Ilgar'dan...
Kantinde ela gözlü Elis'i domatese çevirdikten sonra onun reddetmiş olan tostumu yemeye başladım.
"Ulan böyleleri bizim okula gelmemeli. Böyle velet akıllıların sonu hiç iyi olmaz." diyen Engin'e tostumun son parçasını ağzıma atarak ona baktım, birşey demedim. Serdar ona cevabı geç olmadan verdi.
"Haklısın kardeş. Bunu birisi yanına almalı ki sağlam yerde dursun." Bu sefer baygın bakışlarımla gözlerimi Serdar'a çevirdim.
"Lan onu kim alır yanına? Böyle eziğimsi şeyi..."
İkisi ilk birbirlerine bakıp sonra benim suratıma bakıp gülmeye başladılar. Ne olduğunu anlamamıştım. Yine bu piçler ne düşünüyorlardı?.
"Ne?" deyip ikisine bakmaya başladım. Hâlâ gülüyorlardı. Serdar uzun bir bakışmadan sonra ne düşündüklerini bana söylediler.
"Ya kardeş. Onu ancak senin gibi birisi alır yanına. Şu atışmalar..."
Bu sefer gözlerim baygın bir şekilde değil, kızgın şekilde bakmaya başladılar.
"Siktirin oğlum. Bir daha şöyle cümleler aklınızdan geçmesin." diyerek yayılarak oturduğum sandalyeden hızlıca kalkıp sınıfa doğru yürümeye başladım.
Elis sevilecek kız değildi. Onun sürekli ağlamasına katlanacak bir anne gibi bir şey lazımdı. Ben kendim ona ne anne olurdum ne de baba. Bu sadece kendi düşüncemdi. Ben onun için biraz fazla rahat ve bilmiştim. Benim için böyle şeyler düşündüğüne emindim. Gözleri herşeyi anlatıyordu. Onun gözlerinden ne yaşadığını sadece ben anlayabiliyordum. Bundan emindim. Dün tanıştığımız zaman ona bağlancağımı anlamıştım. Seveceğimi değil... Onun için ağlamıştım. İlk defa bir kız için ağlamıştım. Onun şişmiş ağlamış gözleri beni de ağlatmıştı. O da benim gibi şeyler yaşıyordu.
Ben böyle düşüncelerde Elis'i düşünürken bizim sınıfın katına çıkmıştım. Ata'nın bana hızlı ama sinirli yürüdüğünü gördüm. Tek yanağımı kaldırıp ona gülümsedim. Bu sefer koşuyordu. Cebimdeki elimi çıkarıp ona el sallayım derken yanıma gelmişti. Kaldırdığı yumruğunu suratıma geçirdi.
DANN!!!
Bana vurmasıyla geriye doğru 3-4 adım attım. Kendimi dengede zar zor tutmuştum. Herkes başımıza toplanmaya başlamıştı.
"Ya Ilgar şu hayatta bir kıza değer verdiğini görmedim! Ulan benim olan Aleyna'yı bile nasıl yaptıysan kendi oyununa soktun! Acımıyorsun ki hiç kimseye! Sen... Sen tam bir acımasız piçin tekisin!"
Kaşımdan akan kanı elimin tersiyle silerken bana geri gittiğim adım kadar gelip yakalarımdan tuttu.
"Şu yeni kıza Elis'e acı be! O da senin oyununa girmesin! Şu an hiçbir şey bilmiyor. Seninle o kadar ilgilendiğine dua et. Senin için ağlıyor! Anlıyor musun!?"
Yüzüme karşı bağırırken yüzü kıpkırmızı olmuştu. Elimde ki yumruğumu sıkıyordum. Tırnaklarım derime batmıştı. Elis benim için ağlamıştı ya. Sulugözün tekiydi o.
Ata yüzüme karşı bağırarak bir şeyler söylüyordu. Duymazdan geliyordum. En sonunda elimde ki yumruğu tutamayıp karnına geçirdim. Ardından yüzüne bir yumruk daha. Uzun boyu olmasına rağmen benden daha güçsüzdü. Vurduğum yumrukla yere yığıldı. O ara kolumdan biri çekip beni durdurmaya çalıştı. Onun nedenini bilmediğim şekilde Elis olmasını diledim. Gözlerimi Ata'dan çevirip kolunu çeken kişiye baktım. Evet bu sikik beyinli üvey kardeşim Selin'di. Kolumu çekip yine Ata'ya doğru yürümeye başladım. Bu sefer kalabalık azalmıştı. Ama bu sefer elinden tutmuş biri kaldırıyordu. Kilolu ve biraz kel. Müdür yardımcısıydı bu. Bu sefer iki kolumdan geriye doğru biri daha güçlü şekilde çekti. Yüzümü ona döndüğümde müdürdü.
"Dağılın, hepiniz sınıflara! Ilgar ve Ata hemen odama!" diyen müdür kolumu bırakmayıp odasına götürmeye başladı. Ata ise müdür yardımcısıyla geliyordu...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ŞIMARIK
Teen FictionElis adlı 16 yaşında ve okula bazı sebeplerden dolayı erken başlamış lise 3'e giden bir kız. Saf, cesaretli ve duygusal... Tek gözleri anlatıyordu acısını içinde ki baskısını... Ta ki Samsun'da ki Ilgar önüne çıkana dek... O zamandan s...