Sung Bakış Açısı
''Ben de bilmiyorum, en son yanımdaydılar.'' Dae'nin sorduğu soruya bağırarak cevap verdim aksi halde beni duyamayacağını biliyordum. Yeni yıla neredeyse yarım saat kalmış olmasına rağmen bu ikili ortalıkta görünmüyorlardı. Biraz daha rahat edebilmemiz için Dae ve kendimi kısmen boş olan -ki yine de bayağı insan vardı- alana çektim.
''Onları aramaya gitmem-.. Hey, Dae. Sen iyi misin?'' Son anda Dae'yi kolundan yakalayabilmiştim. Saçma bir soru sorduğumun farkındaydım çünkü hiç iyi gözükmüyordu.
''Birden başım döndü,'' dedi Dae bana tutunarak. Gözlerim sonuna kadar açılmış bir halde öylece durdum. Umarım kalbimin atışını müzik bastırıyordur diye dua ettim. Kafamı eğip titreyen kıza baktım. Hay aksi şeytan, neden seçenekler arasında hep en kötüsü olmak zorundaydı ki.
''İyisi mi.. buradan çıkalım.''
---
Tamam, bu çok aniydi. Kabul ediyorum. Yani nehir kenarına gelmemdeki amaçtan bahsediyorum, tamamen birbirinden farklı şeylerdi bunlar. O lanet arka kapıdan çıkma fikri başta kalbimi milyon parçaya ayırsa da, şu an bunu telafi etmek için elinden geleni yapıyor gibiydi.
Sanırım rüyalarıma girecekti.
Şaşkınlıktan açık gözlerimle çok yanlış anlaşılacak bir pozisyonda duruyordum. Saçları çimenlere dağılmış JungKook'sa daha farklı bir ifadeyle bana bakmaktaydı. Dudağının ucunda hafif bir kıpırtı gördüm. ''En azından bir dahaki sefere gözlerini kapamayı deneyebilirsin.'' dedi muzip bir ifadeyle. ''Seni zorla öpüyormuş gibi hissetmek istemem.''
Bu cümlede odaklanacak çok fazla yer olduğunu biliyordum ama aklım daha çok şeye takılmıştı; bir dahaki sefere.
Kollarımın gücünü yavaş yavaş kaybettiğini fark ettim ve kendimi birden aşağı bıraktım.
''Ah.. Tamam. Bunu beklemiyordum.''
Ben de beklemiyordum demek istesem de nefesim kesilmişti. Kalp atışının sesini duyabiliyordum. En azından kalbi dört nala atan tek kişi ben değilim diye düşündüm.
''Sizce de bunlar için yanlış bir zaman değil mi?''
İkimiz de kafamızı kaldırıp sesin geldiği yöne baktık. Yakınlarda bulunan ve az önceye kadar boş olan bankta muhtemelen altmış yaşlarında bir amca oturuyordu. Üstünde gecenin karanlığından dolayı pek seçemediğim ama koyu renklerde olduğu anlaşılan bir palto ve pantolon vardı. Sanki her an kar yağacakmış gibi şemsiyesini kucağına yerleştirmişti ve -nedenini inanın ben de bilmiyorum- siyah güneş gözlüğünün arkasından bizim olduğumuz tarafa bakıyordu.
İkimiz de yana yuvarlanıp saniyesinde ayağı kalktık. Belki bunu düşündüğüm için birazcık pişmanlık duyabilirdim ama bu yaşlı moruğun bu saatte tam da burada ne işi vardı ki?
''Az vakit kaldı,'' dedi eliyle gökyüzünü işaret ederek. Kafamı çevirip bulutsuz gökyüzüne baktım. Şehrin yapay ışıklarından dolayı belki yıldızlar gözükmüyor olabilirdi ama ay, yansıttığı ışığı bizden esirgemeyi hiç düşünmüyormuş gibi parlıyordu. Neye az kaldığını anlamamıştım.
''Uyarı için teşekkürler,'' dedi JungKook hoşnutsuz bir ifadeyle. Bu yüz ifadesini daha önce de görmüştüm. ''Ama izninizle biz şimdi gitmeliyiz.''
Parmaklarını parmaklarıma doladı ve beni şimdi neredeyse boş olan caddenin olduğu tarafa doğru çekmeye başladı.
Yaşlı moruğun arkamızdan ''Bizim zamanımızda hiç böyle miydi ki,'' dediğini duyar gibi olmuştum. Belki de gerçekten insan yaşlandıkça geri kafalı oluyordu, kim bilir?
Birden olduğum yerde durunca JungKook benden bir adım ötede durmak zorunda kaldı. Arkasını dönüp şaşkın bir ifadeyle beni süzdü. ''JungJi?''
Olaylar kafama yeni dank ediyormuş gibiydi. Boşta kalan elimle kendime tokat atmama az kalmıştı. Ben kızarıyor muydum?
Çenemle tuttuğu elimi gösterdim. Önce bana, sonra da ellerimize baktı. Birden elimi bırakınca onun da anladığını fark ettim. ''Ben.. Pardon. Şu adama sinirlenmiştim.''
Kafamı iki yana sallayıp sorun olmadığını belirttim. Konuşursam saçmalayacakmış gibi hissediyordum.
''JungJi, iyi misin?'' dedi bana doğru bir adım atarak. Aramızda tahmin ettiğimden daha az mesafe kalmıştı. Şu an boyunun benden ne kadar uzun olduğunu anlamıştım. Resmen görüş alanımın tamamını kaplıyordu. Kafamı, gözlerini görebilecek düzeyde kaldırmaya kalktığımda başımı bayağı bir geriye atmak zorunda kalmıştım, siz düşünün.
Kuruyan ağzımı hareketlendirmek için yutkundum. ''Sanırım.''
Alnı alnıma yaslanana kadar başını bana doğru eğdi. Bu durumdan oldukça keyif alıyormuşçasına dudakları yukarı doğru kıvrılmıştı, sanki olası bir kahkahayı saklamaya çalışıyormuş gibiydi.
''Ne demek,'' dedi kelimeleri yavaşça telaffuz ederek, ''sanırım?''
O anda ikimizin de sıçramasına neden olan bir Güm! sesi duyuldu. İkimiz de tepemizde oluşan beyazımsı ışığa bakmak için o yöne döndük. Az önce yaşlı moruğun eliyle gösterdiği alanda geniş çaplı bir havai fişek gösterisi başlamıştı. Yani bu da demek oluyordu ki yeni yıla girmiştik.
Birbiri ardına patlayan ve sesiyle Seoul sokaklarını dolduran havai fişekleri izlerken gülümsemeden edemedim. En güzel diyemesem de, oldukça değişik ve.. Anladınız iste, garip bir yılbaşı olmuştu.
''Yeni yılın kutlu olsun,'' dedi JungKook uzun parmaklarıyla yanaklarımı kavrarken. Alın size sevindirici bir haber; bu sefer gözlerimi kapamayı akıl edebilmiştim.
---
Sung Bakış Açısı
Dae'yi nehrin kenarında kalan ve etrafta kimselerin olmadığına emin olduğum bir banka taşımayı başarabilmiştim. Kafasını omzuma yaslamıştı ve bu benim için kalp krizine yakın bir deneyim olmaktaydı.
''Neredeyse yılbaşı oldu,'' dedim sessizliği bozmak için. Havai fişek gösterisi başlamak üzere olmalıydı.
''Yanımda olduğun için teşekkür ederim Sung,'' diye mırıldandı Dae. Sesini zar zor duyabilmiştim. Tam cevap verecekken o ilk beyaz ışık göründü ve karanlık geceyi birden renk yumağına bürüdü. Dae de gözlerini açmışa benziyordu.
Birkaç saniye renklerin oyununu izledikten sonra birden bacağıma bir şey düşünce sıçramamak için kendimi zor tuttum. Dae halinden memnun bir şekilde uyku pozisyonuna geçmişti. Kafama bir fiske attım, onun çabuk sarhoş olduğunu unutup içmesine izin verirsem böyle oluyordu içte. Üçüncü bardağından sonra anlamış olmam lazımdı diye düşündüm.
Derin bir iç geçirdim ve hala bitmemiş olan havai fişek gösterisini izlerken elimi kucağımda yatan kızın saçlarında gezdirdim. ''Senin de yeni yılın kutlu olsun, Dae.''
Y/N: Evveet.. Bölümü bitiren okuyucularıma hemen bir soru sormak istiyorum. Öncelikle üstünde çalıştığım yeni hikayem bundan tamamen zıt olacak , belirtmek istedim. Ve asıl soruya gelelim: Baş erkek karakter Jimin mi olmalı, V mi? Lütfen yorum bırakın, öpüldünüz. :)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
bir tutam kurabiye
FanficÖnüme biri sade biri çikolatalı kurabiye konulsa, ben ilk sadeyi yerdim. Çünkü biliyordum ki en sevdiğim sona kalmalı. Böylelikle daha çok haz alabilirdim. İşte başıma gelen de tam böyle bir şey. Sanki sade olan kurabiyeyi yemişim de hayat karşıma ç...