Bu bölümü yazarken oldukça zorlandığımı söylemeliyim. Bölümde Leo'nun ağzından da dinleyeceksiniz olayları. Iyi okumalar diliyorum şimdiden..
Bölüm şarkısı: Ruu Campbell - The Call
Gözlerimi açtığımda gelmiş olduğumuzu anlamıştım. Şehrin dışındaki eski küçük bir dağ kasabasıydı burası. Psişiklerin yaşadığı bir yer. Ama artık kimse yok gibiydi. Sadece 3-5 kulübe tarzı ev ve bir mezarlık vardı. Leo'yla birlikte arabadan indiğimizde rüzgar saçlarımı uçuşturacak kadar kuvvetli bir şekilde esiyordu.
"Burası, değil mi?" diye soran Leo'ya kafamı sallamakla yetinmiştim. Hissedilir bir güç vardı etrafta. Ya da sadece benim hissettiğim bir şeydi bu.
"Bunu yapmak istediğinden emin misin, Deaton bunu halledebileceğini söylemişti?" dedi Leo sesinde farkedilen bir gerilimle.
"Onların başında yeterince bela var. Zaman benim aleyhime işliyor. Bir bedende iki ruh aynı anda yaşayamaz, bir diğeri zamanla diğerinin içinde asimile olur. Ve ben günden güne kendimi yitiriyorum Leo." dedim Leo'ya bakarak. "Dediğim her şeyi yapmaya hazır mısın, her ne olursa olsun, ölecek olsam bile?" diye sordum kaşlarımı kaldırarak.
Leo sıkıntıyla iç çekip başını gökyüzüne kaldırdı. Geri indirip bana baktığında "Tamam." dedi üzgün bir sesle.
"Önce mezarının etrafında çember şeklinde bir ateş yakmamız gerek. Ben malzemeleri bagajdan alayım." diyerek ona bakmadan arabaya yöneldim. Bagajdaki küçük çıraları, benzini aldıktan sonra asıl almam gereken şeye uzandım. Beyaz bir zambak çiçeği.
Leo'nun yanına geri döndüğümde mezarlığa doğru yürüdüm. Burası annemin ve onun gibi olanların gömüldüğü yerdi. Bunu araştırıp öğrenmek zamanımı alsa da sonunda bulmuştum. Şimdi burada annemin mezarı başında dikiliyordum. Mezar taşını aramam gerekmemişti. Hislerim beni onun mezarına götürmüştü zaten. Gri mermer mezar taşında sadece işaretler vardı. Ama ne anlama geldiklerini biliyordum. Mutluluk ve hüzün. İsminin anlamını yaşadığı bir hayatı olmuştu. Ama bu ona olan kızgınlığımı gidermiyordu. Peter, annemin kendisini benim için feda ettiğini söylediğinde yalan söylüyordu.
"Bunu yapmak zorunda mıyız?" diye sordu Leo.
"Böyle yaşamaya devam edersem gördüğün kişi ben olmayacağım." dedim bakışlarımı ondan kaçırarak. Küçük tahta parçalarını mezarın etrafında çember oluşturarak dizmeye başladığımda Leo yanıma gelip benimle birlikte dizmeye başlamıştı. Bunu yapmak istemediğini biliyordum ama başka çarem olmadığını da biliyordum. Yaklaşık iki metre çapında bir çember oluşturduktan sonra doğruldum. Karanlığın çökmesini beklemeliydik. Bu uzun sürmeyecek gibiydi. Çünkü akşam olmak üzereydi nerdeyse. Ay yüzünü gösterdiğinde ancak istediğime ulaşabilirdim.
"Eğer ölürsen hiç bir şeyin anlamı kalmayacak." dedi Leo önümde dikilerek. Mavi gözleri bana hüzünle bakıyordu.
"Leo, anlamalısın." dedim sesimin titremesine engel olmaya çalışarak. "Annemin adımı Lily koyması öylesine bir şey değil. Olacağım şeyi işaret ediyordu. Lily, zambak demektir. Doğum ve ölüm arasında alınan bir kokulu nefestir. Geceye aittir. Ay'ın emrindedir. Büyümektir, büyürken içimizde koruduğumuz lekesiz taraftır. Zambak masum olan dişidir. Ama ben masum değilim Leo. Ruhum lekelendi. Bir kurtkadına dönüştüğümde, birilerine zarar verdiğimde, bir çok hata yaptığımda.. Sanırım benim kaderim bunun için yazılmış. Doğarken bir kurt olarak doğmadım ama yine de Ay'a hapsolacaktı ruhum. Ve yaşamın sürekliliği ölümü de öngörürür Leo.."
Leo'nun yanağından bir damla yaş süzüldüğünde kalbim sıkışmış gibi hissetmiştim. Gözlerini sıkıca kapatıp dolan gözlerindeki yaşların akmasına izin verdiğinde çaresizce ona bakıyordum. "Sen olmadan bunca şeyin altından kalkamam. Seni yaşatacağından ya da öldüreceğinden emin olmadığım bir şey yapmamı istiyorsun benden. Bunun ne kadar zor olduğunu anlamıyorsun." dedi Leo sitem edercesine.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
teen wolf: a new story
FanfictionBiyolojik babasını ararken, geldiği kasabada onu bulabileceğini düşünmüştü. Bulmuştu da. Ama daha bilmediği onlarca şey olduğunu ve hayatının normalken bir anda dibe çökmesini, onu bulunca engelleyememişti. Burada ilginç olan bir şeyler vardı, ve z...