beklenmeyen misafir

3.4K 187 30
                                    

dün gece yaşadığım şeylerden sonra eve gelir gelmez kendimi yatağa attım. uzun bir süre boyunca tavanı izledim. ne olduğunu anlamaya çalışıyordum. içimde neler olduğunu bildiğime dair saçma sapan bir his vardı. sadece bir HİS. kelimelere dökülüp kulaklarımın duyacağı şekilde fısıldayabilsem eğer ne olduğunu somut bir şekilde öğrenecektim. ama bu his bir türlü kelimelere dönüşmüyordu. bugüne kadar bilmediğim çoğu şeyi bildiğimi hissederdim aslında. garip davranışlarımı 'iç güdü'lerim sayesinde yaptığımı söylerdim. bugüne kadar en çok kullandığım kelime hep bu oldu: İÇ GÜDÜ. hisler. iç ses. vs.. 

ve şimdi de bu saçma hislerle bir arada onların ne olduğunu anlamaya çalışarak tavanı izliyordum. ama ne yazık ki hiç bir cevabım yoktu. 2-3 saat sonra yavaş yavaş uykuya geçiş yapmıştım sanırım. gözlerimi açtığımda penceren gelen güneş ışığı gözlerime vuruyordu. ışığa alışma evresini tamamladıktan sonra banyoya gittim ve ılık bir duş aldım. saçlarımı kurutup taradıktan sonra üstümü giyinip kahvaltıya indim. ama babam ortalıklarda görünmüyordu.

masanın üstünde küçük bi not gördüm.

"Lily, benim bir iş görüşmesine gitmem gerekiyor. kahvaltını yap ve okula geç kalma. ve bir de masayı toplamayı UNUTMA! :) " yazıyordu.

"teşekkür ederim baba, ne demek!" dedim kendi kendime. o an kapı çaldı. bir an acaba babam mı geldi diye düşünsem de saçmaladığımı düşünerek kapıya doğru yöneldim. kapıyı açtım ve o an ağzım bir karış açıldı. kapıyı hemen geri kapattım. bu Derek'ti. muhtemelen dün görmemem gereken şeyler gördüğüm için beni öldürmeye gelmişti. kendi kendime ne saçmalıyorsun diyordum. kapı bir kez daha çaldı. ve ne yaptığımı farkederek kapıyı yavaşça açtım. 

"karşılaman için gerçekten de teşekkürler." dedi soğuk bir şekilde.

"şey.. aa.. ben.. sadece şaşırdım." diyebildim zorlukla.

"seninle konuşmam gerek." dedi.

içimden arkamı dönüp kaçmak gelsede "olur. konuşalım." dedim bön bön yüzüne bakarak.

"kapıda mı?" dedi şaşırarak.

"ah, evet, şey, içeri gelmek ister misin? ben de kahvaltı yapacaktım? belki.. aç olabilirsin?" dedim. eminim yüzümde en anlamsız ifadem vardı.

"teşekkür ederim, çok naziksin." diyerek içeri girdi alaycı bir şekilde.

Derek içeri girdikten sonra kapıyı kapadım ve yaklaşık 5 saniye öylece durup umarım kötü bir şey olmaz diye dua ettikten sonra arkamı dönüp masaya yöneldim.

elinde babamın bana yazmış olduğu notu tutarak "masayı toplamayı UNUTMA!" dedi gülerek. bir dakika gerçekten gülmüş müydü yoksa alay mı ediyordu. 

elinden notu kapıp "unutmam!" dedim. "ne hakkında konuşmak istemiştin?" dedim.

bir anda ciddileşip dik dik bakmaya başladı. "dün tam olarak ne gördüğünü öğrenmeye geldim." dedi.

önce yutkundum. "hiç. hiç bir şey. sadece acı içinde kıvranan seni gördüm. bu kadar." dedim hızlıca.

"yani olayların garipliğiyle ilgili bir şey sormayacak mısın?" dedi.

"hayır zamanı gelince öğreneceğimi düşünüyorum. şimdi değil." dedim.

"akıllı mısın yoksa korkuyor musun?" dedi şaşkın bir ifadeyle.

" ilki doğru. oldukça akıllıyım." dedim sinir bozucu bir gülüşle. "ve hayır korkmuyorum. çünkü bir şeyler hissediyorum ve- hayır bana bunların ne olduğunu sorma çünkü hayatım boyunca bunu açıklayamadım. bu yüzden doğru zamanın gelmesini bekliyorum." dedim. "ama seni benim evime getiren -sana adresimi vermiş olduğumu hiç sanmıyorum- endişelerin olmalı." diye devam ettim. 

düşünceli bir şekilde yüzüme baktıktan sonra "evet endişeliyim. çünkü yaşayıp yaşamamak gibi bilinmez ikilemin içerisinde hangi tarafta kalacağım insanların hakkımda öğrendikleri şeylerle paralel olarak ilerliyor. hakkımda ne kadar az şey bilinirse yaşama ihtimalim de o kadar artıyor." dedi yine o nefretlik gülümsemesiyle. 

"o zaman şunu söylemeliyim ki hakkında hiç bir şey bilmiyorum. bu bilgi bir ay daha uzatır mı ömrünü?" dedim.

dayandığı sandalyeden kalkıp bana doğru yaklaştı. karşıma geçip "evet uzatır." dedi ve kapıya doğru yürümeye başladı. kapıyı açıp tam gidecekken "masayı toplamayı unutma." dedi ve gitti.

tanrııııııım! bu kadar korkmama sebep olup bu kadar sinirlerimi bozması adil mi? kahvaltı etmeyip çantamı koluma geçirip bir kağıt kalem buldum. 

"sevgili babacığım, biliyorsun ki şu dünyada en sevdiğim olay 'alman usulü' denen şey. o yüzden yediğin masayı toplamak sana düşüyor. :) " diyerek bir notta ben bıraktım masaya.

***

Derek'le aramızda geçen konuşmadan ne Stiles'a ne de Scott'a bahsetmeyecektim. unutmanın daha sağlıklı olacağına karar verdim. ilk ders laboratuvarda olduğunu görünce oraya doğru yürümeye başladım. kapıdan girerken bir çocuğa çarptım. tanrım! bu jackson'dı. istemeye istemeye "özür dilerim." dedim.

"sorun yok." dedi ve yerine geçti. emin miydi , sorun yok muydu? bu çocuğa birileri kesin olarak bir şey yapmıştı. Stiles'ın yanı boştu ve bende gidip yanına oturdum.

"merhaba." dedim gülerek. "merhaba, bu sabah nasılsın?" dedi ama ben tam olarak ne demek istediğini anlamıştım.

"iyiyim, ve dün geceyi unuttum gitti bir daha açmayalım. bu arada jackson'a ne olduğu hakkında bir fikrin var mı? sınıfa girerken ona çarptım  ve "sorun yok." dedi. bu sence de garip değil mi?" dedim.

"o ve lydia dün gece dvd dükkanındaki adamın öldürülmesine tanık olmuşlar. biraz sarsıntı geçirmiş olmalılar." dedi.

"dvd dükkanındaki adamın ölümü mü? bilmiyordum. peki neden öldürülmüş."

"hayvan saldırısı." diyerek daha fazla bir şey bilmiyorum bakışı attı. bende başka bir şey sormadım. 

***

öğle arasında Stiles'la birlikte yemekhanede yemeğimizi yerken Scott'la Allison geldi. sanırım çıkıyorlardı ya da onun gibi bir şey. görünüşe göre çıkıyor olabilirlerdi çünkü birbirlerine oldukça yakın davranıyorlardı. önüme dönüp yemeğimi yemeye devam ettim. yemeği bitirince kalkıp dolabıma gitmek üzere yürümeye başladım. bu akşam veli toplantısı vardı. o yüzden günün geri kalanı için plan yapmaya başladım. dolabın kapağını kapatınca Stiles'ı karşımda görmemle arkaya doğru sendelemem bir oldu.

"geldiğini söyleyebilirdin!" dedim sinirle.

"şey ben korkutmak istemedim. özür dilerim. sadece bu akşam bir şeyler yapalım mı diye sorucaktım? yani beraber, bir şeyler.. belki sinemaya gideriz.. belki-"

"tamam olur. ama bir dahaki sefere beni korkutursan suratına yumruk yiyebilirsin." dedim. yüzüme korkmuş ya da şaşırmış gibi bakıyordu. gülümsedim. "belki." dedim ve o da gülümsedi. bu çocuk cidden sempatikti. birlikte yürüyerek sınıfa doğru ilerledik. çoğu dersimizin ortak olması benim için iyi bir şeydi. çünkü tek başımayken dersler oldukça sıkıcı geçiyordu. ama stiles'la birlikte olan ortak derslerde stiles durmadan konuştuğu için - pek muhabbete katılmayıp Scott'la onu dinlesem de- beni iyi hissettiriyordu. 

derse girdik ve yerlerimize oturduk. bir an önce okul gününün bitmesini dileyerek beklemeye başladım. şimdiden sıkılmıştım.

teen wolf: a new storyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin