Arkadaşlar, baştan sona okudum ve bir bölüm yazmak istedim. Umarım beğenirsiniz. Sezon finalinden sonra bir bölüm değil öylesine yani :)Kulaklığımda son ses müzik çalarken sepetin üstüne çıkmış bir ayağımla itekleyerek sürüyordum. İçimde geçmek bilmeyen bir heyecan vardı. Her şeyin mükemmel olmasını istiyordum. Çünkü bugün Ilgar'ın doğum günüydü.
Planımda Ilgar'ın yakın zamanda taşındığı eve gidip orayı süslemek vardı. Küçük bir pastayla da sürpriz yapmak. Sıradan ama bir o kadar da unutulmayacak bir şey istiyordum. Kimseyi çağırmayacaktım sadece ikimiz olacaktık.
Kokulu mumların yanından hızlıca geçerken ayağımı yerle buluşturup bir an duraksadım. Düşündüm, neden ortamı biraz yumuşatmayalım ki? Ağzımdan küçük bir kıkırtı kaçtı. Geriye doğru gidip kokulu mumlara bakmaya başladım. Bu olmaz, bu da olmaz.. İşte bu! Minik sade vanilya kokulu mumlar. Birkaç paket alıp sepete attım.
Uzun beyaz led lambalarından iki tane aldım. Mumlar ışıklandırmaya yetmeyecekti biliyordum. Sadece bunlar odayı aydınlatacaktı. Bir paket de kuru gül yaprağı aldım. Ortamı romantikleştirmek istemeden edememiştim. Ve bir tane minik kahverengi bir pasta almıştım. Özellikle kahverengiyi seçmiştim. Çünkü o renk bana onu hatırlatıyordu. Garip.
Satın alma işlemlerimi hallettim ve çıkışa yöneldim. Telefonumun çalmasıyla irkildim. Çantaları kenara bırakıp çantamdan telefonu çıkardım arayan Ata'ydı.
"Buyrun Elis ile görüşüyorsunuz." dedim kıkırdayarak.
"Merhaba Elis Hanım, aldığım bilgilere göre Ilgar'a doğum günü hazırlıyormuşsunuz." dedi resmî bir şekilde. Tekrar kıkırdadım bu durum karşısında. Büyük ihtimal Selin söylemiştir. Ilgar'a doğum günü yapacağımı sadece Selin ve Evrim'e söylemiştim. Evrim söylememiştir çünkü o kadar Atayla yakın değiller. Selin bazen bazı küçük şeyleri ağzından kaçırabiliyordu. Sinirlenmem gerekiyordu ama şu an mutluluğumu hiç bozamazdım.
"Evet, bilgiler size ne çabuk ulaşmış."
"Elis," dedi soğuk bir sesle. "Ben senin iyiliğin için Ilgar'dan ne kadar uzaklaştırmaya çalışsam sen ona daha da yakınlaşıyorsun. Ama art.."
Sözünü kestim. Yine aynı şeylere başlamak istemiyordum.
"Ata, lütfen. Bu bir hataysa bunun acısını çekmeye hazırım. Ama bana karışma.." dedim onun soğukluğuna uyum sağlayarak.
"Artık karışmayacağım diyecektim. Neyse size iyi eğlenceler."
"Peki, görüşürüz." diyip telefonu kapattım. Biraz sert çıkışmıştım, kabul. Hayatıma karışılmasından nefret ediyordum. Dediğim gibi, bu bir hataysa ben acısını çekmeye hazırdım. Çünkü Ilgar'ı seviyordum.Eve geldiğimde yedek anahtarı çıkardım. Bu anahtarı istemeyerek zorla almıştım. Ilgar, bu ev ikimizin demişti. Anahtarı da elime tutuşmuşturdu. Onunla inatlaşılmazdı.
Evinde değildi, biliyordum. Hiç geçmeden eve girdim. Minik holden sonra salona ulaştım. Oda, o gibi kokuyordu. Her yere kokusu sinmişti. Huzur verici kokuyu içime çektim ve odaya göz gezdirdim. Herhangi bir şıklığı yoktu. Odayı süsleyen tek şey duvarın tamamını saran pencereden dışarıyı gösteren manzaraydı. Denize karşıydı. İnsanın içine sakinlik veriyordu. Odanın bir köşesinde televizyon ve oyun konsolu onun hemen önünde ikili siyah koltuk. Onun dışında odayı doldurcak şekilde bitki ve tablolar vardı. Tabloların içinde ikimizin fotoğrafları da vardı. O fotoğrafları görünce tebessüm ettim.
Hiç geçmeden odayı hazırlamaya başladım. Koltuğu manzaraya dönük şekilde duvara yasladım. Ardından mumları pencerenin önlerine dizdim. Küçük sehpa bulup odanın kenarına koydum. Onun üstüne de bir mum yerleştirdim ve ardından pastayı koydum. Led ışıklardan birini odanın bir kenarına diğerinide bir kenara astım. Onları şimdi yakmayacaktım. Yarım saat sonra Ilgar gelecekti. Saat 19.27'ydi. Az kalmıştı. Gülleri de biraz masanın önüne ve pencerenin önüne döktüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ŞIMARIK
Teen FictionElis adlı 16 yaşında ve okula bazı sebeplerden dolayı erken başlamış lise 3'e giden bir kız. Saf, cesaretli ve duygusal... Tek gözleri anlatıyordu acısını içinde ki baskısını... Ta ki Samsun'da ki Ilgar önüne çıkana dek... O zamandan s...