~21~

249 23 12
                                        

Not: Burada ki karakterlerin gerçek kişilerle hiçbir alakası yoktur. Tamamen hayal ürünüdür.

Medya: Ilgar'ın motosikleti.
Dipnot: Motosikleti kuzenim önerdi hakkında çok ama çok az bilgim var o da dünya rekoru gibi bişey ama iyi motosikletmiş. :D

"Nereye gidiyoruz?!"
"Göreceksin..."
Ilgar elimden tutmuş çekiştire çekiştire hızlı adımlarla arla bahçede bir yere gidiyorduk. Genellikle ön bahçede olduğun için arka bahçe hakkında en ufak bilgim yoktu. Ilgar elimi o kadar sıkmıştı ki canım acıyordu. Elimi çekmeye çalışsamda hâlâ sıkı tutuyordu. Sanki Kutay'dan hırsını alamamış gibi...
"Elim acıyor Ilgar..."
Acımı dile getirdikten sonra Ilgar elimi ne bırakmış ne de sıkmaktan bırakmıştı. Daha sıkı tutmaya başlamıştı. Elim bu sefer daha da acımıştı. Elimi yine çekmeye çalışsamda becerememiştim.
"Güçsüzsün..."
Ilgar'a dönüp baktığımda arka bahçenin kapısının önündeydik. Kapı küçük ve kısaydı. Ama benim boyumdan daha uzundu.
"Ne yapacağız kaçıcak mıyız? Asla bunu yapamam."
Ilgar'dan kafamı çevirmemiştim. Ne yapıyordu bu?
"Hadi tırman..."
"Ne demek tırman, yapamam bunu ben!"
"Zamanımız yok hadi!"
Sesini yükselmişti. Korkmuştum. Dediğini yapmaya çalıştım. Ama tırmanamamıştım. Beni kenara çekip kapının üstüne çıktı. Oraya oturduktan sonra ellerini uzattı.
"Ya ben gelmesem olmaz mı?"
"Olur..."
Ilgar arkasını dönüp tam atlayacakken ağzımdan hemen şaf kaçıverdi.
"Dur! Tamam gelmek istiyorum." Dediğimde ellerimi ona doğru uzattım. Kendini yeniden sağlamca oturttuktan sonra ellerimi tuttu. Beni yukarı doğru çekti. Ayağım kaysada yanına ulaşmıştım. İlk kendisi atlayıp bana baktı.
"Ya ben şimdi nasıl ineceğim."
Bacaklarım soğuk demire etkileşime geçerken titremiştim.
"Gelmek istedin, in hadi."
Yüzüne sinsice bir sırıtış koydu. Ne diye peşinden gidiyordum ki? Yanaklarım kızarmaya başlamıştı belki de.
"Gelmez olaydım! Geri dönmek istiyorum ama nasıl ineceğim?!"
"Pekâlâ 3 deyince atlıyacaksın, ama gözlerini kapat."
Gözlerim kapalı atlamak... Benim bir yerimimi kırmak istiyordu bu!
"Ya... Off tamam..."
"Hadi 1..2..." gözlerimi kapattım 3 deyince kendimi yere attım. Ama yere düşmemiştim. Ayaklarım yere değmemişti. Ilgar'ın bir eli eteğimin altındaki bacağımı tutarken bir eli de sırtımdaydı. Gözlerimi hiç kırpmadan ona baktım. Gözlerimiz bir süre kilitlenmişken Ilgar'ın beni yere bırakmasıyla sarsıldım. Yere düşmek üzereyken bileğimden tuttu yere düşmemi engelledi. Vileğimi hiç bırakmadan koşmaya başladı bende omun peşinden koşmaya başladım.
"Neden koşuyoruz?!"
"Güvenlik gördü. Daha hızlı koşsana!"
"Ya koşuyorum işte! Ne bağırıyorsun?!"
"Koş kızım koş! Hay! Neredem peşime taktım seni?!"
"Ooffff!" Dediğimde elimi sertçe kendime doğru çektim. Bıkmıştım beni azarlamısından... Ilgar durup bana baktı. Bense çok sinirlenmiştim. Ilgar yine ani bir şekilde sırıttı.
"Vay... Daha güzel olmuşsun."
Her dakika benlen dalga geçmesinden bıkmıştım. Sinirliydim ve üstüne bunu yapıyordu.
"Komik olduğunu mu sanıyorsun!"
Dediğimde omuzuna yumruklar yağdırmaya başladım. Neden suratına bir tane yapıştırmamıştımda omuzuna vurmuştum acaba? Yine gülüyordu. Bense güçsüzlemiştim. Ona vurmaya devam ederken bir yandan homurdanarak küfrediyordum. Aniden bileklerimi tuttu. Çekmeye çalışsamda yapamamıştım. Tuttuğu anda o kadar güçsüzdüm ki kendimi tutamayıp ağlamaya başladım. Bacaklarım beni tutamıyordu. Ayakta durmakta güçlük çekiyordum. Ilgar ayaklarımı yerden keserek kucağına aldı. Huzursuzca kıpırdansamda beni bırakmamıştı. Bense kendimi durdurmuya çalışsamda yine göz yaşlarım akıyordu. Ilgar'ın omuzu ıslandığına emindim. Tırnaklarımı derisine geçirecek gibi çok sıkıyordum onu. Sinirlendirmişti ve ben... Sadece kezban ergenler gibi omun omuzuna vurmuştum. Bense o kadar güçlü müydüm?
Ayaklarım yerle temas edince ayıldım. Biraz da sarsılmıştım. Önümde bir motorsikleti görünce gözyaşlarım durmaya başladı. Markasını bilmiyordum. Ama sevmiştim. Ilgar motosiklete binip bana baktı.
"Bin hadi."
İtiraz etmeden arkasına bindim. Neredem tutacağımı bilniyordum. Ellerimle kenarları tutmaya çalıştım.
"Bana sarıl."
"Sarılmayacağım."
"Güvenliğin için yoksa sarılmana meraklı değilim."
Yine sözüyle beni incitmişti. Ellerimi onun belinin üstünde bağladım. Ellerimi sağlam tutmaya çalışırken baklavalarını hissettim. Muhteşemdiler...
"Ne yapıyorsun?"
Hemen ellerimi sabit tuttup kendimi sağlamlaştırdım.
"Şe...Şey... Hiiç..."
Dediğimde umursamamış motosikleti çalıştırmıştı. Sesi kulaklarımı delip geçerken kafamı Ilgar'ın arkasına yasladım. Hiç geçmeden sürmeye başladı...
Ana yola çıktığımızda ibrenin 100'ün üzerinde olduğuna emindim. Korkuyordum. Hayatımda ilk kez motosikşete binmiştim. Kafamı iyice Ilgar'a yasladım ve bedenini iyice sıktım. Ona doğru yaklaşıp iyice sokuldum. Huzur vericiydi...
"Organlarım ağzımdan fırlayacak. Nefes alamıyorum Elis."
Diye bağırarak konuştu. Sesini zar zor duymuştum. Biraz yavaşlamıştık. Ama yinede hızlıydı.
"Iyy! Miğdemi bulandırma.! Semde yavaşla! Korkuyorum!"
Dememe rağmen yavaşlamamıştı. Bense korkuyordum. Miğdem bulanmıştı. Ve de üşümüştüm.
"Durdursana şu lanet arızayı!"
"Ne diyorsun?!"
"Durdur diyorum! Durdur...!"
Aniden durmuştuk. Ellerimi hemen Ilgar'dan çekip motosikletten indim. Midem aşırı derece de bulanıyordu. Her an kusabilirdim. Yanımızda duran ağaca tutundum. Bacaklarım titriyordu. Kusmak üzereydim. Ilgar beni bekliyordu.
"Nereye gideceğiz?" Diye sordum. Kusmak üzereydim.
"Kimsenin bulamayacağı yere."
"Saçm..." tam cümleyi tamamlayacakken iğrenç sulu bir cisim ağzımdan çıktı. Ağacın köküne kusuvermiştim. Şimdi ise... daha da güçsüzdüm. Ne ağlayabilirdim ne de konuşabilir. Yoldan geçen birinin yanıma geldiğini anladım.
"Ay! Dikkat edin hanımefendi. Su ister misiniz?"
Beklemeden başımı zorla kaldırarak bana su veren kişiye baktım. Kafamla yavaş ve ağır şekilde salladım. Suyu almak üzereyken Ilgar arkadan seslendi ve kafamı ona döndürmek zorunda kaldım.
"Almasın! Kim bilir içinde ne vardır!"
Dediğini aldırmayıp suyu alıp kafama dikledim. İçilip içilmemesi benim için önemli değildi. Ama yine midem yine bulanmıştı. Şişeyi uzattım. Adam uzaklaşmış olmalıydı. Yine hiç beklemediğim bir anda...! Bir kusmuk daha! Ölmek üzereydim. ILGAR İSE...!
Motosikşete baktığımda Ilgar yoktu. Beni bırakmışmıydı şimdi?
Ağacın karşısında ki banka oturdum. Yürürken bile zorluk çekmiştim. Başım dönüyordu. Midem ekşimişti. Kötü kokuyordum kesin... Banyo yapmam lazımdı. Kollarımı bedenime sarıp ısınmaya çalıştım. Yanımda biri oturdu. Oturan kişiye baktım. Elinde bakkal poşeti vardı. İçinde ise bir poğaça, bir meyve suyu ve bir su... Ilgar'a baktığımda poşettekileri çıkarıyordu. Peçeteye sarılmış olan poğaçayı ve meyve suyunu bana uzattı. Suyu bir kenara koyup poşetin içinden bir şey daha çıkardı.
Sigara kutusu... Marlboro... içinden bir tane sigara çıkardı. Dudağının arasına koydu. Poşetin içini karıştırınca sigara olan dudağının arasından küfür söyledi.
"Bekle beni çakmak alıp geliyorum."
Sigara içiyordu... En nefret ettiğim şeydi. Midemin bulantısına aldırmadan meyve suyumu içmeye ve poğaçamdan yemeye başladım. Karşımda Ilgar'ı görünce sigarasını yakmıştı. Yayılarak yanıma oturdu.
"Neden onu içiyorsun?"
"Karışma."
"Sorumu cevapla!"
"Çok kötü olduğum zaman yani en kötü günümde felan. Bilmem anlatabildim mi?"
"Evet. Ama zararlı değil mi?"
"Karışma."
Sigarasından uzunca çekerek yüzüme doğru üfledi.
"Yapma midem bulanıyor."
Umursamamıştı. Yapmaya devam etmişti. O şu hayatta gördüğüm en inatçı pisliğin tekiydi.
Sadece 2 sigara içip sigara kutusunu cebine atmıştı. Bende poğaçamı ve meyve suyumu daha yeni bitirmiştim. Ayaklanıp, motorunun yanına gitti.
"Ben?" Dediğimde bana baktı.
"Yavaş süreceğim."
Cevabı aldıktan sonra arkasına oturdum. Motoru henüz çalıştırmamıştı.
"Bizim eve gidelim."
"Anahtarın var mı?"
"Evet. Banyo yapıcağım."
"Yaa..."
Güldüğünü arkadan anlayabiliyordum. Motoru çalıştırmıştı. Ne demek istemişti?

Kafamı Ilgat'ın bedenine yaslamış gözlerim kapalı bir şekilde eve geldik. Onun kokusundan ayrılıp kapıyı açtım. Hiç konuşmuyordu. Bir derdi var gibiydi. Odama kadar birlikte gittik. "Banyo yapacağım. Acıkırsam mutfağı biliyorsundur alır yersin."
"Senden çok buraya geldim ben."
Haklı...
"Öf... Tamam bana krallık taslama..."
Dolaptan iç çamaşırlarımı ve giyecek olduğum kıyafetlerimi aldım. Banyoya doğru yürümeye başladım. O sıra elinde telefonu olan Ilgar'ı bana bakarken gördüm.
"Ne bakıyorsun?"
"Pembe iç çamaşırlarına..."
Sinsi sırıtışı yine yüzüne koydu. Onu umursamamaya çalışarak banyoya girdim. Ilık suyu aryarladıktan sonra kıyafetlerimi çıkardım ve suyun bedenimi ele geçirmesine izin verdim...

Ilgar'dan...
Selin'e telefondan çantaları getirmesi için mesaj attım. Okuldan çıkarken göreceğini biliyordum. Banyo da kendi çapında şarkı söyleyen Elis'i pembe iç çamaşırlarıyla hayal edemeden duramadım. Telefonum çalmaya başlayınca bu düşüncelerden ayıldım. Kimin aradığına baktım. Annemdi... açmamaya karar verdim ve telefonu cevaplamadım. Defalarca arayacağını bildiğim için telefonumu uçak moduna aldım. Evin içi benim için fazla sıcaktı. Ve üstüm kesin Elis kusmuğu kokuyordu. Atlet giymeyi sevmezdim. Okul kıyafetimi üstümden çıkardım. Aynanın karşısına gidip kaslı harika vucüduma baktım.
"Ne kadar harikayım."
Kendime uzunca bakıp kendi kendime övündüm. Kendimi Elis'in yatağına attım. Ellerimi kafamın arkasına koyup tavanı izlemeye başladım. Banyonun kapısı açılınca o tarafa baktım. Ben yarı çıplak dururken Elis kış giysileri giymişti. Bana gözlerini büyüterek uzun uzum baktı.
"Ne bakıyorsun gelsene."
Elis sesimle ayılıp yanıma doğru robot gibi gelmeye başladı saçlarını kurutmuş ve örmüştü. Yanıma oturunca oma yakın elimi beline sardım. Onunla yakın olmayı seviyordum. Kendimi böylece daha güvende hissediyordum. Elis huzursuzca kıpırdandıktan sonra yataktan kalktı. Odadan dışarı çıktıktan sonra bir süre sonra bir tabağın içinde hazır kurabiyelerle geldi. Yime odadan çıkıp bu sefer iki tane bardak getirdi. İçinde kahve olduğu çok belliydi. Bunları iki kişilik yatağının yanındaki komidinin üstüne koydu. Oturur vaziyete geldim ve bana uzattığı kahve bardağını aldım. O da yanıma alıp kahvesinden içip kurabiyeden yemeye başladı.
"Annene çok büyük saygısızlık yapıyorsun. Anne ne olursa annedir. Kıymetini bilmiyorsun."
Bemi rencide ederek konuşmaya başlamıştı. Bıkmıştım.
"Karışma Elis!."
Kırıldığı çok belliydi. Yanakları da hiç geçmeden kızarmıştı.

Annem gerçekten bir orospuydu. Müdürün oğlu kutay ve bütün okul annemin orospu olduğunu biliyordu. Müdüre bile vermişti. Onu küçükken çok kez görmüştüm. İlk babamla evliyken bir adamla yaparken görmüştüm onu... 6 yaşındaydım... Okuldan yıldız aldım diye çok mutlu olmuştum... Koşa koşa aralık olan kapıdan içeri girdim. Hiç bağırmadan anneme süpriz yapayım dedim. Ama salona girdim... Anlamamıştım ilk ama başka bir adam vardı. Kötü bir şey olduğunu biliyordum. Lanet olsun!
Neredeyse 10 yaşıma kadar onu öyle görmüştüm. Hatırlamak istemiyorum! Bunları her hatırladığımda ağlıyordum! Erkek bir adam ağlamazdı! Ben ise... Küçükken yeteri kadar ağlayamamış bir çocuktum...
Elis gözlerime bakarlen gözlerim dolmuştu. Sadece bir yere odaklanmıştım. Elis'in elini omzuma koymasıyla kendime geldim. Bana dokunduğu her an herşeyi unutuyordum.

Elis'ten...
Sebebini bilmediğim bir hâlde Ilgar'ın gözleri dolmuştu. Sadece bir yere odaklı bakıyordu. Kahvesini bitirmişti. Bense yarıda kalmış halde komidinin üstüne koydum. Elimi Ilgar'ın omzuna koydum. Biraz kendini atmıştı. Bana baktı. Ağlayacak gibiydi. Omzundaki elimi yanağına götürdüm. Pürüzsüz cildini okşadım. Ona dokunduğum her an kendimi güvende hissediyordum...
"Beni öper misin?"
Şaşırmıştım. Daha önce kimseyi öpmemiştim.
"İlk öpücüğün olur?"
Ilgar'ı öpmek... Gerçekten güzel olurdu... Ama... yapamazdım...
"Kendimi iyi hissetmem lazım... Sen... Bana iyi geliyorsun Elis..."
Bana karşı bunu mu hissediyordu?.
"Sana dokunduğum her an kendimi güvende hissediyorum Ilgar..." dediğimde aramızdaki mesafeyi kapattım. Dudaklarımı dudaklarına bastırdım. Ona eşlik etmeye özen gösterdim. Kalbimin ritmi o gece ki gibi ona eşlik ediyordu...

ŞIMARIKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin