teen wolf: a new story

13.1K 276 32
                                    

her zaman yeni bir yere alışmak zaman alır benim için. arkamda bıraktıklarımı unutmam ve bulunduğum yeri benimsemem gerek. beacon hills okulu da benimsemem gereken yeni bir yer. sadece yeni bir yer. daha fazlası değil.

okulda yeni öğrenci olmak zor iş, iyi veya kötü herkesin gözü sizin üzerinizde olur. hakkınızda bir şeyler öğrenmek isterler. ve ben bunlardan ciddi anlamda bıkmış bulunmaktayım.

o sabah bahçede oturmuş yeni bir başlangıç yapmak için bekliyordum. okulun müdürü yanında bir kızla bana doğru yaklaştı ve "merhaba lily wood, çok şanslısın, bugün seninle birlikte okula yeni gelen bir öğrencimiz daha var, bu Allison." dedi. yüzüme samimi olmayan ama göze batmayacağını umduğum bir gülümseme yerleştirerek "merhaba Allison." dedim. o da merhaba dedi ve el sıkıştık. iyi bari insanların rahatsız edici bakışları ikiye bölünecekti, ya da şansım varsa hepsi ona toplanırdı.

"Pekala sizi sınıfınıza götüreyim. hem yeni öğrenciler olarak belki iyi anlaşırsınız, ha ne dersiniz?" diye konuşmaya devam sayın okul müdürü (adını aklımda tutma gereği duymadım) bizi sınıfımıza götürürken başımı yere eğip olası muhabbetten kendimi soyutlamaya çalışırken bir kapının önünde durduk. "Evet burası yeni sınıfınız." dedi ve kapıyı çalıp içeri girdik. "Gençler bunlar yeni arkadaşlarınız Allison ve Lily." dedi yüzümüze bakarak yanlış söylemedim umarım bakışıyla. herhangi bir şey söylemeyince sınıfa dönüp "İyi dersler." dedi ve sınıftan çıktı. kendime boş yer bakınırken arka sıralarda oturan ve yerinde durmakta zorlanıyormuş gibi bir yüz ifadesine sahip olan çocuğun sağ tarafındaki boş sıraya geçtim. diğer kızın nereye oturduğu umurumda değildi. "yeni gelenler olarak birlikte takılmaya karar verdik" zırvalığı olmayacaktı heralde.

"Hey merhaba. Ben Stiles." dedi solumdaki çocuk. bir kaç saniye tereddüt etsem de "Merhaba. Lily." dedim elimi uzatarak. sanki saatli bomba uzatmışım gibi yüzüme bön bön baktıktan sonra elimi sıktı ve sonrasında hızla önüme döndüm. ders kimyaydı ve ben kimyadan nefret ederim!!

ders boyu göz ucuyla sınıfa göz gezdirip dışarıyı izledim. ve ne zaman soluma dönsem Stiles bana garip bir şekilde bakıyordu. en sonunda dayanamayıp "ne var?" bakışı attım. ağzını açtı fakat bir şey söylemeden önündeki kitaba gömüldü.

ve zil çaldı. güzel haber. gidip tenefüs boyu dolabımla ilgileniyormuş gibi yapıp kimseyle konuşmadan vakit geçirebilirim. umarım. ama umduğum gibi olmayacağını biliyorum.

zil çalınca çantamı alıp kalktım ve hızlı adımlarla dolabıma yöneldim. çantamdan cep telefonumu alıp kot pantolonumun cebine sıkıştırdım. ve içindeki kitapları çıkarıp sakince dolaba dizmeye başladım. dağınık bir insanımdır ama şu an en düzenli halimi takınıp dolapla vakit geçirmek zorundayım.

ve evet umduğum hiç bir şeyin olmadığını söylemiştim değil mi? stiles bana yaklaşıp "hey merhaba" dedi. "merhaba" dedim meşgul bir ses tonuyla. "ııı şey ben sadece tanışabiliriz diye düşünmüştüm. yani şey... ee naber?" dedi ve suratına çok anlamsız bakmış olucam ki "şey nasılsın yani, nasıl hissediyosun okul hakkında?" diye devam etti. "güzel şeyler düşünebilirim ama bunun için biraz daha vakit geçirmem lazım öyle değil mi? bu arada teşekkür ederim, iyiyim." dedim ve dolabımı kapatıp koridorda ilerlemeye başladım.

bir sonraki derse çizelgeden bakıp gideceğim sınıfı buldum. arkalarda bir sıraya oturdum. sonra diğer öğrenciler gelmeye başladı. Stiles ve ilk dersimde önünde oturan çocuk da gelmişti. tanrıya şükür Allison yoktu. ben bunları düşünürken sıramın üstüne elini koymuş önümde dikilen çocuk "Burası benim yerim." dedi. "Aa, öyle mi? ama bunu bana kimse söylemedi. ve sıranın herhangi bir yerinde buranın sana ait olduğuna dair bir yazı da göremedim ne yazık ki." diyerek soğuk bir cevap verdim. Çocuk alaycı bir şekilde sırıttı. "Ama şimdi ben söylüyorum. Burası benim yerim." dedi. "Kusura bakma o zaman sana şunu söylemeliyim ki , başka bir yer bulsan iyi olacak." dedim sinirlenmeye başlayarak. O sırada hoca sınıfa girdi ve "merhaba çocuklar. Jackson boş bir sıra bulup otursan iyi edersin." dedi. evet çocuğumuzun adı Jackson'mış. Ah ne güzel. bana yeni bir belanın ismi gibi geldi. Jackson bana "sonra görüşürüz." vari bir bakış attıktan sonra boş bir sıraya oturdu. en alaycı gülümsememle Jackson'a göz kırptıktan sonra önümdeki kitabı açıp dersi dinliyormuş gibi yaptım...

ders boyunca jackson'ın ölümüne nefet saçan bakışlarını üzerimde hissedebiliyordum, bunu bilmek için dönüp bakmama gerek yoktu. nihayet zil çaldığında yerimden kalkıp kapıya yönelicekken Jackson önümü kesti. sınıftaki herkes sessizliğe bürünüp bize bakmaya başladı. "ne o yeni akadaşımız sınıfı hemen terketmek mi istiyor yoksa?" dedi. "burada fazladan zaman geçirip senin incinmiş egonu mu tamir etmeliydim?" diye yanıt verdim. yüzümde en ciddi ifadem ve en soğuk bakışım vardı. en azından öyle olmasını umuyorum. "denemek istersen bekliyorum." dedi alaycı bir ifadeyle. "bak bir konuda anlaşmaya varalım, sen içi saman dolu beynini ve o incinmiş egonu al ve önümden çekil, burada senle harcadığım zamanımı telafi etmek için güzel ve daha akıl dolu şeyler yapayım ki boşa giden vaktimi telafi edebileyim, nasıl?" dedim, bu kez alaycı olma sırası bendeydi. sınıftan saçma sapan sesler çıkmaya başladı, tepkilerin kim için olduğunu anlayamadım çünkü Jackson'ın gözlerinin içine büyük bir alaycılıkla bakmaktaydım. "o zaman şöyle halledelim" dedi ve sol kolumu dirseğinden yakalayıp sıkmaya başladı. "ya benden özür dile ya da, sanırım başka seçeneğin yok." diye devam etti. yüz ifademi bozmadan "özür dilemezsem?" dedim. "o zaman bende zor kullanırım tatlım. ve bir kız olman beni hiç ama hiç ilgilendirmiyor." dedi. "o halde şöyle yapalım.." dedim ve elimi kolunun üstüne koyup sıkmaya başladım. "kim önce pes ederse özrü o diler. nasıl iyi bir fikir değil mi?" diye devam etttim sırıtarak.

Jackson'ın yüz ifadesi değişmeye , acıyı yansıtmaya başladı. ama pes edecek bir hali yoktu. zayıf biri olduğumu düşünmüştü ama yanılmıştı. çünkü güçsüz kelimesinden millerce uzağım. o sırada Stiles'ın arkadaşı yanımıza geldi ve bizi ayırdı. "Saçmalamayı kesin. özellikle sen jackson." dedi. ben suratına bile bakmadan arkamı dönüp yürümeye başladım. dolabımın önünde durup elimdeki kitabı içine koydum ve bir sonraki dersin kitabını aldım. dolap kapağını kapatınca stiles ve akadaşı hemen yanıbaşımdaydı. "bak, sana orada yağtığın şeyden dolayı teşekkür etmemi bekleme, ve biri hakkında endişeleniceksen o kişi Jackson olmalı, koluna bir baktırsa iyi eder." dedim gülümseyerek ve hızlı adımlarla uzaklaştım.

bahçeye çıktım ve köşedeki bir banka oturdum. üzerimdeki hırkanın kolunu sıyırdım ve dirseğime baktım. eveeet, çok güzel bir şekilde moramıştı. çok acımıyordu ama yinede etim morarmış ve bana merhaba dercesine beyaz kolumun üzerinden sırıtıyordu. hırkanın kolunu indirdim ve kitabımla çantamı alıp derse gitmeye başladım. sınıfa girdiğimde tüm öğrenciler oradaydı ve boşta kalan bir sıra bulup tereddütsüz oturdum. Tanrım! stiles ve arkadaşı da bu dersteydi. üstelik Allison da burdaydı. stiles sürekli bana bakıyordu. dayanamayıp "iyiyim." dedim. "ah evet sevindim." dedi. ders hocası okul lakros takımının koçu olduğunu söyler söylemez herhangi bir sporla ilgilenip ilgilenmediğimizi sordu. Allison hayır dedikten sonra koç bana döndü. "artık ilgilenmiyorum." dedim. "hangi sporu yapıyordun? dedi. "önemi yok." diyerek gülümsedim. "pekala o zaman derse geçebiliriz." dedi bozulmuş bir halde. burada yeni bir öğrenci olarak yağtığım şeylerle kendimi övemem. ilk dakikadan geleceğimi yazmış olurdum.

***

okul bitip eve gitme vakti geldiğinde oldukça rahatlamıştım. arabama binip direk eve yöneldim. eve vardığımda çantamı alıp kapıyı çaldım. babam evdeydi ve yedek anahtar yaptırmayı sürekli erteliyordum. "merhaba baba." dedim. "merhaba kızım." dedi sarılarak. "okulda ilk günün nasıldı?" diye sordu. "İyi, oldukça iyi. hiç bir sorun yok. her zamanki gibi." dedim. "buna sevindim, seni her seferinde bunlarla uğraşmak zorunda bıraktığım için özür dilerim." dedi üzgün bir ses tonuyla. "sorun yok baba, sorun yok, ben alıştım. artık zor gelmiyor. artık hiç bir şey zor gelmiyor. hem buraya gelmeyi bende istedim, bunu biliyorsun. burada mutlu olabiliriz.." dedim gülümseyerek ve gidip yanağına bir öpücük kondurdum. "seni seviyorum kızım, bunu biliyorsun di mi?" dedi. "bir an bile bundan şüphe etmedim baba." dedim tamam mı dercesine. "ben odama çıkıyorum, eşyaları yerleştirmeliyim." diyerek merdivenlerden odama fırladım.

evet buraya gelmeyi bende istemiştim, çünkü sorularıma cevap bulabileceğim tek yer burası. babamı seviyorum evet, ama gerçek babamı bulmalıyım. daha bebekken evlatlık verildiğimi biliyorum. ve bunu hiç dert etmedim çünkü ailem bana hep 'gerçek ailem' gibi davrandı ve onları gerçekten seviyorum. ama biyolojik babamın hala yaşadığını öğrendiğimde buraya gelmeyi istedim. annemin ölümünden sonra sürekli yer değiştirdik ve belki de son durağımız burası olacak..

devamı için yorumlarınızı bekliyorum. şimdiden teşekkürler. umarım beğenirsiniz..

teen wolf: a new storyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin