Biri Bana Kötü Bir Rüyada Olduğumuzu Söylesin

2.2K 186 33
                                    

Y/N: Kısa bir hatırlatmayla başlayayım :').
En son Jungji, amcasını kaybettiği için JungKook'un yaşadığı kırsal alana taşınmıştı. Dolayısıyla bu kasabadaki liseye kayıt olmuştu. Bundan sonra adı sıkça gözükecek olanlardan ise Nari; JungaKook'u orta okuldan beri seven kız, Yejun ise henüz hikayedeki yerinin bilinmemesi gereken, JungJi ile revirde karşılaşan çocuk.

Bazen hayattaki amacımı sorgulamaktan kendimi alamıyorum. Tabii, lise çağındaki tüm kişilerin hormonlar dolayasıyla bu tarz içsel yolculuklara çıkması normal gözükse de, benim yaklaşım tarzımın çoğu kişiden farklı olduğunu iddia edebilirim.

Okulun spor salonu kısmına bakan yangın merdivenleri, bu tarz meseleler için mükemmel bir ortamdı mesela. Arka planda gözüken yemyeşil ormanlar (ki dört bir yanınız dağ olunca görmemek neredeyse imkansız oluyor), düşünmeme hiç yardımcı olmuyorlardı.

Aptal ormanlar, diye geçirdim içimden. Kollarımı doladığım dizlerimi inceledim. Sol dizimde rengi koyulaşmaya başlamış yara bandı vardı. Dün yanlışklıkla düştükten sonra takmayı uygun görmüştüm. Evet, çatıdaki olaylardan bahsediyorum.

Hazırlıksız yakalanmaktan nefret ederdim. Gerçekten, hiç benlik bir şey değildi. Bunu sadece romantizm kapsamında algılamayın, hemen hemen her şey için geçerli bir şey çünkü.

Ama dünkü olanlar tam o kapsamdayı maalesef. Eh, yani beni kolumdan çekmesi ve dolayısıyla geriye doğru yuvarlanmamız da teknik olarak onun suçu oluyor, değil mi? Artık vicdanımı rahatlattığıma göre merdivenleri terk edebilirdim.

"Vaay, kendi kendine konuşan kız," lafını duymadan önce tam da kalkmak üzereydim.

Hay aksi şeytan.

"Vaay, alnında mankafa yazan çocuk," diye karşılık verdim kafamı kaldırıp suratına bakarken. Yejun, sol kaşının üstünde yara bandıyla tutturulmuş beyaz pamukla benden daha kötü durumda gibiydi. Merdivenleri alelacele inip yanıma yerleşti.

  ''Ne yapıyorsun, manzara keyfi mi?''

  Derin bir iç çektim. ''Ne manzara ama,'' demekle yetindim. Şu an sadece eve gidip yorganımın altına girmek istiyordum. Ve sonra, ev derken aklıma Seoul'deki evimizin geldiğini fark ettim. Hiç düşünemeden, birden aklımda canlanıvermişti. Yemyeşil orman bulanıklaşmaya başlarken sıkıca dudaklarımı ısırdım. Ağlamamam gerekiyordu, yoksa tam bir salak gibi gözükecektim.

  Yejun, muhtemelen komik bir şey söylemek için benden tarafa dönerken yüzümün halini gördü. Ya da belki de titremekte olan omuzlarımı fark etmiştir, bilemiyorum ama, ''Tamam, sakin ol bakalım deli kız,'' diyerek tek elini sakince sağ omzuma yerleştirirken nedense içimden onu itmek gelmedi.

  Evet, evet, çok şaşkınlık verici ama doğru. İlk defa tanımadığım birini terslemiyorum, nedenine gelecek olursak.. Sanırım duygusal bir zamanıma denk geldiği için böyle olmuştu olabilir. Aksi halde az çok tahmin edebileceğiniz üzere onu sertçe itip, neden böyle ukalaca bir hareket yaptığı hakkında ona nutuk çekmem işten bile değildi. 

  Ama muhtemelen, artık bana ağlak bebek diyecekti, her neyse.. 

  ''Pekala iyiyim, sorun yok,'' dedim artık elini omzumdan uzaklaştırması sinyalini vererek.  Neyse ki bunu çabucak kavradı. Burnumu çekerken yüzümün nasıl göründüğünü merak ediyordum.

