Su Birikintisindeki Lanet

4.7K 322 33
                                    

  Bu fikir saçmalıktı.

  Pekala, kabul eden her ne kadar ben olsam da bunu JungKook'a acı çektirmek için yapmıştım.

  Ama hiç de öyle olmamıştı.

  Dae bağıra bağıra elindeki yıpranmış mikrofonla en sevdiği şarkıyı söylerken sevgilisi de kenarda oturmuş ona alkış tutmaktaydı. JungKook ise birkaç dakika önce lavabo bahanesi ile dar odadan ayrılmış ve geri dönmemişti. Planım hiç de iyi gitmiyordu anlaşılan.

  Kenarına tünediğim krem renkli kanepenin rahatsız edici minderinde biraz daha oturmaya devam edersem, öleceğimi biliyordum. Bu yüzden ben de ayaklandım ve içecek almaya gidiyorum gibi bir şeyler dedikten sonra havasız odayı terk edip uzun hole adımımı attım.

  Dizayn olarak oldukça başarılı bir salondu ve ayrıca oldukça da kalabalıktı. Yanından geçtiğim çoğu odadan çığlık sesi ya da şarkı sesi geliyordu ve işin kötü yanı, herkes şarkı söylemekte iyi değildi.

  Kulaklarımı tıkadım ve içecekleri umursamadan görevli aramaya başladım. Keşke o son atıştırmalıkları yemeseydim dedim kendi kendime. Ağrıyan başımı yok sayarak sola döndüm ve rastgele bir odaya daldım. Burası az önceki aydınlık ve dekoratif duran hole göre oldukça pis bir yer gibiydi. Öncelikle duvarlar gri renkliydi ve fayanslar eskimişti. Başımı geri çevirip kapalı duran kapıya baktım. Diğerleri gibi normal olan bu kapı, neden böyle bir yere açılmıştı?

  Geri dönüp hole çıkacakken bir ses duydum, kırılma sesi gibiydi. Yavaşça arkamı döndüm ve pis koridora baktım. En sonundan sola olan bir dönüş dışında gidilecek bir yer yoktu. Biraz kulak kabartınca, konuşma seslerinin de geldiğini fark ettim.

  Oldukça ilginçti.

  Parmaklarımın ucunda yavaşça ilerlemeye başladım. Dae ve geri kafalı sevgilisinin romantik düetlerini dinlemektense, bu daha iyi bir seçenek gibi gelmişti.

  Koridorun sonuna geldiğimde yanlışlıkla su birikintisine bastığım için ıslanan ayakkabılarıma sövmekle meşguldüm. Ayakkabılarıma daha sonra hallederim bakışı attıktan sonra kafamı belli belirsiz yana uzattım ve neler olduğunu görmeye çalıştım. Yine pis devam eden bir koridora bakıyordum ama bu sefer farklı olarak, sağlı sollu bir sürü oda olduğunu gördüm. Hepsinin kapısı kapalıydı, biri hariç. 

  Sonda duran sol kapı açıktı. Soldaki son oda*, diye geçirdim içimden ve sonra kendi kendime yaptığım espriye güldüm. 

  Konuşma sesleri artık daha net duyulabilir durumdaydı ve anladığım kadarıyla duyduğum bu boğuk ses bir erkeğe aitti. Sadece onun sesini duyduğumu fark ettiğimde ilerlemeyi kestim, muhtemelen telefonla konuşuyordu. Fazla aksiyona gerek yoktu, hem merakımı da gidermiştim.

  Geldiğim gibi sessiz bir biçimde geri dönecekken birden çok kötü bir şey oldu, telefonum çalmaya başladı. Cebimde duran telefonumdan yayılan folk metal ritmini kapamaya çalışırken, bu işten sağ kurtulursam Dae'yi öldüreceğim konusunda kendime söz verdim. Çünkü bu onun yaptığı pis bir şakaydı. 

  İçerideki konuşma kesildiğinde telefonu elime yeni almıştım ama ne yapacağımı bilemez durumda olduğum için yine beceriksizliğimi konuşturmuş, basit bir telefonu bile elimde tutamamıştım. Yerdeki su birikintisine ağır bir biçimde düşen telefonum için ağlamak çok geçti. Onu geride bırakmalıydım. Arkamdan ''Dursana!'' diye bağıran sese kulak asmayarak geldiğim kapıdan çıktım ve tüm hol boyunca koşmaya devam ettim. Sanırım yeni bir telefona ihtiyacım olacaktı.


---


  ''İçecek alacağını sanıyordum,'' dedi Dae terden ıslanan alnını silerken. Neyse ki son birkaç metreyi yavaş gelmiş ve kalp atışlarımı düzene sokmuştum. Ama koşmaktan kızaran yüzümü açıklayacak bir şey bulamamıştım. 

  ''Yolda JungKook'u gördüm de.. Anlarsın..''

  Şimdi kusacaktım, yaptığım şey için kendimi evde azarlamaya karar verdim.

  ''Anlıyorum,'' dedi mutlu bir şekilde gülümserken Dae. ''Peki JungKook nerede?''

  ''Buradayım,'' dedi beni kaydırarak yanıma oturan JungKook. Derin bir nefes aldım, resmen kurtarılmıştım. Ancak aniden yanımda belirmesi de birazcık korkutmuştu beni. 

  Sonunda dışarı adım atabildiğimizde Dae ve sevgilisi önden ilerlerken biz adımlarımızı yavaşlattık. Daha doğrusu JungKook beni buna yapmaya zorladı. 

  ''Bugün bir şey kaybettin mi JungJi?''

  Ensemden kayan soğuk ter beni gıdıklarken çaktırmamaya çalıştım. ''Hayır, sanmıyorum,'' dedim düz bir ifadeyle. ''Kaybetmem mi gerekiyordu?''

  ''Seni aradığımda açmadın.''

  ''Duymamışımdır, oda çok sesliydi.''

  ''Öyle mi?'' dedi ve yürümeyi kesti. O durunca ben de durdum ve zorla gülümsemeye çalıştım. Acaba ne düşünüyordu.

  Ani bir hareketle omuzlarımı tuttu ve yüzüme bakmak için eğildi. Kalp atışlarım hızlanırken ''Beni korkutuyorsun,'' diyebilmiştim.

  ''Ben yokken bir yere mi gittin?'' dedi hala omuzlarımı tutarken. Ellerimi kaldırıp beni tutmakta olan ellerini uzaklaştırırken, ''Seni ilgilendirmez,'' dedim.

  Cebinden çıkardığı telefonumu suratımın önünde sallamaya başladığında yüzümün aldığı ifadeyi ben de görmek isterdim. ''Bence ilgilendirir.''


---


? Bakış Açısı


  Elimle kafamın arkasını kaşırken, gözlerimi aralamaya çalışıyordum. 

  ''Kahretsin, uyuyakalmışım,'' dedim telefonuma uzanırken. Boğazım Sahra Çölü kadar kuru durumda iken yutkunmamın bir yararı olmamıştı. Telefonun kilidini açtığında parlak ışık tekrar gözlerimi rahatsız etti ve telefona söverken, parlaklığı azalttım. İki yeni mesajım vardı ve ben daha önemli olanı, beni ilgilendireni açtım.

  Bence yanlış gördün, halüsinasyon bile görmüş olabilirsin.

  Attığı bu komik mesaj, beni uyandırdığı için ona kızmamı engellemişti. Aksine, mutlu bile olmuştum. Tuhaf bir konu hakkında olsa bile. İkinci mesaja göz atmak için tekrar mesajlara geçtiğimde, aslında bir şekilde nereden geldiğini biliyordum. Yine aynı korkutucu numaraydı ve yine bana inat olarak, korkutucu bir mesaj yazmıştı. Ancak bu seferki daha kötüydü. Gözlerim, uykusuzluğu ve yorgunluğu unutarak sonuna kadar açılırken az kalsın telefonu düşürüyordum.

  Dediğim gibi, yanlış bir şey yaparsan kötü olur. Sadece sana değil, O'na da.


*Daha sonrasında re-make'i çekilen, 1972 yapım korku filmi olan Soldaki Son Ev'e gönderme.


  Y/N: Eveet, döndüm sevgili arkadaşlar, okuyucular, canımlar. Uzunca bir bölümle karşınızdayım, yani benim için. Sizi beklettiğim için özür diliyorum ve hemen ardından 3k olduğumuz için sizlere kocaman teşekkür ediyorum! Kaldığım yerden devam edeceğim, hepiniz öpüldünüz! 

bir tutam kurabiyeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin