İnsanların garip özellikleri olabiliyordu. Kilitlenebilir günlük tutmak, günde sadece bin kalori tüketmek ya da Yakuza liderinin oğlu olmak gibi.
Beni göremediğini bilmeme rağmen benimle-dalga-mı-geçiyorsun yüzümü takındım. ''Hadi ama Dae, daha önemli meselelerimiz var. Dalga geçmenin sırası değil.''
''Sence dalga geçiyormuş gibi bir halim mi var?'' derken sesinden biraz kırıldığı belli oluyordu.
''Ama bu çok saçma,'' diyerek mantıklı şeyler düşünmeye çabaladım. ''Yani.. Hadi ama, bu sadece B sınıfı Japon filmlerinde olur sanıyordum. Yakuza mı?''
''Ah biliyorum, sanki bir manga konusu gibi, değil m-'' Sesi birden kesildi ve Sung'un sesini duydum.
''Her neyse bayanlar, daha sonra muhabbetinize devam edersiniz, şimdi asıl meseleye gelecek olursak,'' Söyleyip söylememek konusunda tereddüt etmiş gibi birkaç saniye bekledi. ''Bunu bize doğrudan Kwan söyledi.''
Bingo.
''Ve siz de ona inandınız, öyle mi?''
''Alınma ama JiJi, sesi cidden korkuyormuş gibi gelmişti. Sen olsan sen de inanırdın.''
''Peki bunu size tam olarak,'' doğru kelimeleri bulmak için çabaladım, ''ne zaman söyledi?''
''Festivalden sonra,'' diye yanıtladı Dae gerilerden gelen sesiyle.
''Bunu yüz yüze konuşmalıyız,'' dedi Sung. Bunu ben de biliyordum bilmesine, ancak nasıl JungKook'u yalnız bırakabilirdim? Aslında Sung'u buraya çağırabilirdim ama o zaman da bir ton açıklama yapmam gerekecekti. Sonuçta JungKook'un yan odada kaldığını bilen kişilerin sayısı ben ve amcam ile sınırlıydı.
Bir yalan uydurmalıydım.
''Sung, baksana. İyisi mi ben Dae ile buluşayım ancak amcam evde yalnız kalsın istemiyorum. Buraya gelmeye ne dersin? Hem ben JungKook'a da haber veririm, bir sorun çıkmadan alt katta takılabilirsiniz.''
''Güzel bir plan gibi geldi ama JungKook'u sizin eve nasıl getireceksin?'' dedi planı tartarken.
''Sen o işi bana bırak.''
---
Yarım saat sonra üstüme kalın bir kazak, kot pantolon ve mont geçirmiş vaziyette dışarı çıkmak için hazır bulunuyordum. Amcama dolaylı yoldan meseleyi anlattıktan sonra -ki bu çok kolay olmuştu- hızlıca evden çıkmıştım. Eminim JungKook'un şaşkın ifadesini görünce Sung da çok eğlenecekti. Birkaç sokak ötede bulunan küçük kafenin kapısını açarken içeri göz atıyordum. Dae cam kenarında kalan bir masa seçmişti. Ve yanındaki..
''Kwan,'' dedim Dae'nin yanına ilişirken. ''Ne büyük bir sürpriz.''
Beni başıyla selamlamakla yetindi. Yorgun görünüyordu, göz altlarında derin halkalar oluşmuştu.
''Bak, JungJi, başını belaya soktuğum için üzgünüm,'' diyerek söze başladı Kwan. Her an masaya yığılacakmış gibi durduğundan biraz endişelenmiştim.
''Biraz kötü görünüyorsun,'' dedim tereddütle.
Hafifçe tebessüm etti. ''Kişisel meseleler.''
''Ben iki dakikaya gelirim, siz devam edin,'' diyerek Dae masadan uzaklaştı. Arkasından ona kötü bir bakış attıktan sonra Kwan'a döndüm. Bir şey bekliyormuş gibi yüzümü inceliyordu.
''Muhtemelen sizi telefonla arayan babamın sağ kolu,'' dedi benden bir şey çıkmayınca. ''Çok üzgünüm ama birkaç sefer seni izlemesi için görevlendirmiş olabilirim,'' dedi ensesini kaşıyarak.
Ağzım açık ona baktım. Sonra kelimeler yolunu hatırladı ve ağzımdan döküldü. ''Beni takip mi ettirdin?''
Etrafına bakındı, sanki yardım arıyormuş gibi gözüküyordu. ''Üzgünüm, tekrardan.''
Derin bir nefes aldım. Bu karaoke salonunda gördüğüm adamı açıklıyordu.
''Devam et,'' dedim soğuk bir sesle. Şaşırmış gibi yüzüme baktı ve sonra o da daha ciddi bir hale büründü. ''Birkaç gün önce onlara bu işten vazgeçmelerini söyledim, bilirsin işte. Seni takip etme işinden. Onlara sevgilinin olduğunu ve artık işleri oluruna bırakacağımı söyledim ama..'' duraksadı ve parmaklarıyla oynamaya başladı, ''bizimkiler vazgeçecek gibi durmuyor.''
İşlerin buraya nasıl geldiğini hiç ama hiç anlamamıştım. ''JungKook ne gibi bir belanın içinde, Kwan?''
''Oldukça büyük,'' dedi duraksamadan. ''Babam olaylara biraz fazla gerçekçi yaklaşır, yani düşünsene. Oğlu, sevgilisi olan bir kıza tutulmuş ve bu konuda ondan yardım istiyor. O da haklı olarak olaya el atmak istedi tabii ki. Artık ne desem boş, sözümü dinlemiyorlar bile,'' dedi gözlerime bakarken. Gerçekten üzgün olduğunu anlayabiliyordum. Cidden bir şeyleri değiştirmek istemişti ama eline yüzüne bulaştırmıştı. Ve bizler de bu işte kurbanlardık.
İç geçirdim. ''Peki ne yapabiliriz? JungKook tam olarak nereye gidiyor?''
''Bizim kullanılmayan depolardan birine,'' dedi, şimdi masadaki peçetelerle oynamaya başlamıştı. Bu kadar kötü bir durum içinde olmasam neredeyse ona da üzülecektim, neredeyse.
''Bu işten canlı çıkabilirsek,'' diyerek öne doğru eğildim, ''bir daha bizim yanımıza yaklaşmamanı istiyorum Kwan.'' Bana acımasız diyebilirdiniz ama bunu hak ediyordu, bizi tamamen bu durumun içine sürükleyen oydu sonuçta.
Vücudunun gerildiğini hissettim. ''Sen öyle istiyorsan, JungJi.''
Ağlamak istiyordum, hala bir plan yapabilmiş değildik. ''Bunu durdurmanın hiç mi yolu yok?''
Birkaç saniye tavana baktı, düşünüyormuş gibi gözüküyordu. ''JungKook'la olan meseleyi en iyi ihtimal konuşarak, en kötü ihtimal de işkence ederek çözecekler,'' dedi havadan sudan konuşuyormuş gibi. İçtiğim su boğazımda kalmıştı. Öksürerek nefes almaya çalışırken Kwan da şaşırmış görünüyordu. ''Bir sorun mu var?''
''Bir sorun mu?'' dedim ağzımı peçeteyle silerken. ''Bir sürü sorun var, Kwan. Lütfen bana şaka yaptığını söyle.''
Sonra o da dediklerinin farkına varmış gibiydi. ''Babamın yöntemleri böyle, çok üzgünüm.''
Sanırım bu işi ancak Jackie Chan* çözebilirdi. Sonunda Dae gelebilmişti ve hızlıca yanıma çöktü. ''Ee, plan nedir?'' diye lafa girdi.
Boş gözlerle ona doğru baktım. ''Jackie Chan'in numarasını nereden bulabiliriz sence?''
*Jackie Chan dövüş ustası, aktör, yönetmen, dublör ve şarkıcıdır.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
bir tutam kurabiye
FanficÖnüme biri sade biri çikolatalı kurabiye konulsa, ben ilk sadeyi yerdim. Çünkü biliyordum ki en sevdiğim sona kalmalı. Böylelikle daha çok haz alabilirdim. İşte başıma gelen de tam böyle bir şey. Sanki sade olan kurabiyeyi yemişim de hayat karşıma ç...