  ''Kırmızı bir domates gibi,'' diye yanıtladı Yejun ona yönelttiğim soru karşısında sırıtarak. Onu dövecekmişim gibi baktıktan sonrada, ''ama şirin bir domates,'' diye ekledi.

  ''Aman ne rahatladım,'' dedim tünediğim merdiven basamağından kalkarken. Elimle eteğimin arkasını şöyle bir silkeledikten sonra tekrar okulun içine girecekken birden durdum. Genelde kibar bir insanımdır, (Çoğu zaman öyleyim en azından, birileri yemeğimi aşırmak istemediği sürecek tabii) bu yüzden Yejun'a o malum soruyu yöneltemeden edemedim.

  ''Dayak mı yedin?''

  Yine başlıyoruz anlamına geldiğini tahmin ettiğim göz devirme hareketini yaptıktan sonra  sanki dediğim çok komikmiş gibi bir de gülmeye başladı. Kaşlarım yukarı kalkarken ellerimi göğsümde çaprazladım. Pek de komik bir şey söylememiştim.

  ''Bak JungJi, ben dayak yemem-''

  ''O zaman kanlı yara bantları moda oldu herhalde,'' diyerek dizimi gösterdim.

  ''Senin dizine-''

  ''Konuyu değiştirme Yejun, sen dayak yediğini kabul edene kadar hiçbir yere gitmiyorum.''

  ''Ufak bir tartışma yaşadım sadece,'' dedi konuyu geçiştirmek istermiş gibi. O da benim gibi ayağı kalkmıştı. Rüzgar, perçemlerini alnına düşürüyordu ama o bundan hiç rahatsızmış gibi gözükmüyordu.

  ''Ha bir de,'' dedi ellerini gri demirliklere yaslarken, ''sana gerçekten Nari hakkında yardım etmek istediğimi biliyorsun değil mi?''

  ''Aslında pek bilmiyordum, nasıl bir yardımdan bahsediyoruz?'' dedim biraz şaşırarak.

  Kafasını benden yana çevirip göz kırptı. Bense ona, bırak bu ukala tavrı bakışımı yolladım. 

  ''Tabii önce, hangi elemanın seni bu duruma soktuğunu bilmem gerektiğini düşünüyorum, ne diyorsun?''

  Evet, önemli bir noktaya değinmişti. JungKook'un daha önceden bu okulda okuduğunu hesaba katınca çoğu kişinin onu tanıdığını düşünüyordum. 

  Tam o anda okul zili çalarak konuşmamızı böldü. Ders matematik olmalıydı, ve şansa bakın ki ben o öğretmenden çoktan nefret etmeye başlamıştım. ''Neyse, bu meseleyi sonra konuşalım,'' dedikten sonra hızla okula girdim ve sınıfa doğru yöneldim. Kıl payı sınıfa yetişip hızlıca sırama geçtim. Yan başımda JungKook'un sırası bomboştu. 

  Kanın yanaklarıma çekildiğini hissederken kafamı sırama gömdüm. Bir gün içinde yeteri kadar rezil olduğumu hissediyordum. Matematik hocası olan ve ona Cadı lakabını taktığım, yetmişli yıllarda kalmış gibi giyinen kır saçlı kadın, hiç ara vermeden dersi anlatmaya geçti.

  Uykusu gelen bir tek ben miydim bu sınıfta?

  Tam o anda kapı tıklatıldı ve kapıda iki kişi sınıfın içine girdi. Muhtemelen bu olayı Cadı'ya daha önce söyledikleri için, sıralarına geçmelerine izin verildi. Şaşkınlıkla bir Nari'ye, bir de JungKook'a baktıktan sonra ne hissedeceğimi bilmiyordum. Nari, önlerde olan sırasına yerleşti. JungKook'sa benden tarafa doğru yürümeye başladı. Çenesinde hafif bir morluk göze batıyordu.

   Yanımdaki sıraya çökerken, ''Selam,'' diye fısıldayıp göz kırptı.

  Belki de hayatımda ilk defa, sorusunu yanıtsız bırakıp kafamı çevirdim. Kafamı tekrar sırama yaslarken, JungKook'la ilgili hiçbir şey düşünmek istemediğimi fark ettim.

bir tutam kurabiyeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin