Ilgar bana sesleniyordu. Bense hiçbir yeri görmüyordum. Bende bağırmaya çalışıyordum. Ama olmuyordu. Sesim kaybolmuş gibiydi. Sadece boşlukta koşuyordum. Siyah lanet bir boşlukta... Ilgar'ın sesi bana doğru yaklaşıyordu. Bense onu arıyordum. Gözlerim şişmişti. Ağlıyordum. Şişmiş gözlerim bana ağırlık veriyordu. Ilgar'ın sesi yaklaşıyordu... Oysa ben onu hâlâ göremiyordum...
Aniden gözlerim açıldı. Kabusumsu rüyamdan henüz ayılamamıştım. Birinin bana koşarak adımı bağırarak yaklaştığını gördüm. Bense sadece onu izliyordum. Algılayamıyordum... Her yer karanlıktı. Gelen kişi kimdi bilmiyordum... Aleyna olmaması için dua ediyordum... O bana daha yaklaştıkça kalbimin ritmi hızlanıyordu. Korkuyordum...
Belirleyemediğim tip yanıma geldiğimde yüzümü avuçlarının içine aldı. Kalbimin ritmi hızlanmış ve bozulmuştu. Ağzıma bağlı olan bez parçasını çözdükten sonra dudak kenarlarımı parmağıyla ovuşturdu. Bez parçası çok sıkı olduğunda canım acımıştı. Geri kalan ipleri de çözünce belimden ve bacaklarımdan tutup beni kucağına aldı. Yürüyecek halim olmadığını anlamıştı.
"Hadi gidiyoruz."
Kalbimin ritmi hiç yavaşlamıyordu. Beni hızlı bir şekilde çıkışa doğru götürmeye başladı. Dışarı çıktığımızı anlamıştım, üşümüştüm. Hava kararmıştı. Sokak lambaları yavaş yavaş belirince beni taşıyanın kim olduğunu belirlemeye çalıştım. Uzun boyluydu... Evet, evet bu Ata'ydı. Beni nasıl bulmuştu?
"İndir beni!"
Dediğimde hiçbir şey yapmadı. Hala koşar adımlarla yürüyordu. Biraz haraketlendim. Ve sesimi daha da yükselttim.
"İndir beni dedim!"
Durdu ve başını bana eğdi. Hâlâ onun kucağındaydım. Yüzüme üfledi. Soğuk nefesi üşümeme ve titrememe neden olmuştu.
"Dikkat etmedin kendine, su saçlarının hâline bak."
Gözlerimi ondan ayırmamıştım. Beni yere bırak bakışları sergiliyordum resmen ona. Okuldan çıkmıştık. Beni yavaşça kucağından indirdi. Kaldırım kenarına oturdu. Elimi tutup beni de oturtturdu.
"Saçların çok kötü olmuş, annene ne diyeceksin şimdi?"
"Benim burada annem yok, bu yüzden göremez."
"Kimin var?"
Bu soruda derin bir nefes almıştım. Üşüyordum da... Üşüdüğümü anlamış olmalıydı ki belimden tutup beni kendine çekti. Yine derin bir nefes aldım.
"Bu sene ilk defa gördüğüm babaannem var."
"Anlatmak ister misin? Sır saklayabilirim."
Hiç düşünmeden annemi, babamı herkesi anlattım. O da beni dinledi.
"...Bu halimle eve de gidemem. Anlıyor musun?"
"Çok iyi anlıyorum seni. Bizim sınıftan babaannenin tanıdığı biri var mı veya bugün birinde kalacağın biri ? Yoksa bizim evde kalabilirsin."
Düşündüm. Nermiş böyle görse beni çok kızar ve sinirlenirdi. Aklıma bir an Ilgar'ın annesi Zümra Hanım geldi.
"Ilgar'ın numarası var mı?"
Şaşırarak bana baktı.
"Onlarda kalacağını sakın söyleme!"
"Ya, babaannem onun annesini tanıyor o yüzden."
"Başka şansın yok gibi. Arıyorum o zaman."
"Hapörleri aç."
Yüzüme baktı. Hiçbir şey demeden Ilgar'ın telefonu açmasını bekledik. Telefonu uzun bir süre sonra açtı.
"Ne var lan. Kavga mı istiyorsun?"
Telefondan sesini duyduğumda içim ürpermişti. Kalp atışlarım yine hızlanmıştı.
"Merak etme. Zamanı gelince. Bugün evine birini misafir etmeni istiyorum."
"Nerdesin."
Evet bu soru çok mantıklıydı. Ata'nın konusuyla alakası yoktu.
"Ne yapcan?"
"Senin gibi birini becericem."
Ata yüzüme baktı. Bu bakış emin misin? bakışıydı. Yine telefona döndü.
"Elis'i evine misafir et diyorum. Şuan eve gidemez hâlde."
"Hayda... Tamam, nerdesin kardeş?"
"Okulun önündeyim."
"Tamam bende oralardayım hemen geliyorum."
Dedi ve kapattı. Soruları âdeta birini dövme soruları gibiydi. Telefonda çok ürkütücüydü. Kafamı Ata'nın omzuna koydum. Ve gözlerimi kapattım.Gözlerimi açtığımda Ilgar tam karşımda duruyordu. Üstünde köyü mavi şişme bir mont. Boynunda da siyah bir atkı sarılıydı. Pantolonu ise siyahımsı ve biraz dardı. Çok etkileyiciydi. Elleri montun cebindeydi.
"Çifte kumrular gibisiniz. Ata ellerini çek Elis'ten."
Ata'ya baktığımda gözlerini çeviriyordu. Elini belimden çekmişti. Ayağa kalkmıştı.
"Tek yakını sensin şuanlık."
Ilgar, Ata'ya doğru yaklaştı. Ona öpücük attı.
"Tabi. Evimde bir kızın olması çok hoş."
Ilgar bunu dediğinde çok utanmıştım. Bu işten vazgeçmek istemiştim ama bir yanım onun evine gitmek istiyordu... Onun yanında olmak istiyordu. Ilgar gelip yanıma oturdu. Yine rahat bir şekilde oturdu. Ben oturuşumu düzelttim.
"Sen gidebilirsin." dedi Ilgar. Ata anlamsızca suratımıza baktı. Bende ona beni burada bırakma bakışları atmaya çalıştım. Ama yaramamıştı.
"Dikkat et, Elis." diyip arkasını dönüp gidecekken çok bilmiş Ilgar hiç geçmeden ona cevabı yolladı.
"Aynen, o daha küçük bir kız."
Ata bize döndü ve kaşlarını çattı.
"Evet sende onu koruyup kollayacak olan bir ebeveynsin." dediğinde arkasını dönüp gitti.
"Sen iyi bir çocuk bakıcısı olursun!"
Diye Ilgar seslendiğinde Ata duymamış olmalıydı ki cevap vermedi. Sadece gitti...Şimdi ise ikimiz kalmıştık. Ilgar ve ben...
Ilgar montunun cebinden çilekli şeker çıkardı. Şaşkın şaşkın ona bakıyordum. Ona baktığımı anladığında bana şekerinden uzattı. O bana uzatırken ben ona hâlâ şaşkın bir şekilde bakıyordum.
"Ne bakıyorsun öyle. Küçüklükten beri en sevdiğim şey. Sevmedin mi? Alıcaksan al."
Evet kısa ve netti. İşte Ilgar'ın masum bir özelliğiydi bu bana göre... Bana uzattığı şekeri aldım. Onun gibi ağzıma attım. Ağzımın içinde emerek yemeye başladım.
"Ağzının içinde ne oluyor öyle. Şeker halay çekiyor gibi."
Yine beni bir sözüyle utandırmıştı. Bende hiç geçmeden cevabı verdim ona.
"Ay... Evet. Şekeri ağzımın içinde halay çektirerek yemek hobim."
Ilgar yüksek bir sesle kahkaha atmıştı. Çok tatlı gülüyordu.
"Tamam o zaman. Benle de bir gün öyle halay çek." dediğinde benimde gülesim gelmişti ama dudaklarımı birbirine bastırmıştım.
"Ne o komiğine mi gitti güzelim"
Güzelim mi? Ah ne kadar harika değil mi? Benle yine dalga geçiyordu. Bu çocuk salağın tekiydi... Saçlarıma baktı. Biraz oynadı. Ve yine güldü.
"Kim yapmış bunu sen mi?"
Gerçekten bu sefer sinirlenmiştim. Sinirle ayağa kalktım.
"Dalga geçmeyi kes artık! Bu saçları kim yaptı biliyor musun? Ah tabi bilmiyorsun sen nereden bileceksin ki?! Bunu senin sürtük sevgilin yaptı! Kavga çıkarmışımda felan filan! Bıktım artık senin dalga geçmelerinden!" diye bağırdığımda yine lanet gözyaşlarım durmamış akmaya başlamıştı. Göz yaşlarım akarken kendimi ayakta tutamıyordum. Sert bir şekilde dizlerimin üstüne çöktüm. Daha çok ağlamaya başladım. Ilgar yerinden kalkıp yanıma geldi. Beni yerden kaldırdı. Kendisine bakmamı sağladı. Ama ben bakmak istemiyordum.
"Güçlü ol Elis! Böyle olursan hepten kaybedersin. O Aleyna'ya ne yapcağımı çok iyi biliyorum.!" dediğinde benim yere yığılıp yerin içine çekilesim vardı. Ama Ilgar beni ayakta tutuyordu.
"Lanet olsun. Beni de ağlatıyorsun! Bunu nasıl yapabiliyorsun?!"
Dediğinde bana sımsıkı sarıldı.O an yanımızda bir araba durdu ve kornaya bastı. Arabadan ineni görünce içime korku saldı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
ŞIMARIK
Teen FictionElis adlı 16 yaşında ve okula bazı sebeplerden dolayı erken başlamış lise 3'e giden bir kız. Saf, cesaretli ve duygusal... Tek gözleri anlatıyordu acısını içinde ki baskısını... Ta ki Samsun'da ki Ilgar önüne çıkana dek... O zamandan s...