8

2.1K 194 17
                                    


8.

Ertesi gün akşam yemeğine kadar tekrar karşılaşmadılar. Daha doğrusu Haşim, genç kadının yanına uğramadı. Ancak bunun böyle devam edemeyeceğini anlamıştı. Üstelik bir özür borcu vardı.

Onun da yemeğini yediğini öğrendikten sonra Merve'den iki kahve yapmasını istedi. Kahveleri getirdikten sonra evine dönebilirdi. Genç kadının artık refakatçiye ihtiyacı kalmamıştı.

Kapıyı hafifçe tıklatıp yanıt bekledi ancak ses gelmedi. Aralayıp içeriye bakındığında yatağın boş olduğunu gördü. İlk aklına gelen, genç kadının kaçıp gittiğiydi. Ona hak verirdi. Tam bir alçak gibi davranmış, onu öptükten sonra hiçbir açıklama yapmadan ortadan kaybolmuştu. Genç kadının haklı gücenikliğinin hedefiydi. Ancak şuanda bunları düşünerek vakit kaybedemezdi. Miyase, o adama yem olmadan onu bulmalıydı. Özrünü sonraya saklayabilirdi.

Tam gerisin geri dönüyorken perdelerin arkasında bir kıpırtı gördü ve Miyase'nin balkonda olduğunu fark etti. Genç kadın kollarını etrafına dolamış sessizce geceyi izliyordu. Yapmak zorunda olduğu konuşmanın ağırlığıyla ilerleyerek balkona yöneldi.

"İyi akşamlar," diyerek selamladı genç kadını. Sesinin sert çıkmadığını sanıyordu ancak Miyase irkilmişti. Belki de o yanılıyordu.

Genç kadın, geceye dalıp gitmişti. Öpüşmeleri aklına geldikçe ürperiyordu. Gerçi aklından hiç çıkaramıyordu ya!

Kollarını etrafına sararak başını salladı. Bunu düşünmeyi bırakmalı ve daha önemli sorunlara odaklanmalıydı. Evlilik konusunda ne yapacağına hala karar verebilmiş değildi.

Bir yol bulması gerektiğinin farkındaydı ama Haşim'i düşünmekten kendini alamıyordu. Üstelik aklını kaçırmış olmalıydı zira tek isteği kendisini tekrar öpmesiydi! Kulağında yine aynı davullar çalacak mı, kalbi yine aynı şekilde çılgınca atacak mı, genç adamın kollarında yine öyle eriyip gidecek mi, merak ediyordu. Ve daha da kötüsü anlayamadığı bir nedenle bu merakına gem vuramıyordu.

Onun sesini duyduğunda irkildi. Hemen ardından yüzüne ateş bastı. Kendini suçüstü yakalanmış gibi hissediyordu. Genç adama dönmek için cesaret toplaması gerekti.

"İyi akşamlar," diyerek genç adamı selamladığında ona dönmüş ancak yüzüne bakamamıştı.

Haşim, onun kendisiyle konuşmayacağını sanmıştı. Onu duymasına rağmen yanıt vermesi uzun sürmüştü ve şimdi de yüzüne bakmıyordu. Kendine diş bileyerek usulca sordu genç kadına. Onu zorlamak istemiyordu.

"Biraz konuşabilir miyiz?"

Hanım gerildi ancak genç adamı onayladı. Ne yapabilirdi ki?

Haşim hafif bir giriş yapmayı tercih etti. Genç kadının ardından oturduğunda ilgili bir tavırla sordu. "Kendini nasıl hissediyorsun? Bacağın sana hala sıkıntı veriyor mu?" İlhan'dan düzenli olarak rapor alıyordu ancak iyi olduğunu Miyase'den duymaya ihtiyacı vardı.

"Çok iyiyim, teşekkürler," diye yanıtladı Hanım kibarca. Bunu, bugünkü üçüncü ziyaretinde İlhan da onaylamış ve bacağını tekrar sarmaya gerek duymamıştı.

Onun mesafeli tavrı genç adamın içine dokundu. Çok mahzun görünüyordu ve bakışlarını da hala yüzüne kaldırmamıştı.

"Sevindim," diye onayladı genç kadını.

"Sen nasılsın?" diye soran Hanım, bu soruyu sorup sormamakta kararsız görünüyordu.

Haşim omuz silkti. Verecek daha iyi bir yanıt bulamamıştı. Aralarında oluşan kısa sessizlik Merve'nin kahve getirmesiyle bölündü. Onun çekilmesiyle de tekrar geri geldi.

Haşim elinde duran fincana baktı ama onu görmüyordu. Bu, tahmin ettiğinden de zor olacaktı.

"Miyase," diye dile geldi sonunda. Tam cesaretini toplamıştı, devam edecekti ki genç kadın usulca araya girdi.

"Hanım."

Genç adamın gözleri şaşkınlıkla büyüdü. Genç kadının düzeltmesi, yüzüne tokat gibi inmişti. Aralarına, adının arkasına 'hanım' ifadesini eklemesini isteyecek kadar mesafe koymasıyla içinde bir yerler ezildi. "Anlayamadım?" diye sorgularken aslında inanamadığını ifade etmeye çalışıyordu. Bilmediği bir sebeple, genç kadının onu böylesine uzağına atması, onun için katlanılamaz bir ceza gibiydi.

Hanım, cesaretini topladı ve başını kaldırıp genç adamın ifadesiz gözlerine baktı. "Hanım," diye tekrar etti ardından. "Benim adım, Hanım."

Genç adam işte o anda başının dertte olduğunu anladı. Hayatı karmakarışık bir hal alacaktı. Ancak tuhaf bir şekilde bundan korkmuyordu. Aksine son derece istekli olduğunu söyleyebilirdi. Genç kadın ona güveniyordu ve Haşim onun güvenini boşa çıkarmayacaktı. Gerisi teferruattı.

Genç kadının o çayır rengi gözlerine bakarak yerinden kalktı. Bir açıklama yapması gerekiyordu ancak zaman kaybetmek istemedi. Kahvesini sandalyesine bırakarak uzun adımlarla uzaklaştı.

Genç adamın ardından omuzları çöken Hanım, onun aceleyle uzaklaşırken birazını döktüğü kahveye baktı. Belli ki güvensizliğiyle onu gücendirmişti. Zaten aklında olan fikir, bu sahnenin ardından iyice netlik kazandı. Ertesi sabah gün doğarken buradan ayrılacaktı. Genç adamın başına yeterince dert açmıştı.

Tekrar geceye dönüp soğuk kahvesini yudumladı. Kahveler karışmış olmalıydı. Umursamadı. İçinde de acı bir tat vardı.

Genç adam geri döndüğünde onun fincanı ters çevirmekte olduğunu gördü ve uzanıp engel oldu.

"Senin geleceğin benim," derken sesinde kadife gibi bir ton vardı. Hanım'ın şaşkın bakışları altında fincanı ellerinden aldı ve kenara bıraktı. Ardından hayranı olduğu çayır rengini daha iyi görebilmek için bir dizinin üstüne çöktü.

"Üzerindeki soğuk taş, gözlerine layık değil ama..." diye başladı. Öfkelendiğinde fırtınalı gözlerinin aldığı rengin bir yerlerden tanıdık geldiğini fark etmiş ancak az öncesine kadar ona neyi anımsattığını bulamamıştı. Odasına gidip annesinin yüzüğünü eline aldığında genç kadının gözlerinin öfkeyle parlarken tam da bu yüzükteki zümrüde benzediğini fark etmişti. Boğazını temizleyerek devam etti. Sesinin sert çıktığını fark etmişti. "Bu annemindi," derken yüzüğü kaldırıp genç kadına gösterdi. "Ve ben artık onu senin parmağında görmek istiyorum."

Hanım, genç adamın, parmağına taktığı yüzüğe bakakaldı.

"Ah!"

İşte şimdi başı fena halde dertteydi.

Ertesi sabah, gün doğmadan kaçtı.

v=2371355

KORHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin