Multicikler; engin ve nazlı💕
Yazardan;
Hayat zordur, çok klasik çok basit gelen bir cümle. Kime kolay ki?
Bedel ödemekte zordur. Tabi ödeyebilene, bazen ödeyemeden ölüm buluyor insanı dayanamıyor ödeyeceği bedele peki dayanırmı faruk?
Ambulansın içi tiz çığlıklarla dolu, hande ne kendi sesini ne de başka birşeyi duyuyordu. Duyduğu tek şey kafasını yasladığı faruğun kalp ritimleri. Daha doğrusu yavaş ve az gelen kalp ritimleri.. İçinde kopan kıyametler öyle büyüktü ki dayanırmı bilmiyordu. Sağlık personelleri elinden geleni yapsa da handeye yetmiyordu, nolur bişey yapın deyip duruyordu.
..
Hastaneye gelen ambulanstan hızla çıkarıldı faruk. Hande sedyesinin başında koşuyor faruğun elini öpüyor, kokluyordu.
"Bak yetişdik koca adam yine açacaksın dimi gözlerini? Bırakmayacaksın beni! Bırakırsan nasıl inanırım sana? "
Öyle acıydı ki görevliler yine aynı şeyi yaşıyordu. Bu duruma bir günde kaç defa şahit oluyorlardı. Zordu onların işide insanların gözlerindeki acıyı onlardan beklentisini görmek. Ellerinden geleni yapıyorlardı elbet fakat mevla izin bermezse neye yarardı onlaın çabası. Herşey kader değilmiydi zaten?
..
Yeliz hanım aldığı haberle yıkılmıştı. Tek dayanağı kayıp gidiyormuydu elinden?
Ne yapardı o faruk olmazsa evlat acısı öyle bir oturdu ki! Anaydı o dile kolay. Besle büyüt herşeyden sakın iki kurşuna gitsin. Rabbine dua ediyordu şimdi enginin sürdüğü arabada.
Engin önde arabayı sürüyor nazlı yanında tepkisiz yola bakıyor. Semra hanım da yeliz hanıma destek amaçlı arkada oturuyordu. Nasıl bir sıraydı bu önce nazlı sonra faruk? İki evladıda sürünüyordu hastanelerde. Nazlı gibi faruğu da kurtulsun istiyordu kadıncağız. Gözlerinden damla damla süzülen yaşları yakın dostu hatta ahretliği semra hanım siliyordu. O da ağlıyor bir yandan teselli etmeye çalışıyordu. Nazlı hiçbirşey hissedemiyordu şuan şaşkınlık vardı üstünde. Saçma değil normal. Sevemedi ki o abisini. Sevdirmemişti çünkü kendini. Uzaklaştırmıştı nazlıyı kendinden. Sevemediği insana nasıl ağlasındı kız. Engin onu anlıyordu. Biliyordu ki zümrüt gözlüsünü hep yanlız koydular abisi bıraktı onu sevgisiz. Şimdi ne denirdi ki?
..
Hastane koridorunda hızla koşan yeliz hanımın gözleri handeyi bulunca koştu,
"Kızıım nerde oğluuum nerdeee!"
Çığlığı acıydı her ana gibi. Hande için çok mu kolaydı sanki.
"A-cile aldılar."
Herkes umutsuzca kafa sallayıp hastane sandalyelerine oturdu. Yeliz hanım sürekli ağlıyor umutsuzluğa kapılıyordu. Semra hanım ona destek olmak için elinden geleni yapsa da oda çok kötü oluyordu. Engin nazlının yanına oturmuş ona sarılıyordu. Sıkıca son destek. Şuan ihtiyacı vardı nazlının buna.
Faruğun babası davut beyin gür sesi yanlılandı kordidorda,
"Oğlum!! Ne oldu ona?!"
Hem öfkeli hem kahrolmuştu. Sonuçta o da babaydı üstelik oğlunu herşeyden çok seven bir baba. Nazlı merak etmişti o da acildeyken babası böyle olmuşmuydu?
Düşündü, düşündü..,
Ah kimi kandırıyordu ki? Tabi ki de hayır. Yine burkuldu yüreği. yine değersizlik bastı engin bunu hissetmişcesine daha sıkı sarılıp saçlarına bir öpücük kondurdu.
Ne hande ne de yeliz hanım açıklayacak durumdaydı. Kimse birşey demeyince davut bey çıldırıyordu,
"Biri cevap versin nasıl oldu bu?"
Hande içindeki suçlulukla ölüyordu. O ablara dair bildiği tek şey faruk eğer oraya gelmeseydi olmayacaktı bunlar. Oraya gelmesinin sebebi de kendisiydi.
"B-benimleydi b-bi anda üstüme yığıldı biri onu v-vurdu ."
Hande bu kadarını bile zor toplamıştı. Tekrar sicim sicim yaş buluştu yanaklarıyla oradan da gerdanıyla. Davut bey daha da sinirlendi handenin üstüne yürümeye başladı. Nazlı görmüştü ekbet bunları. O da biliyordu babası oğlu için dünyayı yakardı. Enginin kolarından hızla çıkıp handenin önüne geçti. Babasına güvenmiyordu nazlı. Suçsuz yere birşey yaparsa kıza olmazdı. Vicdanen yıkılırdı. Şuan şimdi unutmuştu handeyle yaşananları. Bir dostluk bir kardeşlik yeniden filizlenivermişti.
"Baba sakın! Sakın, kızım üstüne gelme! O da şokta. Neyin nasıl olduğunu bilmiyor bile. Ne bu sinirin! Acını yerinde yaşa annem gibi. Başkalarına saldırma."
Haksız sayılmazdı nazlı. Davut beyde daha da şimşekler çaktı.
"O yüzden mi ağlıyor herkesden çok suçlu olmadığı için mi?"
Bu soruyla herkes handeye dönerken, nazlı dönüp bakmadı. İçinde gram olsun şüphe yoktu. Hande ve adam öldürmek suçu olmak! Kendi yaparı da o yapmazdı.
"Belkide senden çok seviyordur abimi! Senin gibi tek yatırımım demiyordur. Kalbini vermiştir abime. Yanıyordur yüreği, ölüyodur kimse görmezken olamaz mı!!"
Sesi son derece yüksek çıkan nazlının yanağına inen tokat durdurdu herşeyi. Yüzü soluna savrulan nazlı kapadı gözlerini. Henüz dolmayan gözlerini engin ile buluşturdu. Engin şimdi çıkmıştı şirazeden. Büyük falan tanımayacaktı. Yumruklarını sıkıp davut beyin yanına gitti.
"O tokatın hesabı ağır olacak!"
Davut bey inanamıyordu neredeydi o efendi engin! Şu olanlara bak onun oğlu ölümle cebelleşiyordu.
"Yerini bil evlat işime kar-
Bu sefer davut beye inen şey sağlam bir yumruktu. E kolay değil bitmiş bir adamdı artık engine mi karşı koyacaktı. Sendeleyen davut beye bir yumruk daha indirdi. Şuan gelecekteki babasına vuruyor olduğu umurunda değildi. Zümrüt gözlüsüne vuran bu şerefsiz değilmiydi? Babası olduğuna dua etsin yoksa yaşatmazdı bile. Bir kaç yumruk yediğine şükretsindi. Dibine eğilip yakasını tuttu.
"Dua et babasın ve acın var.. Yoksa o ellerini kırardım. Kim olduğun umurumda değil. Nazlıya beş metreden fazla hiç bir bok için yaklaşmayacaksın. Öldürürüm seni.! Şurada kimseyi tanımam gözü yaşlı karını bile tanımam. Kendi anamı bile tanımam! Sıçarım ağzına hayatına. Kendinle yetinmezsen eğer iyileşince oğlunun hayatına sıçarım. Bu kızdan aldıklarınızın hesabı olacak!"
Şimdi konuşulacak şey olmasada üst seviye haklı cümlelerdi bunlar. Nazlı bir iki damlayı düşürdü gözünden. Biliyordu babasını öldüreceğini. Düşündü en azından engin değer veriyordu. En çokta onun ki yetiyordu. Gözlerini elinin tersiyle silip handeye döndü.
"Hande hadi otur biraz."
Hande cevaplamadı. Nasıl cevaplasındı. Sessizce acil kapısının önüne oturdu. Sanki burada bekleyince faruk hissedecekti. Hande böyle düşünüyordu. Madem içeri almıyorlar ona en yakın nereyse orada dururdu.
Nazlı anladı onu. Zor olmalıydı. Elleriyle yüzünü ovaladı. Bedenine sarılan sıcacık kollarla da gevşedi. Gevşedikçe ağlayası geldi. Enginin beyaz gömleğini sıkıca tuttu. Yüzünü göğsüne gömdü. Ağlamaya ihtiyacı vardı. Sessizce inen gözyaşlarıyla ıslattı genç adamın gömleğini. Daha da sıkı tutundu o beyaz gömleğe. Daha da sakladı yüzünü oraya. İçi gidiyordu enginin o ağladıkça. Sinirden her yeri yakası vardı.
"Engin... Beni bırakma, yalvarırım. B-ben kimsesiz gibiyim. Gitme benden asla ne olur.."
Korkmuştu kız. Ya o da giderse kendisinden nefret eden bu insanlarla mı yaşayacaktı.
Engin de sinirine şaşkınlık ekledi. Ne gitmesiydi.? Öl dese ölürdü ama gitmezdi ki engin. Genç adam bir elini kızın belinden çekip saçlarına götürdü. Hem okşadı hem öptü saçlarından. Kulağına fısıldadı.
"Öl de öleyim ama git dersen gidemem. Ben hep senin yanında olacağım. Herşey bitecek, herkes gidecek ben yine seninleyim. Aklının ucundan dahi geçirme! Benim kalbim düğümlenmiş nazlı nasıl giderim.?"
Yeterdi bir kız için bunlar, çok şey istememişti nazlı zaten. Bir çift güzel söz bir çift gülen göz. Çok görmüştü babası, abisi.. Şimdi engin sunuyordu o çok görülenleri üstelik fazlasıyla. Nazlının beklediğinin de fazlası sunuyordu. Napsındı nazlı şimdi bu adamı. Küçücük kalbine hapsedip zincirlesemiydi oraya?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BÖĞÜRTLEN REÇELİ ~ aşkın sıfatı~
RomanceEngin ve Nazlı olabilecek şey değil! Ama oluyor. Sonuçta anneler birlikse ve bu birlik 45 yıldır taht sürüyorsa.? 13 yaşından sonra birbirini görmemiş iki çatlak. 13 yıl sonra görürse o gözler birbirlerini ne olur? Nefretin içide aşk büyür. ~~~ ...