~24~

171 21 0
                                    

Ilgar'ın kahverengimsi odasında, sarı gibi değişik bir tonda çalışma masasında neredeyse 1 saattir yazıyordum. Ellerim o kadar acıyordu ki kesip atsalar o acı gidecekmiş gibi hissediyordum...

Odasının görüntüsü iç karartıcıydı ama kokusu insanı rahatlatan bir kokuydu...

Yazmaya ara verip parmaklarımı ovuşturmaya başladım. Neredeyse son 5 cümle kalmıştı. Hiç duraksamadan 100 cümle yazabilmiştim. Şimdi ise parmaklarımın dinlenmeye ihtiyacı vardı... Oturmuş yarın Mete'yi göreceğim için hayaller kuruyordum. Nermiş nasıl olmuştu da Mete'yle aynı evde kalmama izin vermişti? Mete ile ilgili kurduğum hayaller parmaklarımın ağrısını unutmamı sağlamıştı. Bir dakika... Mete ile ilgili hayaller mi? Ne yoksa ondan mı hoşlanıyorum...

Kendi kafamda atışırken birden kapı açıldı ve o yöne baktım. Kafamın içindeki savaş durmuştu âdeta sevgi dostluk olmuştu aralarında...
"Beyaz kağıt getirdim. Lazım olur diye... Yazım güzeldir yardım edeyim mi?"
Kapıda duran Ilgar'la gözlerimi birleştirdim.
"Çok iyi olur. Zaten 5 cümle felan kalmıştı. Yardım etmene sevinmedim, şaşırdım!"
Sandalyeden kalkıp onun oturmasına izin verdim. Yatağa oturup telefonumu elime aldım. Selin'e mesaj attım.

Gönderilen: Selincik
Emin misin??

Anlamayacağını bildiğim hâlde mesajı gönderdim. Sonra Evrim'e mesaj attım.

Gönderilen: Evrimm
Naber. Napıyorsun?

Göndere basıp göz ucuyla Ilgar'a baktım. Masaya yaslanmış yazı yazıyordu. Ona bakarken telefonumun sesiyle ayıldım. Arayan Evrim'di...
"Aloo."
Ilgar yazı yazmayı bırakıp yanıma doğru gelmeye başladı. Telefonu elimden alıp hopörleri açtı. Sessiz ol işareti yaparak yeniden masaya gidip yazmaya başladı.
Şimdi de ikimizde duyabiliyorduk.
"Alo, ordamısın lan."
"Şe...şey e..evet."
"Tamam. Mesaj attında mesaj hakkımı bitirmek felan istemedim. O yüzden aradım. Sesini duymakta istedim işte."
"Anladım. Napıyorsun."
Sesim korkmuş ve soğuk gibi çıkıyordu.
Ama Evrim'in bunu algılaması çok uzun sürmedi.
"Ne oldu? Sesin buz kesmiş gibi. O kafasız mı birşey yaptı?"
Bilerekten kafasız dediği yerde Ilgar duymasın diye öksürmüştüm.
"Yoo... Yok öyle bir şey."
"Tamam, tamam. Enişte geli..."
Sözünü kesip yine öksürmüştüm.
"Hasta mısın Elis? Niye sürekli öksürüyorsun?"
"Şey. Yoo..."
"Peki o zaman. Mete geliyor Samsun'a biliyorsun dimi?"
Bu sefer dalgın olduğum için öksürememiştim.
"Evet biliyorum. Sen neden gelmiyorsun?"
"Babamı bilirsin. İzin vermez. Ne zaman doğru düzgün gezmişizdir senle."
Kendimce kahkaha attım.
"Kaçtığımız zaman..."
"E..eveet. Ne güzeldi ya... Barlar felan... Ama sen yoksun daha kaçamıyorum. Kapalı kaldım okulda."
"Benim de senden farkım yok ki. Sabah kalk, okula git, okuldan dön, ödev yap, uyu. Benim rutinim bu..."
"Benimki de aynısı. Sensiz olmuyor, geçmiyor zaman dırırım..."
İkimizde kahkaha atmaya başladık. O ara Ilgar yeniden ayaklandı. Elimden telefonu çekip aldı. Çağrıyı sonlandırıp telefonu cebine attı.
"Ilgar ne yapıyorsun?" Dedim kızarak.
"Mete kim?"
"Ilgar telefonu ver."
"Mete kim?"
Birbirinden alakasız atışma...
"Telefonumu verirsen söylerim."
"Güvenemiyorum ama neyse. Söylemen şartıyla..."
"Tamam hadi ver..."
Telefonu çıkarıp bana verdi. Kaçmamam için kolumu tuttu.
"Söyle."
"Mete kim biliyor musun?"
"Uzatma da söyle dedim."
"Sevgilim..."
Kolumu hızlıca çekip Selin'in odasına koşar adımlarla gittim. Kendimi Thug Life yapmış gibi hissediyordum.

Selin'in odasına girip kapıyı kapatıp kapıya yaslanıp gülmeye başladım. Selin bana dönmüş şaşırmış bir şekilde bakıyordu.
"Ne oldu Elis."
Ben cevap vermemiştim. Ama hâlâ kahkaha atıyordum.
"Sana diyorum Elis."
"Hiiç... hiç birşey olmadı. Gülesim geldi."
Kahkahamı kesip kendimi yatağa attım. Selin'de hiç geçmeden yanıma gelip yattı.
"Araştırmayı bitirdim. Mesajını gördüm neye Emin misin dedin?"
Biliyordum anlamayacağını. Bende olsam anlamazdım.
"Ilgar güzel yazdığından..."
"Evet. Senden bile güzel yazıyor."
"Yaa..."
Bir erkek ne kadar güzel yazabilirki? Ilgar gibi biri mesela...
"Evrim ile konuştum."
"Mete'yle konuşsaydın keşke."
"Artık onlada yüz yüze konuşuruz."
İkimizde gülüştük.
Kapı açılınca ikimizde kafamızı o yöne çevirdik. Ilgar siyah ceketini giymişti. Elindeki kağıtları masanın üstüne koydu.
"Nereye?"
Soru soran Selin'e baktım. Ilgar evap vermemişti.
"Nereye gidiyorsun?"
Ilgar kafasını çevirip Selin'e baktı.
"Dışarı. Giyimimden anlayamadın mı?"
"Anladım. Gezecek misin yani?"
"Hayır. 2 sene önce gittiğim yere gideceğim."
"Annem bunu duyarsa çok kızar Ilgar biliyorsun dimi?"
Selin ayaklanmıştı. Bende meraklı bir şekilde onları izliyordum.
"Sikimde değil."
Ilgar kapıyı kapatıp dışarı çıktı. Selin yeniden yanıma oturdu. Bir süre sessizce bakıştık. Sessizliği bozan ben oldum
"Gittiği yer ne ki?"
Selin anlamsızca suratıma baktı. Ama gözlerinin içi korkuyordu.
"Bazen Ilgar'a katılıyorum. Çok meraklısın."
"Sen de olsan merak etmez misin?"
"Merak ederim ama seviyorsam ederim..."
Ufak bir gülücük kondurdu yüzüne.
"Ya... Hayır merak ettim sadece Ilgar'lık yapma."
Şaka amaçlı omuzuna yumruk attım. O da benim gibi dişlerini göstererek gülümsedi.
"Bunun bazı sorunları var. Yani sanırım Zümra annemle ilgili. İki yıl önce oraya çok sık gidiyordu felan filan işte."
"Felan filan deme tamamını anlat."
"Bu kadar işte. O zaman Zümra annemle babam yeni evliydi. Belki de evlilikten dolayıdır."
"Anladım. İlk başta nasıl anlaşmıştınız?"
"Ben onla konuşmaya çalıştım. O bana pas vermedi. Beni hep tersledi. Zaten genellikle o değişik yere giderdi göremezdim onu."
"Orası nasıl bir yer?"
"Çok soru sordun of..."
"Son soru, lütfen Selin..."
Yalvarır gözlerle Selin'e baktım.
"Tamam..."
Yüzüne yine küçük bir gülümseme yerleştirdi.
"...Nasıl bir yer olduğunu bilmiyorum. Hiç görmedim. Nasıl bir yerse orada ona yer verdikleri kesin."
"Onlardan biri gibi yani?"
"Evet öyle bir şey sanırım."
Derin bir iç çektim. Dün olan olaylar geldi aklıma. Üç serseri tiplilerde mi onlardandı?
"Ata'yı yeniden arasana açar belki."
Selin'e bakıp onaylar şekilde kafamı salladım. Telefonumdan Ata'nın ismini bulup arama yerine bastım. Bir süre bekledikten sonra telefonu kadın sesli biri açtı.
"Alo."
"Eee... Şey ben Ata ile konuşacağım da."
"Ata şuan uyuyor."
"Tamam kusura bakmayın. Siz kimsiniz?"
"Tanımadın mı?"
"Hayır..."
"Aleyna ben. Naber sürtük?"
"Aleyna..? Senin orada ne işin var?"
"Hiç işim yok gerçekten öylesine geldim. Dün geceden..."
"Dün gece mi?"
"Evet. Bak sana ne göndereceğim."
Cümlesini bitirip telefonu kapattı. Onun orada ne işi vardı. Kalbim hızlanmıştı. Korkmuştum. Dün gecede neydi?
Selin'in sesiyle ayıldım.
"Ne oldu?"
"Dün gece...?"
"Dün gece ne?"
Telefonumdan gelen bildirim sesiyle gözlerimi Selin'den çekip telefonuma yönelttim. Mesaj yerine tıklayıp gizli numaradan gelen görüntülü mesaja baktım.
İlk baktığımda gözlerime inanamadım.
Önce çığlık atıp telefonu yatağın üstüne fırlattım.
Selin neye uğradığını şaşırıp telefonu alıp bir de kendisi baktı.
O da büyük bir sesle OHA dedi.
Ata bunu yapmış mıydı gerçekten?
İkisi de dün gece birlikte mi olmuştu?
Fotoğrafta Ata yatağında uyuyordu...

Yorganı beline kadardı. Üstünde bir şey yoktu. Zayıf vücudu gözüküyordu sadece...

Aleyna ise içini belli edecek iç çamaşırlarıylaydı.

Aynı yatakta...

Selin'e kafamı çevirip baktım.

"Olmamıştır dimi?..."

ŞIMARIKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin