Gözlerinde Saklı Işık

4.8K 346 71
                                    

  Karıncaya vurmaya hazırlanıyorken (İşaret parmağımı baş parmağım yardımıyla germiştim.) birden uyanan Kwan'a mı şaşırmıştım, yoksa eliyle ensemi kavradığına mı şaşırmıştım bilemiyorum. Birden beni kendine doğru çekince karıncaya vurmaya uğraştığım elimle olası bir öpüşmeyi engelledim. Son anda bunu yaptığım için gurur duysam da bu duygu yerini hızlı bir şekilde şaşkınlığa bıraktı.

  Birden kendimi geri ittim ve kıç üstü bir şekilde yere oturdum. Gözlerim sonuna kadar açılmış ve şaşkın bir şekilde ona bakıyorken yanaklarımın kızarık olmaması için bir yandan da dua etmekteydim.

  İşin garip tarafı şuydu ki, Kwan da oldukça şaşkın görünüyordu. Beni öpmeye çalışmış olmasına rağmen. 

  Ağzını bir şey demek için açtı ve sonra hemen kapadı. Bakışlarını yüzümden çekti ve -utanmış?- yana doğru baktı. Sonra boğazını temizledi. ''Eteğin..''

  Hemen eteğimi çekiştirip ayağı kalktım ve kaşlarımı çatarak hala yüzüme bakmayan çocukla konuşmaya başladım: ''Zil sesini duymazsın diye iyilik yapmaya çalışıyorum, bir de senin yaptığına bak.''

  ''Ben.. Rüya..''

  Dediklerini dinlemeden hızlı adımlarla giriş kapısına yöneldim ve yeni çalmakta olan zilden aldığım kuvvetle basamakları ikişer ikişer çıkmaya başladım. Bir yandan da ellerimin tersiyle yanaklarımı yoklamaktaydım ve tabii ki, alev çıkıyordu.

  Ben sana yapacağımı bilirim diye geçirdim içimden. Bu günden sonra düşmanım olacaktı.


---


  Zil, artık dağılmamız gerektiğini haber verdiğinde çantamı topluyordum. Aklım hala öğlendeki olayda iken sınıfın çoğunun çıkmış olduğunu fark edemedim.

  Beni dünyaya döndüren şey, yüzüme bakabilmek için eğilmiş olan JungKook oldu. Kafasını yana eğmiş ve benden birkaç santim ötede duruyorken tek kaşını kaldırdı: ''Geliyor musun?''

  Aklıma birden o utanç verici olay gelirken ani bir tepkiyle önümdeki çocuğu ittim. Bir adım geri attı ve bu sefer o da şaşkın bir şekilde bana bakmaya başladı. Sonra gözleri kısıldı. ''Senin derdin ne?'' Arkasını dönüp sınıftan çıkarken, ''Acele et,'' diye seslendi.

  Başımı yana çevirdim ve ''Kahretsin.'' diye fısıldadım. Derin bir soluk alırken Bana neler oluyor dedim kendi kendim ve kötü kız rolüne bürünmem gerektiğini fark ettim. Cadı-prenses, tabii. 


---


  Birkaç saat önce, JungKook bakış açısı


  Sınıfa çıktığımda hangi dersin olduğuna bakmadığım için öylesine bir defter çıkarıp önüme bıraktım. Kwan işi büyümeye mi başlamıştı? Pekala, her ne kadar gerçekte pek bir şey olmasa da bu teknik olarak bize yapılan bir hakaretti. 

  Zil çalmasına yakın etrafa bakındım ve JungJi'yi göremedim. Hala gelmemiş miydi? Ya da ne ara kaybolmuştu?

  İç geçirdim ve söylenerek yerimden kalktım ve sınıftan dışarı çıktım. Çok öğrenci kalmayan koridora çıktığımda aşağı doğru merdivenlerden indim. Büyük pencerelerden arka bahçeyi araştıracakken ağacın altında bir hareketlilik dikkatimi çekti. O iki kişi-

  ''JungKook, seni serseri! Zil çalmak üzere.'' diye kulağımın dibinde bağıran Sung dikkatimi dağıttı. Kim olduklarını da görememiştim.

  Genişçe sırıtan ve açık bir şekilde beni arkadaşı bellemiş Sung, sınıfa doğru yönelirken gelmem gerektiğinde ısrar etti. Gözlerimi devirdim ve son kez pencereye baktığımda gözlerim yavaşça kısıldı. Kwan, eliyle ağzını kapamış ve biraz da.. Utanmış şekilde ağacın altında oturuyordu. Sonra omuz silktim, kiminle yiyiştiği umurumda değildi ne de olsa.

---


  Ne ara bunlar arasına düşmüştüm ben? rolü gereğince sessiz sessiz sol tarafımda yürüyen JungJi, yeni açılmış olan karaoke salonun bir afişine bakmaktaydı. Ama sanki bakar kör gibi, aynı yere sabitlenmişti gözleri. Acaba bir sorun mu vardı?

  Sonra gözlerimi kaçırdım ve başımı iki yana salladım. Belki de bu rol işini abartan taraf bendim.

  Diğer yanımda ise Dae -adını sonunda öğrenmiştim- ve onun erkek arkadaşı olduğunu düşündüğüm garip bir çocuk vardı. Ki onun da adını ezberlemeye yeltenmemiştim. İç geçirdim. Yakın zamanda iş bulmaya odaklanmalıydım.

  Kalabalık caddeden geçerken birkaç bakış sinirlerimi bozmaya başladı. Bana bakıp fısıldaşanları demiyorum, yanında dikilmiş olamam rağmen yine de cesurca bir hareketle fısıldaşan erkeklerden bahsediyordum. Ve gözleriyle JungJi'yi de kestiklerini de görmezden gelemezdim. 

  Elimi ani bir hareketle omzuna attım. Sonra bakışımı ters istikamete çevirdim ve mağaza vitrinlerine bakıyormuş gibi yaptım.

  ''Bir sorun mu var? Kafanı mı vurdun yoksa?'' dedi JungJi, sonunda elindeki afişe bakmayı kesmişti. 

  ''Kes sesini ve önüne bak,'' diye mırıldandım. O da sesini çıkarmayıp gururumu incitmemişti. Ah, ne sorunlarla uğraşıyordum ama..


---


  ? Bakış açısı


  Evet, onlar olduğuna eminim.

  Son attığım mesaja bakıp iç geçirdim. Neler oluyordu böyle? Yani, tüm okula yayılan bu çift meselesinden sonra neden böyle şeyler oluyordu? Bir kaza mıydı?

  Derin bir iç geçirdim ve çalışma masasının rahat sandalyesinde arkama yaslanıp gerindim. Bu işi daha detaylı araştırmam gerekebilirdi. 

  Telefonum, gelen mesajla birlikte masanın üstünde titreşti. Aldırış etmedim ve yatağıma uzanıp kafamı boşaltmak için ayağa kalktım. O sırada tekrar bir mesaj geldi. Yavaşça iç geçirdim ve sinir bozucu bir şekilde hızlanan kalp atışlarıma sakin olmalarını söylerken telefonumu elime aldım.

  O halde, bu işi halletmeliyiz!

  Mesajda yazılanları gülümseyerek okurken birden Ne yapıyorum ben? diye geçirdim ve elimde telefonla yatağa oturup cevap yazmamak için kendimi zorladım. Yanlış şeyler düşünüyordum. Birkaç dakika öylece tavanı izledikten sonra ikinci mesajda ne yazdığını merak etmeye başladım ve tekrar telefonu aldım elime. Bilinmeyen bir numaradan geliyordu, oldukça ilginçti. Dikkatlice mesajı okuyacaktım ki buna gerek kalmamıştı, oldukça açık bir dille anlatılmıştı çünkü mesaj.

    Bugün gördüklerin başkasının kulağına giderse, seni öldürürüm.


Y/N: Kötü haberle başlayalım, önümüzdeki bir hafta yazamayacağım :( Ama hemen üzülmeyin, çünkü dönüş fırtına gibi olacak. O yüzden lütfen ilginizi kaybetmeyin ve takipte kalın! Sizleri seviyorum canımlar, okuyucular! :)

bir tutam kurabiyeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin