Yarım Kalanlar

344 28 12
                                    

Biliyorum böyle kopuk bir hikayeyi takip etmek zor ama bölüm yayınlamak için kafam o kadar dağınık ki. Aklımın bir köşesinde ancak çok gerilerde kalıyor. Yazmaya düşünmeye çalışıyorum ama üzerine düşemiyorum. Bu sebeple özür dilerim. Daha özenli davranmak için çabalayacağım. Teen Wolf'un kesintiye uğruyor olması benim de hikayede sona doğru gitmemi söylüyor gibi. Final yakın değil ama gittikçe sona doğru bir adım atıyoruz. Iyi okumalar ve umarım beğenirsiniz. Bana destek olmak için oylarınızı ve yorumlarınızı gönderebilirsiniz. :)

Arabanın önüne yaslanmış ormanın şehrin dışına doğru ilerleyen tarafında bekliyordum. Elimdeki telefonu bacağıma ritmik olarak vurarak gerginliğimi azaltmaya çalışıyordum.

Leo benle görüşmeyi kabul ettiğinden beri gergindim. Onu her yerde arayıp ulaşmaya çalışsam da yapamamıştım. En sonunda telefonunu açtığında kısa bir süre konuşamamıştım. Benle buluşması için oldukça ısrarcı bir tavır sergilemiştim. Eskiden istemesem dahi sürekli etrafımda olan Leo'ya bu kadar zor ulaşmak beni afallatmıştı.

Lastik seslerini duyduğumda kafamı çevirip arabasının geldiği yöne baktım. Gülümsemiştim. Onunla baloya gittiğimde beni almaya geldiği arabasıydı bu. Iyi bir zevk sahibi olduğunu düşünmüştüm. Ilk izlenimler... Onunla ilgili anılarım tek tek hafızama dolarken gözlerim nemlenmişti.

Arabadan indiğinde sarı kirli sakallarının çevrelediği çenesi biraz kasılmıştı. Ciddi bakışlarıyla önce etrafa bakıp yanıma geldiğinde, bana sevgiyle bakan bakışlarını görememek hayal kırıklığına uğratmıştı.

"Evet?" dedi karşıma dikilip ellerini ceplerine sokup arabasına yaslandıktan sonra.

"Nasılsın?" dedim öncelikle onun sert tavrına karşılık.

"Buraya bunu konuşmaya gelmedik." dediğinde büyüdüğünü, adam olmaya başladığını belli eden yüz hatlarına baktım.

"Önemli bir mesele var." dedim sıkıntıyla.

"Her zaman için önemliler." dedi dalga geçercesine.

"Eric ve David'den haber alıyor musun? Hiçbir yerde yoklar. Evlerinde ya da kasabada. Greg bile yok." dedim.

"Hayır. Yolları ayırdık biliyorsun ki." dedi buna sen sebep oldun dercesine.

"Leo beni zorluyorsun." dedim tavrı sinirimi bozuyordu.

"Ne yapmamı istersin? Nasıl davranmamı? Istediğin bu değil miydi baştan beri?" diye sordu aynı sakinlikle.

"Ne var biliyor musun?" dedim karşısına dikilerek. "Ya da boşver." dedim arkamı dönüp arabaya dönerek.

Arabaya tam binecekken istifini dahi bozmayan Leo'nun karşısına tekrar dikilip ona baktım. "Onun için daha büyük oynadığımı söylemiştin, değil mi? Evet, oynadım." dedim bana David konusunda söylediklerini hatırlatarak. "Çünkü bir gün öldüğümde, arkamda sonsuz bi hayat yaşamak zorunda kalanın sen olmasını istemiyorum. Elimi tutan kişinin sen olmasını istediğim için onun için daha büyük oynadım." Parmağımı göğsüne doğrultarak sinirli bir şekilde söylemiştim bunları.

"Ve ne var biliy-" dudaklarını dudaklarıma kapayıp cümlemi yarıda kestiğinde gözlerimi kapamıştım. Karanlığa gömülüp hissetmeye çalıştım.

Ne olup ne bittiğini, nasıl olduğunu, neden olduğunu... Kaçmadım. Hareket dahi etmemiştim. Sadece dudaklarımın üzerindeki yumuşak derinin varlığını hissetmeye odaklanmıştım.

Dudaklarıma bilmediğim bi süredir temas eden dudaklarını çektiğinde, derim ona yapışmışcasına zor ayrılmıştı. Gözlerimi açıp bana bakmakta olan mavi gözlerine baktım. Şaşkındı. Şaşkın ve adlandıramadığım bi bakış.

teen wolf: a new storyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin