İnsanların, bir şeye laf etmeden önce ilk olarak kendilerine bakmalarını söyleme yanlısıyımdır, beni bilirsiniz.
''Affedersin ama,'' dedim yan yatağımda yarı oturur pozisyonda duran çocuğa, ''alnının ortasında mankafa yazan biri, 'şu an salaklık yapıyorsun' derse pek inanmam.'' Gerçekten de çocuğun alnında büyük harflerle mankafa yazıyordu, başka zaman olsa muhtemelen kahkaha atar veya dalga geçerdim, ama şu an sadece sinirlerimi bozmuştu.
Çocuk, önce inanmaya gözlerle bana bakıp sırıtır gibi oldu. Tam bana bir şey söylemeye hazırlanırken - muhtemelen yalancılıkla suçlayacaktı -, sol tarafında açık olan pencereden yansımasını gördü ve anında sırıtması silindi. Beceriksizce alnındaki kırmızı yazıyı silmeye çalışırken bir yandan da, ''Onlara beni rahat bırakmalarını söylemiştim,'' diye kendi kendine mırıldanıyordu.
''Her neyse,'' dedikten sonra bana arkasını dönüp tekrar uzandı. Yansımasından anlaşıldığı kadarıyla alnındakini silmekte pek başarılı olamamıştı. İşte, gördünüz ya, birine salak demeden önce kendinize bakmalıydınız.
Çocuk gözlerini açtığında, yansımadan ona baktığımı görüp kaşlarını çattı, ''Şimdi de röntgencilik mi yapıyorsun, yeni kız,'' dedi kızgınlıkla.
Gülmemek için dudağımı ısırdım. ''Pardon, yazı gözümü almış da.''
''En azından ben,'' dedi hızla tekrar bana dönerken, ''kendi kendime konuşmayacak kadar aklı başında biriyim.'' Ne kadar kızgın olursa olsun, görüntüsü yüzünden onu ciddiye alamıyordum. Omuz silkmekle yetindim.
''Bana sorarsan da, kendi kendine konuşmayanlar deli,'' dedim bakışlarımı gözlerinden ayırmadan. Dudaklarını buruşturmuş, bir şeye karar vermeye çalışıyormuş gibi yüzümü inceliyordu.
Sonra pes eder gibi ellerini havaya kaldırdı. ''Pekala, sen kazandın,'' dedi. ''Ama,'' diye devam etti sözlerine, ''bana kimi kıskandığını söylersen, sana yardımcı olabilirim.''
Avcumu çeneme dayayıp birkaç saniye dediklerini düşündüm. Daha yeni tanıştığım, alnında kırmızı harflerle mankafa yazan, çabuk sinirlenen ve komik olduğunu düşündüğüm bu çocuğa içimi döküp ne kazanacaktım ki? Belki de kimsenin sevmediği, karanlık bir geçmişi olan yalnız kovboylardan biriydi. Aman, risksiz hayatın ne tadı vardı?
''Bayağı iyi geçindiğim bir çocuk var,'' dedim etrafımızda oluşan sessizliği kırmak için. Gerçekten dinliyormuş gibi gözüküyordu. Şimdi bağdaş kurmuş, elleriyle geriye yaslanmıştı.
''Onu başka bir kızla samimi bir şekilde konuşurken gördüm diyelim.'' Sesli söyleyince, kulağa ne kadar salakça geldiğini kabul etmek zorundaydım. İlk okullu bir çocukmuşum gibi davranıyordum. Ne güzel.
Birkaç saniye bir şey demedi, sonra kararsızmış gibi bana baktı, ''Eh, yani.. Şey, pek emin olamadım tabii ama.. Sanki normal bir şey gibi, görmeden bilemem tabii de..'' Sanki ne söyleyeceğini bilemiyormuş gibi etrafa bakındı. Sonra ne diyeceğini bulmuş gibi hızla bana döndü, gözleri parlıyordu.
''Tamam, buldum, kızın kim olduğunu söylersen sana yardım edebilirim, belki tanıdığım biri falan çıkar.''
Mantıklı, diye düşündüm. Gerçi hala bana nasıl yardım edebileceğini düşünüyordum.
''Şey.. Sanırım Nari gibi bir şeydi-''
''NARİ Mİ?''
''Eee.. Evet, sanırım oydu ama neden bağırdın ki birden,'' dedim elimi kalbime götürürken. Ani şeylerden bir hayli korkan biriydim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
bir tutam kurabiye
FanficÖnüme biri sade biri çikolatalı kurabiye konulsa, ben ilk sadeyi yerdim. Çünkü biliyordum ki en sevdiğim sona kalmalı. Böylelikle daha çok haz alabilirdim. İşte başıma gelen de tam böyle bir şey. Sanki sade olan kurabiyeyi yemişim de hayat karşıma ç...