Her insanın kendine özgü küçük mutsuzlukları vardır. Benimkiyse çoğu kişinin aksine tamamen farklı bir şey: Kıyafet seçimi.
''Bence üstündekiler çok güzel,'' Dae kafasını sallayarak Skype ekranından bana katıldığını belirtti. ''Eğer on dokuzuncu yüzyılda bir öğle yemeğine katılıyor olsaydın.''
''Çok acımasızsın,'' diye sızlandım üstümdeki elbiseyi çıkarmaya giderken. Bu salak fikir tamamen ondan çıkmaydı ne de olsa.
Mavi elbiseden kurtulduktan sonra pijamalarımı üstüme geçirdim. Hava soğuk olacağı için seçeneklerim kısıtlanmıştı.
"Siyah giymelisin, JungJi. Siyah senin rengindir," dedi Dae ellerine oje sürerken.
Gözlerimi devirdim. Benim rengim olsa da üstüme geçirecek kıyafet parçası olmadıktan sonra bir anlamı yoktu.
"Ben bir şeyler ayarlarım Dae, buluşma saatinde bir değişiklik olursa haberdar et."
Böylelikle bilgisayarın ekranını hafif bir çat sesiyle indirdim. Sonuçta eğlenmeye gidecektik, podyuma çıkmaya değil.
"Maviyi seçmemen iyi isabet oldu. O kadar kısa giymen ikimizin de sağlığı açısından iyi değil," dedi JungKook dolabıma yönelirken. Açık olan odamın kapısına baktıktan sonra bakışlarımı dolabımı kurcalayan çocuğa çevirdim.
"Ne zamandır oradasın?" diye sordum sakin bir sesle.
Elinde tuttuğu geyik desenli kazağımı incelerken eleştirel bir tavırla kaşlarını çattı. "Pijama altını çıkartmamıştın JiJi, abartma."
Evet, abartmama ne gerek vardı? Alt tarafı üstümü değiştirirken beni gizlice gözetlemişti.
Ona odamdan çıkmasını söyledim ve yastığımı fırlattım. Kafasını yana eğerek yastıktan kaçtı, hala kıyafetlerimi inceliyordu.
Üstüne doğru yürümeye başladığımda kombini hazırlamışa benziyordu. Yatağımın üstüne göz attım. Siyah bir kot pantolon, örme gri bir kazak, koyu tonlarda ince kumaştan bir atkı ve kendi deri bilekliği.
Bilekliği elime alıp soru sorar gibi ona baktım. Omuz silkmekle yetindi. "Yakışacağını düşündüm."
Onu odamdan gönderdikten sonra bir süre daha yatağın üstünde duran kıyafetlere baktım. Sorun çıkacağa benzemiyordu.
---
''Müziği hissedin!'' diye bağırdı Dae kalabalığın arasından geçmeye çalışırken. Gerçekten de çok kalabalık bir mekandı burası. Tavan tahmin ettiğimden daha yüksekteydi ve metal kirişlerle desteklenmişti. Tavandan sarkan küçük lambalar o kadar az ışık veriyordu ki bir an için onların sadece süs niyetine olduklarını düşünmüştüm. Genel olarak koyu renklerin ağırlıkta olduğu mekanda güzel bir bar tezgahı da vardı. Arka tarafta kalan masalardan birine geçtiğimizde mutlulukla kendimi koltuğa bıraktım. Kalabalığın arasından sıyrılmaya çalışırken biri ayakkabımı çiğnemişti.
''Birazdan burası mahşer yerine dönecek,'' dedi Sung montunu çıkarırken. ''Yer bulabildiğimiz için şanslıyız.''
JungKook karşıma geçmeden önce kalabalığa temkinli bir bakış attı, ya da en azından ben öyle olduğunu düşündüm. Sanki halinden pek memnun değilmiş gibi gözüküyordu.
---
Eğer bir ortamda yapılan bir iş varsa, insan içgüdüsel olarak çoğunlukla birlikte hareket etmek istiyor. Azınlık olan ben masada oturma taraftarı olsam da maalesef ki şartlar kalkmamı gerektiriyordu. Size benden ufak bir tavsiye; eğer işin ucunun nereye çıkacağını biliyorsanız ve bu sizin açınızdan kötüyse, o işe kalkışmayın.
Yaklaşık olarak iki dirsek yedikten, bir de kafama darbe aldıktan sonra artık biraz oturmam gerektiğini düşünerek kalabalığın arasından sıyrılmaya çalıştım. Ancak bu imkansız gibiydi, yıkılmadan önceki Berlin Duvarı gibi millet birbirine kilitlenmişe benziyordu. Yüksek sesteki müzik kulak zarımı delmeden önce bu yerden kurtulmalıydım. Saatin kaç olduğuna dair bir fikrim yoktu.
Dayanma sınırım çoktan aşıldığı için önümdeki kızı kenara doğru birazcık ittirdim. Arkasını dönüp ters ters baktıktan sonra küfür olduğunu tahmin ettiğim bir şeyler söylese de sesi müziğin içine karışıp gitmişti. Ondan tarafa bakmadan barın arka tarafına doğru ilerledim. Sanırım arka kapıdan çıkmak daha mantıklı olacaktı. Dar koridora çıktığımda sol tarafta lavaboların olduğu kısım dikkatimi çekti. İçeri girip yüzümü yıkamam şu an daha mantıklı bir seçenek olarak gözüküyordu.
Yüzüme birkaç avuç su çarptıktan sonra etrafı inceleme fırsatı buldum. Temiz bir yere benziyordu. Sonuçta halk arasında tercih edilen barlardan biri olduğu için temiz tutulması da uygundu, değil mi?
---
JungKook bakış açısı
Saat neredeyse dokuz olmasına rağmen insanlar çoktan kendinden geçmiş vaziyetteydiler. Neden yılbaşını evinde uslu uslu oturup kutlamazsın ki? Şu zamana kadarki kutlamalarım hep normal olmuştu. Aile büyükleri olarak evde toplanıp normal insanların yaptığı şeyleri yapardık. Tabii, bazen en küçük dayım Noel Baba kılığına girip hediye dağıtırdı ama bu bile artık normal sayılabilecek bir şeydi.
Şu an ise metrekare başına 5 insanın düştüğünü tahmin ettiğim yerde sıkışıp kalmıştım, kötü olan şey de etrafta JungJi veya diğerlerini göremememdi. Sol tarafıma bakış attığımda birkaç metre ötede Sung'u Dae ile dans ederken gördüm. Hallerinden memnun görünüyorlardı. Ama JungJi'den bir iz yoktu. Kalabalıktan sıyrıldıktan sonra nereye gidebileceğini düşündüm. Acaba arka kapıdan dışarı mı çıkmıştı? Dar koridora doğru ilerlerken gözüme bir hareket takıldı. Biri üstüme mi düşüyordu?
Reflekslerim sayesinde kızı düşmeden kolundan yakaladım. Sanırım yüksek topuklu ayakkabıları yüzünden yalpalamıştı veya fazla içmişti. Belki de ikisi birdendi.
''Dikkat et,'' dedim sesimi normal tutmaya çalışarak. Doğrulmasına yardım edemeden tüm ağırlığını vücuduma bıraktı. Harika, böyle şeyler hep beni mi buluyordu? Sol kolunu omzuma attıktan sonra yardım arar gibi etrafı inceledim. Yok, hiçbir şey yoktu. Onu buradan uzağa taşımam en mantıklısıydı. Saçları öne düşmüş kızı inceledim. Bu soğuk kış gecesi için fazla açık giyinmişe benziyordu.
''Şansımı seveyim,'' diye söylendim. Dar koridoru geçip kapıyı açtığımda kendimizi soğuk geceye attık.
''Ben..'' diye mırıldandı birden. Anlık rahatlama içimi kaplarken omuzlarından tutup kızın ayakta durmasını sağladım. Yoğun içki kokusu şimdi yüzüme çarpmıştı. ''Yardım için teşekkürler.''
''Sorun değil,'' dedim. ''Kendi başına idare edebileceğine.. emin misin?'' Tamamen nezaketten soruyordum, açıkçası umurumda bile değildi.
''Evet, tabii..'' derken tekrar düşecek gibi oldu. Başı boynuma düşerken öylece kalakaldım. Acaba onu duvarın kenarına bıraksam başı derde girer miydi? Neden uğraşıyordum ki? Burası güvenli bir başkentti, değil mi?
Onu hangi köşeye bırakacağıma karar vermeden önce arka kapının gıcırtısı dikkatimi çekti. Ağır kapı yavaş yavaş açılırken doğal bir korku efekti etkisi yapmıştı. Durumu da kısaca böyle özetleyebilirdik.
JungJi'nin bedeni kapıda göründüğünde, olayları idrak edememiştim. Kız kollarını belimde kenetlemişti ve kafasını kesinlikle boynuma yaslamış vaziyette duruyordu. Gözlerimiz kenetlendiğine tüm düşüncelerim aklımdan silinip gitti.
Bazen hayatımdan nefret ediyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
bir tutam kurabiye
FanficÖnüme biri sade biri çikolatalı kurabiye konulsa, ben ilk sadeyi yerdim. Çünkü biliyordum ki en sevdiğim sona kalmalı. Böylelikle daha çok haz alabilirdim. İşte başıma gelen de tam böyle bir şey. Sanki sade olan kurabiyeyi yemişim de hayat karşıma ç...