Profesör

97 25 6
                                    


Doğan dikiz aynasından Yaser'e doğru bakıyordu. Keyfi yerine gelmiş olmalı ki tebessümü fark ediliyordu. Yavaşça Yaser'e dönerek " Şimdi nereye gidiyoruz?"
Yaser esnememek için elini ağızına doğru götürdükten sonra baygın gözlerle Doğan'a baktı.

" En iyisi merkeze gidip biraz kafein almak, nikotine de ihtiyacım var" dedikten sonra arkasına yaslandı ve uyumaya başladı. Ellerinde sadece bir tane kayda değer ipucu vardı. Eğer ki bu ipucu onlara kolaylık sağlamaz ise bu ölümlerin arkası dur durak bilmeyecekti.
Doğan arabayı çalıştırarak yavaş yavaş sürmeye başladı. Arada bir dikiz aynasından Yaser'i izliyordu. Merkezin önüne iyice yaklaşmıştı ki dikiz aynasından Yaser'in gözlerinin açık olduğunu fark etti. Dikiz aynasından Yaser'le göz göze gelen Doğan, "Tam geldiğimizi haber verecektim. Sen uyumuyor muydun? " diye sordu, gözlerini iyice kısarak.
Yaser, " Trafik sıkışıklığı olduğu zaman yaygara koparıp, söylenmeye başlıyorsun. Nedense bugün böyle bir şey yapmadın. Bundan dolayı trafiğin açık olduğunu varsaydım. Kafamda tahmini bir süre oluştu yaklaşık 20 dakika gibi. Arabayı kullanırken her seferinde duraklamadan önce sert bir şekilde vitesi 1'e takıyorsun. Dikkat et bir gün elinde kalmasın" diyerek gözlerini ovuşturdu.
Doğan Yaser'in nasıl biri olduğunu bilmesine rağmen, gözlem yeteneklerine her geçen gün daha da hayran kalıyordu.

Dışarıdaki yağmur durmuştu, kara bulutlar dağılmaya başlamıştı. Yaser yavaşça araçtan çıkarak ciğerlerine yağmurdan sonra oluşan o toprak kokusunu çekti. Derin bir nefesin ardından Doğan aracın kapısını kapatarak " Ortak, yağmur durmuşken sahilde bir yerde kahve içebiliriz? Merkezdeki kahveler metalik tat vermeye başladı"
Yaser keskin kahverengi gözlerini bir anda Doğan'a çevirdi ve "Böyle bir psikopat deneylerine devam ederken, biz bir güzel kahvenin peşine mi düşelim? Yapmamız gereken daha çok şey var" diyerek arkasını dönüp odasını yolunu tuttu. Doğan arkasından mahcup bir şekilde baktıktan sonra yavaş adımlarla Yaser'i odasına kadar takip etti.

Yaser zift gibi kahvesini bıraktığı masanın üzerinden alarak "İşte bütün olay böyle Can henüz elimizde yeteri kadar kanıt yok..."
Can Yaser'in sözlerini bitirmesine izin vermeden hemen atılarak "Şu yanmış olan elektroensefalografi kâğıdını görebilir miyim?" dedi.
Yaser şaşkın bir halde "Masanın üzerinde duran şeffaf koruma poşetinin içerisindeki çoğu yanmış olan grafi kağıdını Can'a doğru uzattı. Can eline aldığı grafi kağıdını şeffaf poşetin dışından incelerken birden "İşte bu!" dedi. Odadaki herkes şaşkın bir şekilde Can'a odaklanmış, onu izliyordu. Doğan kendini daha fazla tutamayarak "Çatlatmasana oğlum ne buldun?"
Can, "Şurayı görüyor musunuz?" diyerek kağıdın üzerindeki yarısı yanık olan kelimeleri işaret etti.
Yaser ve Doğan dikkatlice gösterilen kelimelere baktılar.
Doğan, "N-i-h-o, Niho... Sadece bu kadarı gözüküyor"
Can, "Evet, Nihon Kohden "
Doğan, "Bu ne oluyor şimdi?"
Can ayağının hafif ağrısından olmalı ki sandalyeye oturduktan sonra " Bu cihazın markasını gösterir. Bir dönem abimin yanında medikal eşya satarak geçirmiştim. Bu markayı da oradan hatırlıyorum"
Yaser, Can'a doğru dönerek "Keşke ayağını kırmamış olsaydın. Bu cinayeti şimdiye çözmüş olurduk" dedi, hafif bir tebessümle. Açık olan ofisin kapısından Nesrin belirmişti. Nesrin içeriye adım atarak "Hoş geldin Can, iyileşmene sevindim. Ne oldu bir gelişmemi var?" diye sordu.
Yaser, " Evet hem de büyük bir gelişme! Can elektroensefalografi makinesinin markasını çözdü" dedi.
Nesrin elindeki dosyayı uzatarak "Bu mükemmel bir haber, o zaman bu makinenin listesini azaltabiliriz"


Kara Bulut(Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin