4.
İki saat kadar sonra çok fazla şey istediğini öğrendi. Genç kadının yanında kalmasını buyurduğu aşçı kadın odasının önündeydi ve kapıyı yangın varmışçasına yumrukluyor, durmadan ona sesleniyordu. Onun gerçekten de yangından bahsettiğini fark eden Haşim kendini yataktan attı ve kapıya koşturdu. Yangından sorumlu olan kişiyi tahmin edebiliyordu. Kapıyı aniden açınca zaten tostoparlak olan aşçı kadın neredeyse içeri yuvarlanıyordu.
"Yanıyor, beyim! Yanıyor," diye feryat etti.
"Bağırmayı kes de söyle, kadın!" dedi Haşim onu omuzlarından tutup dengeye getirerek. "Neresi yanıyor?"
"Her yeri! Tüm vücudu ateşler içinde yanıyor! Ben böyle..."
Haşim kadının sızlanışının devamını dinlemedi. Onu bırakıp soluğu misafir odasında aldı. Genç kadın gerçekten de ateşler içindeydi ve sayıklıyordu.
"Küveti soğuk suyla doldur!" diye bağırdı Haşim, arkasından koşturan kadına. "Sonra da gelip yatak örtülerini değiştir!" Genç kadının giysilerinden taşan ter, örtüleri de ıslatmıştı.
Haşim onu kucağına alıp banyoya taşırken çenesi kenetlenmişti. Korktuğunu kabul etmeye asla yanaşmazdı ancak tedirginliğini itiraf ediyordu. Böylesine ateşi olan birini o da görmemişti.
Genç kadını soğuk suya bıraktığında onun irkildiğini ve ürperdiğini fark etti. Genç kadın rahatlamayla kendini bırakmadan hemen önce sayıklamıştı. "Huysuz ayı!"
Haşim onun kimden bahsettiğini anlayınca gür sesiyle güldü. Rahatlamayla gevşerken genç kadının ıslak saçlarını alnından geriye itti. İyi olacaktı.
On dakika sonra genç kadının ateşinde büyük ölçüde düşme yaşanınca Haşim nihayet öngörüsünün gerçekleşeceğine inandı ve ilgisi daha önemsiz konulara kaydı. Öncelikle kıyafetlerinin berbat halde olduğunu fark etti. Onu buluğunda toz toprak içinde oluşu bir yana pantolonu yer yer yırtılmıştı. Baldırındaki bir yırtık genç adamın dikkatini çekti. Haşim oraya dokunup kumaşı aralamaya çalışırken genç kadın irkilerek inledi. Hareketlenen Haşim, ecza dolabından küçük bir makas aldı ve yarığı genişletti. Karşılaştığı manzara canını sıkmıştı.
Bacağı kaldırıp küvetin kenarına yaslayarak iltihabın daha fazla ıslanmasına engel oldu. Ardından hala yatak çarşaflarını değiştirmekle uğraşan aşçının yanına gitti ve işini bırakıp veterineri çağırmasını söyledi. Şehre inmekten hoşlanmıyordu. Hastaneye gitmektense bundan daha fazla nefret ediyordu. Eğer veterineri gerekli görürse tabii ki genç kadını hastaneye götürecekti ancak önce gerçekten gerekli olup olmadığını öğrenmeliydi. Bu yara onda olsaydı bir kez daha dönüp bakmaya gerek görmezdi ancak bu narin genç kadın için durum tehlikeli olabilirdi.
Veterinerin gelmesi tahmin ettiğinden uzun sürmüştü. Yeterince serinleyen genç kadını sudan çıkarıp yanı başında dikilen aşçıya onu kurulamasını ve temiz kıyafetler giydirmesini söyledi. Evde, genç kadına uygun tek kıyafetler annesininkilerdi. Onları yalnız bırakarak annesinin odasına gitti ve mevsime ve duruma uygun rahat birkaç parça eşya alıp odaya bıraktı. Şu işe yaramaz veteriner de nerede kalmıştı. Koridorda hışımla ilerlerken telaşlı adamla burun buruna geldi. İlk tepkisi kaşlarını çatmak olmuştu. Veterinerinin bu kadar yakışıklı olduğunu daha önce fark etmemişti. Adam onun tepkisiyle gerilemişse de görev bilinciyle tekrar ileri atıldı.
"Bir yaralı olduğunu söylediler, beyim. Kendisi nerede şimdi?" diyerek harekete geçti ancak Haşim ona engel oldu.
"Şuanda müsait değil," diye bildirirken yana doğru bir adım atıp adamın önünü kesmişti. Genç kadın ölüm döşeğinde olsa da böyle mi davranırdı bilmiyordu ancak o güzelce giydirilene kadar yanına erkek sineğin dahi girmesine izin vermeyecekti.
Onun tuhaf davranışlarına alışık olan İlhan, geri çekildi ve duvara yanaşarak beklemeye koyuldu. Hipokrat adına! Bu çiftlikte neredeyse yarı doktor sayılırdı. Tedavi ettiği insan sayısı, hayvandan fazlaydı. Hastanın kadın olduğunu öğrenmişti ancak ne fark ederdi ki!
Nihayet lütfedilip içeri alındığında patronunun gereksiz hassasiyetinin nedenini anlamıştı. Hastası, şimdiye kadar ilgilendiği hiç kimseye benzemiyordu. Tüm o kaba saba adamlardan sonra bu kadın, kırılgan bir vazo kadar narin ve güzeldi.
Onun ilk tepkisinin tedirgin bir tavırla yutkunmak olduğunu gören Haşim öne çıktı. "Durumu o kadar kötü mü?" diye sorarken sesi sertti. Hastaneye gitmeyi gerçekten istemiyordu.
İlhan boğazını temizleyerek toparlandı ve yatağa yaklaştı. Örtünün altından açıkta bırakılan bacakta küçük bir kesik ve etrafında iltihaplı bir bölge olduğunu gördü.
"Zehirli bir çalı çizmiş olmalı," diye fikir beyan ederken incelemeye devam ediyordu.
"Ona ne olduğunu biliyorum," diye geçiştirdi Haşim sabırsızlıkla. Bitkinin ölümcül olmadığını da biliyordu. "İltihabı ne durumda? Tedavi edebilir misin?"
Veteriner tam o sırada parmak ucuyla şiş bölgeye hafifçe bastırmış, genç kadın da buna tepki olarak inlemişti. Haşim hiddetle buyurdu. "Canını yakmayacaksın!"
İlhan elini ateşe değmiş gibi geri çekerken patronuna dönüp tedirgin gözlerle baktı.
"Endişe edilecek bir durum yok ancak iltihabı akıtmam gerekecek. Bu biraz can yakıcı olabilir." Açıklamasını yaptıktan sonra harekete geçmek için onay bekleyerek duraksadı.
Haşim bir süre genç kadını gözledi. Karar vermeye çalışıyordu. "Halledebileceğinden emin misin?" diye sorguladı. Onun keskin bakışları altında usulca onay veren veteriner yerinde kımıldandı.
"Canını yakmayacaksın." Bu bir uyarı değil emirdi. Ancak yarım saati geçen işlem boyunca bu emrine pek riayet edilmedi. Haşim de genç kadını sabit tutmak zorunda kaldığı her seferde veterinere ölümcül bakışlar attı. Yaralı baldır, güzelce tedavi edilip sarıldıktan sonra geriye bitkin bir hekim ve verilen ilacın etkisiyle mışıl mışıl uyuyan genç bir hasta kalırken Haşim'in gergin çenesinde bir gevşeme yaşanmadı. Kasları ağrımaya başlamıştı. Veterinere, uygun gördüğü ilaçları alması için birini göndermesini buyurduktan sonra onu dışarı çıkardı ve işlem boyunca yanlarında kalıp yardım eden aşçıyı da kemik suyu hazırlaması için görevlendirdi.
Aşçının bir kızı olduğunu hatırlıyordu. Misafiri iyileşene kadar burada kalması için onu çağırtmaya karar verdi. Yoksa tüm adamlarla birlikte aç kalacağı kesindi. Bunu düşününce midesi guruldadı. Bedeninin bu zayıflığını bastırarak gidip genç kadının başına bir sandalye çekti. Aşçı dönene kadar bir yere ayrılmaya niyeti yoktu. Bu sırada da adamlarıyla yapacağı konuşmayı düşünebilirdi. Yeni kararlar almıştı ve bu odadan çıkar çıkmaz kararlarını bildirmeyi düşünüyordu.
Bir süre sonra genç kadının sayıkladığını duyarak düşüncelerinden sıyrıldı ve kulak kabartarak dinledi. Bölük pörçük mırıltıları birleştirdiğinde ortaya çıkan cümle genç adamın kaşlarının çatılmasına neden oldu.
"Hayır, baba..." diye karşı çıkıyordu genç kadın. "O morukla evleneceğime ölürüm daha iyi!"
Adını bile bilmediği kadının kim olduğunu ve burada ne aradığını bilmiyordu. Onu istemediği biriyle -bir morukla- evlendirmeye kalkan ailesinden mi kaçıyordu? Reşit miydi? Dahası muhtemelen şuanda kendisini aramakta olan ailesine haber verilmeli miydi? Çantası yatağın yanında duruyordu. Haşim kısaca göz atıp onun kimliğine ulaşabilirdi ancak bunu yapmadı. Genç kadın onun yanında güvendeydi ve hakkındaki gizem uyanıp kendisi anlatana kadar muamma olarak kalacaktı.
i"eI
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KOR
RomanceAilesinin biricik prensesi olan Hanım'ın tozpembe hayatı, evlenmek zorunda olduğunu öğrenmesiyle birden altüst olur. Onunla evlenmek isteyen kart zamparayı vazgeçirmek için yola koyulan Hanım, kendini birden hiç bilmediği bir yerde etrafı cehennem z...