~30~

139 9 0
                                    

Ata'dan...

Elis'in hastanede olduğunu öğrendiğimde hemen otobüse atlayıp hastanenin önünde indim.

Ilgar yine bir şeye burnunu sokmuş bu sefer daha da berbat yapmıştı. Elis hayata tutunamazsa o bir katil olabilirdi. Ama belki de Elis ona inat hayata tutunabilirdi. Bu günden sonra neler olacaktı?

Adımlarımı hızlandırıp hastaneye girerken kapının önünde duran Selin ve yanında ki tanımadığım çocuk dikkatimi çekti. Sevgili olabilir düşüncesiyle yanlarına gittim.
"Selin..?"
Selin'e seslendiğimde kafasını yerden kaldırıp bana baktı.
"Neden buradasınız..?"
Selin'in gözleri doldu ve yine yere bakmaya devam etti.
"Ben Mete. Sen Ata olmalısın. Elis'in Ankara'dan arkadaşıyım. Yukarı da bir kız olacak adı Evrim. En iyisi sen yanına git."
Onaylayıp hastaneye girip belirli bölgeye yürümeye başladım.

Asansörle 7. Kata çıkıp koridorda ilerlemeye başladım. Yolun sonuna gelirken kenarda duran oturaklarda oturan sarışın bir kız gördüm. Kafası yukarı doğru bakıyordu. Yanına iyice yaklaştığımda yanaklarından akan yaşları gördüm. Ayak seslerim kulağına gitmiş olmalıydı ki gözlerini silip bana baktı.
Bir şey demeden yanına oturdum. O yeniden gözlerini tavana dikti.
"Evrim sen misin?"
Gözlerini tavandan çekmemişti. Cevap vermedi.
"Sanırım sensin..."
Böyle demem üzerine nefesini uzunca dışarı üfledi.
"Ne soracaksan sor hemen..."
Kafamı çevirip ona baktım. O gözlerini bana dikmişti. Gözleri kızarmıştı, göz altları şişmişti.
"Burada sadece siz mi varsınız? Babaannesi nerede?"
Yeniden uzunca nefesini dışarı üfledi. Gözleri doldu...
"Cenaze de..."
Sözünü tamamlayıp ağlamaya başladı. İçimi korku salmıştı. Elis'in cenazesi? Yok. Olamaz. Çünkü o zaman Evrim'in veya Selinler'in burada ne işi var?
Kolumu omuzuna atıp üşümüş bedenine sarıldım. Genellikle kızlara böyle yapmazdım. Tek Aleyna'ya yapmıştım.
Evrim'de değişik bir yön yoktu. Sarışın olması hariç... Ondan hoşlancağımı sanmıyorum...
"Son sorum olacak.?"
Kolumu omzundan çektim. Yine gözlerini bana dikti.
"Evet...?"
"Ne cenazesi..?"
Ağlamamaya özen gösterdi. Gözlerini güzelce sildi. Nefesini dışarı üfledi yine...
"An..."
Sözü yarı da kaldı ve hıçkırdı. Ama ağlamadı. Kendini sıktı.
"Zübeyde Teyzem. Elis'in annesi... Cenazesi... Daha yeni... Dün akşam..."
Aralıklarla konuştuktan sonra sustu.
"Tamam..."

Elis şimdi annesini kaybetmişti. Hayat garip gidiyordu. Elis girdikten sonra özellikle... Üzüldüm... Küçük yaşında annesini kaybetti... Çokta küçük olmasa da... Bizden küçüktü...





Ilgar'dan...

Aylin ile mekanda buluştuktan sonra sigaraları yakıp sohbet etmeye başladık.
"Ilgar... Bir kutu bitirdin. Biraz fazla değil mi?"
Anlamsızca gözlerimi Aylin'e çevirdim.
"Tamam Ilgar. Anlıyorum seni. Ama bu kadarı da fazla. Kendine zarar."
Sigara dumanını içimden attıktan sonra gözlerimi sigaraya diktim.
"Evet. Benim için zarar. Ama onun acısı gibi. Hiç yaşamadın nereden bileceksin?"
"Ya bilmiyorsun galiba. Babamı çok seviyordum. Ta ki tüm duygularım annemin babamı vurmasına kadar.? Yakın durum bunlar."
"İlk zamanda sende bu kadar yıprandın ama değil mi?"
"Evet ama sonradan pişman oldum. Sende böyle olacaksın."
Gözlerimi sigaradan çekip Aylin'e baktım.
"Siktir et... İstanbul'a gitmeyi planlıyorum. Yalnız başıma."
"O kadar mı güveniyorsun kendine?"
"Evet... Garip mi geldi?"
"Kolay kolay unutamazsın. Söyleyeyim de."
Masadan kalkıp arabaya doğru yürümeye başladım. Aylin kolumu kavrayıp beni durdurmayı başarmıştı.
"Ben de geleyim mi?"
"Yalnızlık." Deyip yanağını öptüm.
Yaptığım şeyin şaşkınlığı ile arabaya bindim.

Evden birkaç malzeme ve kıyafet aldıktan sonra arabaya geri bindim.

Elis'i en azından unutabilirdim.
Okuluma ara vermeye karar verdim.
Telefonumu kapatıp bana kimsenin ulaşmasını istemedim.
Umarım yaşarsın ve beni unutursun.
Çünkü ben seni unutmaya çalışacağım ela gözlü...












ŞIMARIKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin