okumalar canımlar. :)
Sung'un Bakış Açısı
Sakin ol.
Titreyen ellerimi kontrol etmeye çalışarak telefonuma uzanmaya çalıştım.
Panik yapma.
Telefonun yere çarpmasından kaynaklı çıkan sese sonradan üzülmeye karar verdim. Dae'nin numarası neredeydi?
Her şey yolunda-
Aptal iç sesimin canı cehennemeydi.
''Dae!'' diye bağırdım telefona karşı.
''Sana da merhaba, Sung.''
''Lanet telefon,'' dedim sesli düşünerek. Düştüğü yerden almak için kendimi öne atınca dizlerimi feci bir şekilde asfalta çarpmıştım.
''Bana bunu söylemek için mi telefon ediyorsun, Sung,'' dedi Dae şüpheci bir sesle.
''Sorun JiJi,'' dedim kalbimin sesi kulaklarımda atarken. Yerden doğruldum ve panik içinde etrafa bakındım. Şimdi ne yapacaktık?
''Ne? Ne oldu? Sung, beni duyabiliyor musun?'' Dae'nin sesi arka plandan gelirken gözüm JungJi'yi kaçıran arabanın döndüğü yola takılmıştı. Kendimi toparlamam lazımdı. Kafamı hızlı bir şekilde iki tarafa sallayıp odaklanmaya çalıştım.
''Onu kaçırdılar,'' dedim sesimin titremesine engel olmaya çalışarak.
''Ne yaptılar dedin?''
''Onu kaçırdılar dedim Dae! Kwan'a hemen ulaşmak zorundasın. Bize tek yardım edebilecek olan o!''
Arka planda bir şeyler mırıldandığını duydum ancak hemen sonrasına aramayı sonlandırdı. Gerisin geri JungJi'lerin evine koşup JungKook'u uyandırmayı düşünüyordum ki vücudum buz kesti. Ona kendi ellerimle uyku hapı veren bendim, değil mi?
---
Tak, tak, tak..
Duyabildiğim ilk şey adım sesleri olmuştu. Ve çıkardıkları seslere bakarsak giderek yaklaşıyorlardı.
Klik.
Bir anahtar çevirme sesi..
Kıpırdanmaya çalıştım ancak bir şey buna mani oluyordu. Gözlerimi açtığımda ise zifiri karanlıkla karşılaştı. Kör mü olmuştum? Tabii ki hayır. Gözlerim bir şey ile bağlıydı. Ellerimden sonuç alamayınca bir de şansımı ayaklarımda denedim. Aynı engelle karşılaştığımda ise şaşırmamıştım. Zihnimdeki bulanıklık yavaş yavaş açılırken nerede olduğumu anımsamaya başladım. Kaçırılmıştım.
Ah, hadi oradan. O kadar fazla B sınıfı film terimini dile getirirsem olacağı buydu. Resmen kaçırılmıştım. Hem de şu siyah-camlı-siyah-araba ve bayılttıktan-sonra-bağlama klişelerini içeren tarzdan. Hangi yüzyılda yaşadığımızı sanıyorlardı ki? Bu Yakuza'nın cidden çıtayı yükseltmesi gerekiyordu.
Adım sesleri karşımda durunca kıpırdamadan durdum. Zaten pek de bir şansım yoktu. Ağzımın çevresindeki bant ise konuşmama imkan vermiyordu. Tahmin edeceğiniz üzere..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
bir tutam kurabiye
FanfictionÖnüme biri sade biri çikolatalı kurabiye konulsa, ben ilk sadeyi yerdim. Çünkü biliyordum ki en sevdiğim sona kalmalı. Böylelikle daha çok haz alabilirdim. İşte başıma gelen de tam böyle bir şey. Sanki sade olan kurabiyeyi yemişim de hayat karşıma ç...