2

3.3K 254 106
                                    


2.

Haşim Ağa, kadının kendinden geçişine hazırlıklı değildi. İleri atılıp onu tutmuştu ancak hazırlıklı olmadığı bir şey daha vardı. Kadının başı serbestçe arkaya düşünce başındaki kep kurtulmuş ve maun rengi gür bukleleri salınıvermişti. Ve...o çok gençti. On dokuzundan fazla olamazdı. Peki tek başına bu ıssız yerde ne işi vardı?

Merakını o ayıldığında gidermeye karar vererek kadını yere uzatıp başını bir tümseğe yasladı. Şuanda onun yerinde olmayı isterdi. Kadının yüzüne serpmek için su almak üzere atına yönelirken en son ne zaman rahat bir uyku çektiğini hatırlamaya çalıştı. Hatırlayamayınca denemekten vazgeçti ve kadına odaklandı. Önce eline döktüğü suyu parmaklarıyla yüzüne sıçrattı ancak bunun onu ayıltmaya yetmeyeceğini anlayınca matarasını kadının başına hizaladı ve baş aşağı getirdi. Bu kaynar sıcakta ne kadar zamandır yoldaydı acaba?

Hanım, şok içinde ayıldı ve yeni bir çığlıkla yerinden sıçradı. Ağzını açtığı anda da boğazına su kaçtı. Öksürerek iki büklüm olurken onu kimin boğmaya çalıştığını görmek için etrafına baktı. İlk gördüğü bir çift iri, kurşuni gözdü. Köşeli, sert hatları olan yağız bir yüzde buz parçaları kadar soğuk ve donuktular. Genç kadın ürpererek öksürmeyi kesti. Boğulmak üzere olduğunu unutmuştu çünkü daha hayati bir şeyi hatırlamıştı.

"Bana ne yapacaksın?" diye fısıldarken sesi çatallandı. Bu şekilde usul usul geriye sürünerek o fark edemeden ne kadar uzaklaşabileceğini merak etti. Onun insanüstü bir yaratık olmadığını anlamıştı ancak karar vermek zordu. Bir devi andırıyordu. Görünürde kanat filan göremiyordu ancak omuzlarının arasından bir çift simsiyah kanat çıkıverirse hiç şaşırmazdı. Ne kadar uzaklaşabileceğini bir sonraki saniyede anlamış bulunuyordu. Hiç.

"Kaçmaya devam edersen seni av ganimeti olarak evime götüreceğim. Neredeyse üç saattir bir şey yemedim ve çok açım," diye sertçe yanıtladı Haşim, onun saçma sorusunu. Kadının nefesi kesilip gözleri yuvalarından fırlayacak gibi irileşince bıkkınlıkla homurdandı ve hala geri geri sürünen kadını kolundan yakaladı.

Hanım, onun dokunuşundan önce hararetini hissetti. Vücut ısısı diğer her şeyi gibi aşırıydı. İrkiliverdi çünkü dev, farkında olmadan kolunu rahatlıkla ezebilirdi. Ancak tutuşu hiç de beklediği gibi değildi. Kesinlikle nazik de değildi ancak hiç güç uygulamıyordu.

Haşim onun bakışlarını elinden yüzüne kaldırmasını sabırla bekledi ki o sabırlı biri değildi. Kadın nihayet kendisine bakma zahmetine katlandığında yüzünü yüzüne yaklaştırdı ve alçak ama kesin bir emir verdi.

"Korkma."

Kadın önce gözlerini kırpıştırarak ona baktı. Ardından isterik bir kahkaha attı. Haşim kendine gülünmesini hoş karşılayacak değildi. Tutuşunu sıkılaştırıp onu hafifçe sarstı. Bu, onu kendine getirmeye yetmişti. Kadın söylenerek onun elini itti ve ayağa kalktı. Kıyafetlerini silkelemeye çalışıyordu ancak ne derece toz toprak içinde kaldığını fark edince beyhude girişimini bıraktı. Zaten o kadar yorgun ve açtı ki böyle önemsiz şeylere ayıracak takati yoktu.

Haşim tamamıyla ayılmasına rağmen onun hala normal davranmadığını görüyordu. Sanki yalnızmış gibi kendi kendine söyleniyordu.

"Ne kadar zamandır yürüyorsun?" diye sorarak kendini hatırlattı. Kadın gerçekten de onun varlığını yeni hatırlamış gibi şaşkınlıkla döndü ona.

"Bilmiyorum," dedi Hanım kaşlarını çatarak. "Saatimi beni buraya getiren arabacıya vermiştim. Son baktığımda henüz öğle olmamıştı."

KORHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin