Prenses ve Cadı Arasındaki Sınır

5.2K 375 43
                                    

  Tamamen sıvamıştım.

  Şaşkın suratla bakan bir Dae, ifadesiz ve korkutucu bir suratla bakan Kwan, şimdi kurtul da görelim bakışı atan aptal JungKook.

  Neden böyle bir şansla doğduğumu hiç bilmiyordum, en azından genlerimin işe yarar olmasını dilerdim. Ortalama okul notlarım ve her gün düzenli olarak bir taraflarımı sakatlamam yetmiyordu sanki.

  ''Şey..''

  ''Ondan nefret ettiğini sanıyordum,'' Giderek çatılan kaşları onda kızgın bir hal alıyordu.

  ''Transfer öğrenciyi tanıyor muydun?'' dedi Kwan ifadesiz bir şekilde bakmaya devam ederek.

  Bir şey düşünmek zorundaydım. 

  Aslında bu onun iyimser ikiz kardeşi, ben de ona yardım ediyorum. Hehe.

  İçimden kendime bir tokat attım. Saçma şeyleri düşünmek için bir zaman değildi. ''Biz, şey..'' diye kekeledim. ''Aslında biz-''

  ''Çıkıyoruz.'' dedi kararlı bir tavırla JungKook. Hepimizin ağzı düşmüştü. Ancak şimdi hangimizin daha açık olduğunu belirlemekten çok ağzımızı kapamaya uğraşmalıydık. Bunu açıkçası ben de beklemiyordum. Diğerleri de beklemiyor olacak ki Dae hemen havaya girip: ''Tebrikler!'' diye bizi kutlarken (Biri beni öldürebilir mi?), Kwan bir şeyler mırıldanıp oradan uzaklaştı. Bir an için ben de aynısını yapmayı istedim, oradan öylece uzaklaşmak ve geri kalan ömrümü geçireceğim bir mağara bulmak. Ama nedense bu hiç nasip olmadı.

  ''Bunu bana bahsetmemiştin Ji!'' diye sevinçle elimizi sıkan Dae'ye hala ağzım açıkken bakıyordum ve nereden çıktığını bilemediğim, Kwan'ın yanında gördüğüm birkaç okul arkadaşım da toplaşmışlardı. 

  ''Vay be, yalnız prensesin birilerini bulması cidden inanılmaz.'' dedi içlerinden biri arkadaşına.

  ''Biraz şaşırdım doğrusu,'' dedi o da.

  Ben hala önünde saat sallayıp hipnotize olan salaklar gibi orada dikiliyordum. Az önce ne olmuştu öyle?


---


  ''Tamam , plan şöyle. Yarın kantin ortasında büyük bir kavga ayarladım-''

  ''Neden ki, okula hemen yayılır mı?'' diye sordu ellerini göğsünde bağlayan JungKook. Gözlerimi devirdim, taşrada işlerin nasıl gittiğini bilmiyordum ama bizim okulumuzda dedikodu yapmayanı dışlarlardı, öyle söyleyeyim.

  ''Onu geç, çoktan herkes mesajlaşarak o kısmı halletmiştir,'' dedim dudağımı ısırarak. Alış veriş merkezindeki o olaydan sonra bir de utanmadan beni üniforma mağazasına götürmesini hesabına yazmıştım, daha sonra kızmak için. Sonra da koşa koşa eve gelmiş, Dae'ye de eşyalarımı yarın okula getirmesini söylemiştim.

  ''Ha bir de..''

  ''Bu sefer ne var!'' dedim kızarak. Hala neden öyle bir şeyi söylediğine akıl sır erdiremiyordum. Bana açıklaması ''E ama sen devam etseydin, aynı evde kaldığımızı bile ağzından kaçırırdın. Bu daha şüpheli olurdu.'' şeklindeydi Bay-Ben-Her-Şeyde-Daha-İyiyim'in. Ben de eve gidince ona dayak atmaya yemin etmiştim, ama amcam uyanıkken olmazdı.

  ''Sen yalnız prensessin.''

  ''Lütfen sen de başlama.'' dedim bezmiş bir şekilde.

  ''Buna ben de pek inanmıyorum, belki yalnız cadı daha iyi olurdu- Ah!'' Vurduğum kolunu ovuştururken alaycı bir şekilde bana bakmaya devam ediyordu. Bu çocuktaki kendini beğenmişlik ve kibirlik çoktan Kaf Dağı'nı aşmıştı kanımca.

  ''Yani demek istediğim, yalnız cadı- şey,'' odamda her zaman tuttuğum sopaya uzandığımı görünce hemen cümlesini değiştirdi; ''yalnız prenses sen, eğer biriyle bu kadar kısa sürede ayrılırsan tüm lise boyunca alay konusu olmaz mısın?''

  Ha. 

  Gözlerim istemsizce açıldı, bunu nasıl düşünememiştim ben?! Ellerimi başıma koydum. Tüm lise hayatım bitmişti. Ne yapacaktım ben? Ama ondan önce çemkirmem gereken biri vardı.

  ''O zaman neden böyle bir şey dedin,'' dedim dişlerimin arasından. Sinirden köpürdüğümü biliyordum, biliyordu. O yüzden şu an alaycı bir şekilde konuşmaya devam ederse ejderha gibi kükreyip üstüne ateş püsküreceğimi bildiği için çenesini kapalı tutmayı tercih etmişti. Şu an biraz suçlu olduğunu kabul ettiği için öfkem azalmıştı.

  ''Açıkçası.. Ben de düşünemedim.'' dedi cidden üzgün görünerek. Bir an için saçlarını karıştırıp sorun yok diyesim geldi.

  ''Ben de hayatımı mahfettim, senin gibi bir cadıyla çıkmak zorunda kalarak.''

  İşte. bunu. Yapmayacaktın. Dostum.

  ''Ne diyorsun sen!'' diye öyle bir bağırmış olacağım ki amcam deprem oluyor diye yerinden sıçramıştı. Ben onu merdivenlerden aşağı doğru koştururken amcam oturma odasından çıktı ve arkasından odaya giren JungKook'u aldırmadan ''JungJi!'' dedi azarlayan bir sesle. Muhtemelen bunun sebebi elimde bir metre boyunda hediyelik eşya niyetine aldığım ama o an için bir silah için kullandığım beyzbol sopasından kaynaklanıyordu.

  ''Eğer yukarı çıkarken ses çıkarırsa, onu uyurken camdan aşağı atacağımı söyle.'' dedim ve topuklarımın üstünde dönüp odama doğru ilerledim. Arkamdan Ah şu gençler diye bakan amcama aldırmadan odama girdim ve kapıyı yavaşça kapadım. Kapıyı çarpacak kadar çocuk değildim, merak etmeyin.

  Tüm lise hayatımın bir günde mahvolduğuna inanamıyordum. Belki birkaç hafta idare ederek sonra herkese ayrıldığımızı söyleyebilirdim. Evet evet- Bir dakika, ne? Biz zaten çıkmıyorduk ki. Aklımı kaçıracaktım. Üstünde bambu yiyen pandaların olduğu ve içinde gerçekten panda gibi gözüktüğüm pijamalarımı giydim bilgisayarımı açtım. Akşam henüz gelmemiş olsa bile evden çıkmayacağım için sorun olmayacaktı. 

  En azından aynı evde yaşadığımızı öğrenmemeleri iyi oldu diye düşündüm. Şimdiden yarın okulda başıma gelebilecek şeyler (Çoğu utanç vericiydi!) aklıma gelmeye başlayınca pencereleri sonuna kadar açmam gerekti. Eh, madem bu oyunu oynamak zorundaydım, cadı sevgiliyi oynamak hiç sorun olmazdı. Belki de bu tavırlarımdan sonra herkesin bana olan fikirleri değişirdi, kim bilir?

  Çekilin millet, kötü sevgili rolünde Cadı-Prenses-JiJi geliyordu.

  

Y/N: Hehehe, eğlenerek yazdığım bir bölümdü. :)

bir tutam kurabiyeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin