Başımı sırama yasladığım kollarımın arasından kaldırırken her renkten göz bana bakıyordu ama daha çok kahverengi göz vardı. Onlara ne var bakışıyla kafamı salladığımda mavi gözlü Evrim başımda duran gözlerin arasından kayıp yanıma geldi. "Ne bu hal gözlerine eşşek boku yapışmış gibi" dediğinde etrafımdaki herkesle beraber gülmeye başladım. "Kötü bi haber alınca hep böyle oluyor kıymetli gözlerim." dediğimde Evrim'in esprisi kadar sesli gülmemiştiler, azcıkta olsa kahkaha sesi gelmişti kulağıma. "E o zaman anlatsana ne olduğunu merak ettim bu gözlerinde ki acıyı." dediğinde göz ucuyla bana bakan gözlere baktım. "Şey bilirsin herkesin ortasında en özel şeylerimi paylaşmak istemem." dediğimde Evrim masanın üstüne çıktı. Kollarına sanki halkına gururla açıyormuş gibi yapıp "Ey ahali! Burada özel durumunu anlatıcak bir şahıs var. Bu yüzden sizi bahçeye davet ediyorum." dediğinde herkes onu sanki bir cumhurbaşkanını alkışlıyormuş gibi yapıp dışarı çıktılar. Evrim sıradan inip yanıma oturduğun da "Hadi anlat bakalım sulu göz, nedir seni bu kadar üzen olay?" yüzüne baktım yine ağlayasım gelmişti ama kendimi sıktım ve yeni olan akıllı tahtaya gözlerimi diktim.
"Sorma. Artık okulu seveceğim bir neden yok, niye diye sorsana."
"Niye değil de neden diye soruyorum?"
"Tamam uzatma."
"Hadi anlat."
"Şu okulu sevme nedenim Ahmet Hoca okuldan başka okula atanmış daha yeni öğrendim.!" dediğimde yeniden ağlamaya başladım.
"Ya. Neden bu kadar üzüldün ki zaten 2 sene sonra mezun olunca da ayrılacaktı veya ayrılacaktık."
Off... Bazen ne dediğini anlamıyordum onun. Ama mantıklı birşeyler dediği kesindi. Zil sesiyle 1, 2 dakika sonra Evrim başkanını bahçeye davet etmiş olduğu herkes teker teker sınıfa girdi. Sınıftakiler en iyi olduğu arkadaşlarıyla sıra arıyolardı. O ara önümüze 1. Sene hoşlandığım Mete ile suskun ama konuştu mu bizi güldüren Serdar oturdu sıraya. Aslında pek çekici yanı yoktu Mete'nin ondan nasıl hoşlandığımı da bilmiyordum. Mete ve Serdar'la aram çok iyi denilebilirdi. Bazı sırlamızı paylaşırdık ama hepsini değil. Mete arkasını dönüp bana "Ne o yoksa deden mi öldü? Çünkü şuana kadar ağladığını gördüğüm herkesin dedesi ölmüştü de." dediğinde Evrim ile gülmeye başladık. O ara Mete'nin yanında oturan Serdar daha yeni arkasına dönerken şaşkın bir şekilde "Deden mi öldü?" dedi. Biz Evrim'le beraber gülerken aramıza Mete'de katılıp o daha sesli gülmeye başlamıştı. Biz kahkaharımızı sesli bir şekilfe atarken sınıftakı herkes sustu , Evrim ve Mete de. Ben hâlâ gülüyordum. Evrim kolunu cimcikleyince ayıldım ve karga burunlu bir ton makyajlı Serpil Hoca'nın yüzüme baktığını gördüm. Tam tepemdeydi sadece kızgın suratla bana bakıyordu. "Günaydın alın yazısı fondotenle kapanmış evde kalmış hocaların hocası, bugün yine evlenecek kadar çok şıksınız." dediğimde sınıf kahkahalara boğuldu.
"SESSİZ OLUN!"
"Haklı şşşşt.!"
Bir kez daha Evrim çimdiklemişti kolumu. Serpil Hoca arkasını dönüp sınıfa bakarak kendi masasına yürümeye başladı.
"Dua et ilk günden Müdür Bey'in yanına gitmiyorsun.!" dediğinde gülmemek için dudaklarımı bastırdım. Serpil Hoca kıvırtarak vardığı masasında "Hem benim nişanlanacak olduğum bir sevgilim var." dediğinde sorusuna cevap vermeden dışarıyı izlemeye başladım...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ŞIMARIK
Novela JuvenilElis adlı 16 yaşında ve okula bazı sebeplerden dolayı erken başlamış lise 3'e giden bir kız. Saf, cesaretli ve duygusal... Tek gözleri anlatıyordu acısını içinde ki baskısını... Ta ki Samsun'da ki Ilgar önüne çıkana dek... O zamandan s...