~22~

271 21 4
                                    

Medya: Bu bölümde geçen Elis ve Ilgar'ın birlikte uyuma pozisyonu.

Gözlerimi açtığımda her yer karanlıktı. Akşam olmuştu. En son hatırlatığım ise Ilgar'ı öptüğümdü. Neredeyse 5 dakika kadar oturup gitmişti. Ben yalnız kalmak istemiştim. O gittikten sonra olayları Evrim'e anlatıp görüntülü konuşmada kendi çapımızda parti vermiştik. Gözlerimi açtığımda Ilgar'ı öpüşüm aklıma geldi... Utanç vericiydi... Ama nedense her hatırladığımda mutlu oluyordum... Yataktan kalkıp bir yerlere çarpmamaya dikkat ederek lambayı yaktım. Işık odaya yayılınca gözlerim acımıştı. Gözlerimi ellerimle karıştırdım. Bir süre sonra acı gitmişti. Yatağı düzeltip komidinin üstünde duran tabak ve bardakları mutfağa götürdüm. Onları yıkadıktan sonra kurulayıp yerlerine koydum. Buzdolabından çikolatalı sütümü çıkarıp bardağa döktüm. Bardağı alıp sandalyeye oturdum. Telefonumu tezgahın üstünden alıp yerime geçtim. Telefonumun kilidini açtığımda mesaj bildirisi olduğunu farkettim.
Mesaj kısmına girip mesajın kimden olduğuna baktım... Selin'dendi...

Neredesin sen? Saat kaç oldu biliyor musun? Ilgar gelince seni alacağız...

Selin'e hiç geçmeden cevabı vermeye karar verdim. Ama öncelikle mesajın saat kaçta geldiğine baktım... Yarım saat önce atmıştı. Saat şimdi ise 20:47'ydi.

Yeni uyandığım için daha yeni gördüm mesajını. Ne zaman gelirsiniz?

Mesajı göndere basıp bitmiş olan süt bardağımı güzelce yıkayıp yerine koydum. Odama gidip pembe bir tayt ve üstüme beyaz kalın bir kazak giydim. Minik taşıma çantama bir deodorant, el kremimi ve birkaç kıyafet ve pijama koydum. Telefonumdan gelen bildirim sesiyle tuş kilidini açtım.

Ben annemlerde kalacağım Ilgar 5 dakika içinde seni almaya gelir. Maalesef bu akşam Zümra Annem ve Ilgar'la kalacaksın.

Daha kötü olamazdı. Sinir...Mesajı cevaplamadım. Yatağa oturup düşünmeye başladım. Bugün okuldan kaçmıştım. Nermiş duysa kızabilirdi. Ama annem üzülürdü. Annem demişken... Annemle konuşmuyordum. Telefonun kilidini açıp babamın numarasını tuşlayıp aramaya başladım. Hiç geçmeden telefon açıldı.
"Alo kızım."
"Baba aşk olsun beni hiç aramıyorsun."
"Kusura bakma kızım. İş güç işte."
"Tamam babacım. Allah kolaylık versin... Annem ne yapıyor durumu nasıl?"
"Düne göre daha i..."
Arkadan babamı adıyla uyaran bir ses belirdi ve babam sustu.
"Dün ne olmuştu baba?!"
"Hiçbir şey..."
"Baba! Biliyorum... Anladım!"
"Ah... Peki... Dün annen biraz fenalaşmıştı."
Sertçe yutkundum. Boğazım yanmıştı.
"Umarım birazdır... Annem ile konuşabilir miyim?"
Ne olur konuşayım diye içimden dualar ediyordum.
"Tamam kızım veriyorum. Hoşçakal.."
Sevinmiştim ve gözlerim dolmuştu. Biraz hışırtıdan sonra annemin o ferahlatıcı sesini duydum...
"Annemm..."
Sesi çok yorgun çıkmıştı...
"A..a..Anne! Seni çok özledim anne."
Cümleyi tamamladıktan sonra sessiz olmaya özen göstererek göz yaşlarımın akmasına izin vermiştim.
"Nasılsın kuz..."
Annem kelimesini tamamlayamadan öksürmüştü.
"İyiyim anne. Sen nasılsın.?"
"Sesini duydum daha iyi oldum canım... Nasıl gidiyor hayat?"
"İyi anneciğim... Sensiz olmuyor ama ayakta durmaya çalışıyorum.."
Bir öksürük daha...
"Elbet bir gün ayakta durmayı öğrenecektin sana da bu zamanda ayakta durmak nasip olmuş..."
"Anne çok zor... Bana senin gibi destek çıkan biri yok anne... Ben çok yalnızım anne... Seni çok özled..." cümlemi tamamlayamadan hıçkırıklara boğuldum.
"Kendini toparladığında konuşalım kızım... Ayaklarını yere basmayı öğren..." diyen annem telefonu kapattı.
Hâlâ ağlamaya devam ediyordum. Gözyaşlarım ve sümüklerim karışmıştı artık...
Zilin çalmasıyla irkildim. Gözyaşlarımı durdurmaya çalışıp kapıya yöneldim. Kapıyı açınca karşımda ki kişinin şişmiş olan gözlerimle belirlemeye çalıştım. Ilgar'ı görünce gözlerimi sildim, burnumu çektim.
"Neden ağladın?"
"Annemi özledim..." dedim sessiz ve sakin olmaya özen göstererek...
Zorla durdurmuş olduğum gözyaşlarım yeniden akmaya başladığında kendimi tutamayıp Ilgar'a sarıldım. Omzumlarımdan tutup beni kendinden uzaklaştırdı, eğilip suratıma baktı.
"Neden ben sana sarılınca izin vermiyorsun?! Sen bana rahatça sarılabiliyorsun!" Diye bağırdığımda hâlâ ağlıyordum.
Bir elinle suratıma düşmüş olan saçımı geriye attı. Dikkatli bir şekilde gözlerime bakıyordu.
"Neden cevap vermiyorsun?!"
Ellerini sertçe üstümden çekip odama çantamı almak için sert adımlarla yürümeye başladım.
"Güçsüzün tekisin!"
Arkamdan bu şekilde bağırıp homurdanarak adımlarımı hızlandırarak odama daldım. Çantamı alıp kapıya doğru yürüdüm. Kapının kenarına yaslanmış Ilgar'ı umursamadan ayakkabılarımı giydim. Ayakkabılarımı giydikten sonra doğrulup çantamı aldım, kapıyı kapatıp kilitledim. Arabaya doğru yürümeye başladım. Arkamdan Ilgar'ın ayak seslerini duyabiliyordum. Elimdeki peçete ile göz yaşlarımı siliyordum.
Arabaya bindiğimizde Ilgar'ın suratına bile bakmadım ama henüz arabayı çalıştırmamıştı. Kafamı çevirip bana bakan Ilgar'a baktım.
"Ne bakıyorsun! Çalıştırsana arabayı!"
"Şşt... Sakinleş..."
"Sakinleş dimi... Kızdır ve sakinleştir...!"
Kendi kendime sakinleş lafını tekrarladım. Elimle kafama vurmaya başladım. Olgun ergen...
"Sakinleş hadi sakinleş!"
Ellerimi aniden Ilgar tuttu.
"Dur! Kendine zarar verme. İşe yaramaz!"
Sağ elimi tutup sol elimi bacağımın üstüne bıraktı. Terlemiş olan avucumun içini öptü. Gözlerini elimden çekip yine bana baktı.
"Bugün ev boş..." dediğinde o sık kullandığı sırıtışı yüzüne koydu. Elimi hızlıca çekip önüme döndüm. O da arabayı çalıştırdı...

Ilgar'dan...
Bu gece Elis ile ben aynı evde kalacaktık. Annem iş görüşmesine üvey babamla gitmişti. Selin de öz annesinle kalacaktı. Annem birisine verirken üvey babam daha erken gelebilirdi. Elis ile gece için aklımda hiçbir fikir yoktu. Onu pembe iç çamaşırlarıyla görmek gibi...

Araba boyunca hiç konuşmadık. Ama bir süre sonra meraklı Elis sessizliği bozdu.
"Sen 17 yaşındasın dimi?"
"Evet..."
"Ama senin ehliyetin yok."
"Evet yok."
"Ya polisler seni yakalarsa."
Arabanın içinde kahkaha attım.
"Evet beni yakalarlar. Yapamazlar..."
"E... Neden? Sen diğer insanlardan farklımısın ki?"
Daha ne kadar soracaktı bu...
"Evet farklıyım."
"O zaman insan değilsin."
"Evet değilim... Ne alaka Elis? Çok saçma konuşuyorsun bazen."
Bir sözümle yine onu kırmıştım. Bana karşılık vermemişti. Ardından yine araba sessizliğe büründü.

Eve vardığımızda ilk Elis arabadan indi. Bense arabayı garaja park ettim. Kapının önünde bekleyen Elis'i görünce gülümsedim.
"Aç mısın?"
Gözlerini devirerek önüne döndü. Başını yere eğdi. Kapıya vardığımda bir adım uzaklaştı. Kapının kilidini açıp içeri girdiğimde lambaları yaktım.
"Ben nerede yatacağım?"
Kafamı çevirip burnu kızarmış olan Elis'e baktım.
"Benimle gel."
Elimi Elis'in beline koydum. Ama huzursuzca kıpırdanıp elimi çekti.
"Bana dokunma! Evdeyiz nasıl kaybolayım?"
Kalbini kırmıştım. Çok çabuk kırılıyordu ve... çok güçsüzdü..
Birbirimize temas etmeden onun için ayrılan odaya geldik. Odanın içi sıradandı. Beyaz ve kırmızı rengi çoğunluktu. Burası misafir yatak odamızdı. Bir adet iki kişilik yatak, bir tane minik dolap, bir tane de güzellik masasımsı şey vardı. Odaya bağlı bir ebeveyn banyosu vardı.
Elis çantasını minik giysi dolabının kenarına koydu. Bira etrafı incelediğinde bana döndü.
"Ne bakıyorsun çıksana dışarı. Üstümü değişeceğim."
Ellerimi teslim olur gibi yapıp onayladım. Kapıyı kapatıp kendi odama gittim.
En son dağılttığım gibi duruyordu. Odamın düzeltilmesini sevmiyordum. Ama pis kıyafetleri hizmetçilere veriyor yıkıyorlardı. Üstümde ki kıyafetimi çıkardım. Çıkardığım gibi dolabın içine attım. Yatağımın üstünde katlanmış kıyafetlerimin içinden altıma giyecek bir şey aradım. Sarı uzun paçalı ince pamuklu eşofman altı buldum. Genelde yatarken giyiyordum bunu. Onu alıp dolabımın içinden havlu aldım. Banyoya girip soğuk bir duş aldım. Havluyu belime sarıp duşakabinden çıktım. Kurutma makinesiyle 2 dakika içinde saçlarımı kuruttum. Odama girdiğimde telefonumdan gelen bildirim sesine yöneldim. Telefonu elime aldım.

Kimden: Şımarık Cadı
Baklavaların güzelmiş.

Sonra 2. Gelen mesaja tıkladım.

Kimden: Şımarık Cadı
-korkuyorum

Gizliden benle yatmak istediği belliydi... Kendimce kahkaha attım. İç çamaşırımı giyip onun üstüne banyoya girmeden önce belirlemiş olduğum eşofman altımı giydim. Odamdan çıkıp Elis'in odasına yöneldim. Kapıyı açtığımda Elis'i boy aynasının karşısında üstünde sadece pembe pijama altı vardı. Geri kalan üstündeki ise sadece pembe sütyeniydi...
Kafasını aniden çevirip bana baktı ve kulağımı delecek şekilde çığlık attı.
"Çık odadan! Çıksana! Terbiyesiz."
Dediklerini aldırmayıp içeri girdim. Kapıyı kilitledim aslında eve kimse olmadığı için gerek yoktu. Her ihtimale karşı...
"Ya ne yapıyorsun! Çık!"
Elinle vücudunu gizlemeye çalışırken daha güzel gözüküyordu.
"Vücut kıvrımların güzelmiş." Dediğimde yüzüme bir gülüş koydum. Elis ise kıpkırmızı olmuştu. Koşarak çantasının ğstünde duran pijamasını üstüne geçirdi.
"Sapık!"
"Korkuyorum demiştin. Geldim işte."
"Gel dedim mi ki sana?!"
Gözlerinden belli oluyordu yalan söylediği.
"Demedin ama bunu belirtiyorsun."
"Ooofff! Evet doğru pes ediyorum... Ama bu kadar erken geleceğini bilmiyordum"
"Belli olmaz. Mesajını da unutmadım. Ben sana baklavlarımı gösteriyorum sende bana vücut kıvrımlarını göster." Dediğimde yüzümdeki gülüş daha da büyüdü.
"Iy! Asla." Gözleri belimden yukarısını süzüyordu.
"Tamam. Ben burada yatıyorum."
"Ne! Ha..hayır!"
Ayaklanmıştım ve yatağın içine girmek üzereydim.
"Ilgar çık yataktan.!"
"Bir gece Elis. Korkmuyor musun hem?"
Yatağın içine yerleşmiştim oturur vaziyette Elis'e bakıyordum.
"Evet korkuyordum ama... Şey... Offf..."
"Pes et artık... Yanıma gel..."
Elis homurdanarak yatağın içine girdi. Arkasını bana döndü. Dikkatimi çeken o değildi de. Bir ayağını dışarı çıkarmıştı.
Bende yatağın içinde iyice yerleşip oturur vaziyetimi kaybettim. Elis'e doğru dönüp elimi karnının üstüne koydum. Arkası hâlâ bana dönüktü. Kokusu ise... Büyüleyiciydi...
"Bana sarılma, bırak beni!"
Elis kaçmaya çalışsada onu iyice kendime çektim. Artık birbirimize kenetlenmiş haldeydik...
"Şşş... Sessiz ol..."
Elis uzunca nefesini dışarı verdi. Kendini kasmayı bırakıp kendini serbest bıraktı. Onun kokusu bemim için bir panzehirdi...

ŞIMARIKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin