Yazardan;
Hayat o kadar kolay o kadar da basit değilken, kalp kırmanın da bir bedeli olsa gerek. Kimileri yaşayarak öder kimileri yokluğuyla öder o bedeli.
Nazlı iki gündür mehtapla delirmiş gibiydi. Hande hollandaya yerleşmiş ve yeni aramıştı onları. Olanları anlatmış da olsa, karışmayın demişti. Anlatmayın ona hiç birşeyi demişti. Genç kız korkuyordu artık. Nazlı ve mehtap öğrendiği için engin ve erdem de öğrenmişti dolayısıyla. Çift olarak sıkıntıya düşselerde yapacak birşey olmadığını düşünüyordu erkekler. Nazlı ise dayanamıyordu. Biri ağabeyi biri kardeşim dediği kız. Aslında ağabeyine kızıyordu. Onun yaptığına ne denirdi bilmiyordu. Kendiside zor şeyler yaşamıştı ve hande hep yanındaydı. Şimdide o handenin yanında olmalıydı. Genç kız zaten kendince bir karar vermişti, kendilerinden ayrılması nazlıyı üzse de bu ona iyi gelecekse susarım diyordu içinden. Mehtapta öyle.
Handenin ise şu an düzeni oturmuştu. Hollandaya gideli bir hafta oluyordu. Farukla yıkılalı ise tam üç hafta..
Genç kız bir otele yerleşmiş işten eve, evden işe gidiyordu. Arada bir otelinin karşısındaki ördeklerle dolu olan bir göl ve parktan oluşan alana gidiyor, bir yandan oranın meşhur ekmeğini yiyor bir yandan da ördeklere yem atıp onlarla konuşuyordu. Çoğu zaman kendisine delirdin iyice desede, bazen bir insandan daha da iyi gelebiliyordu hayvancağızlar.
Hiç değilse can yakmıyorlardı..Farukun ise onun gittiğinden ve dahi olanlardan haberi yoktu. Tek sandığı handenin evine kapandığı ve acı çektiğiydi. İçinden çeksin diyordu. Benimle bu şekilde evlenmeye çalışması aşağılayıcı ezici birşey. Arkamdan iş çevirmesi hele de.. diye düşünüyordu genç adam. Bilmiyordu ki hande onun ailesine bu konuyu hiç açmamıştı ve faruk açana kadar sabırla beklemekte kararlıydı. Hastalığının çaresi ilacı diye faruku da görmüyordu. Tedavi ve ilaç deneyecekti gerisi yaratan allahtandı. Hande bunları düşünüp karar vermişken farukun yaptığı bu yüzden yıkmıştı onu.
Nazlı herşeyi bilirken yutmayı kabullenemiyordu.
Belini tutaraktan kalktı. Oğlu oldukça zorluyordu. Bazen nasıl ağır bir bebeğim var diye düşünüyordu.
Kıvanç geçenlerde geldiğinde oyuncağını burada unutmuştu. Küçük kıvanç adı gibi ailenin mutluluk kaynağıydı. Nazlı biliyordu ki kendi oğlu bu kadar sevilmeyecekti. Ama o dolduracaktı herşeyi. Oğlunu ezdirmeyecek, sevgi yoksunluğu hissettirmeyecekti.Engin de buna çabalıyordu. Çocuğu büyüdüğünde şirkette kıvanç için gösterilen önemi gördükçe kızsın üzülsün istemiyordu. Kendi hisselerini ayırtmıştı genç adam. Bundan babasının ve abisinin haberi olmasada yasal yollardan kendine ait olan kısımı ayırmıştı. Geriye kalan kısım babasının ve abisinin ortaktı. Engin ise sadece kendisiyleydi. Enginin hisseleri rahmetli dedesinin ona verdikleriydi. Babasınınkilerin çoğu ise ekreme aitti.
Ekrem ve babası şuan hisseler ortak diye düşünüyorlardı. Ancak hisselerin büyük bölümü enginin üzerineydi ve engin bunu yok sayacak bir adam değildi. Hisselerini tamamen ayırmıştı. İleride ortaya çıkacaktı. Ve bir kere de olsa o kazanacaktı. O ve onun nesli kazanacaktı. Son çalışmaları da bu günlerde bitiyordu zaten. Artık kendini çok yormayıp nazlıya ve evladına adamak istiyordu. Bunu düşününce gülümsedi genç adam.Nazlı çalan telefonuyla irkilip salona ilerledi.
Annem arıyor...
"Efendim anne"
"Kızım, nasılsın annem?"
Genç kadın gülümsedi. Nasıl olabilirdi. Tabi annesinin abisi ile ilgili olanlardan haberi yoktu.
"İyi anne yuvarlanıp gidiyorum, gerçek anlamda yuvarlağım"
Karşıdan kahkahalarla gülen kadın mutlu olmuştu.
"O zaman akşam yemeğine bize gelin yuvarlana yuvarlana. Baban da engini aradı ailecek yemek yiyelim"
"Tamam anne, görüşürüz"
Genç kadın gülümseyip kapattı telefonu. Ardından engini aradı
Böğürtlenim aranıyor...
" söyle güzel gözlüm"
Karşıdan gelen merhametli ses içini gıdıkladı
"Annem aradı akşam yemeği için gelin diyor"
"Biliyorum güzelim, babam da beni aradı. Gidelim eğer sen iyiysen"
Genç kadın derin nefes alıp oturdu. İyiydi galiba.
"İyiyim böğürtlenim gidelim"
"Tamam o zaman, erken gelirim. İki saate evde olurum giyinir gideriz. Sen dikkatli ol öpüyorum dudaklarından"
Nazlı artık utanmıyordu. Kıkırdayıp kapattı telefonu. Şükür ediyordu kadın. En azından aile içinde huzurları hiç bozulmamıştı.
...
Engin'den;
Evin kapısını çaldım. Bir yandan da kronometremi tuttum. Bir dakika otuz iki saniye, otuz üç saniye, otuz dört saniye,
Açılan kapıyla gülümsedim. Aferin be erken açmamıştı.
Hızla girip ayakkabılarımı çıkardım. Dudaklarıma doğru yönelen kadını belinden tutup kendime kenetledim. Kocaman göbeğinin izin verdiğince sarılıp dudaklarını öptüm. Dudakları böğürtlen tadındaydı. Her öptüğümde ayrı bir haz, ayrı bir mutluluk veriyordu. Bu kadın nasıl yapıyordu bunu bana? Aşktı galiba bunu hissettiren. Hiç bıkmadan usanmadan.
"Sen hazırsın galiba"
Nefes nefese alnımı alnına dayayıp konuştuğumda gülümseyip kafasını salladı. Canımı verirdim ben bu kadın için. Bir gülüşü bile huzur dolduruyordu şu eve. O olmasa kendi yalnızlığımda yok olacaktım galiba.
...
Yazardan;
Hazırlanan çift yola koyulmuşlardı yeliz hanımın evine doğru. Kapıda sevgiyle karşılanan çift mutlu olmuşlardı, uzun zaman sonra iyi gelmişti gerçekten onlara.
"Hoşgeldiniz yavrularım"
Nazlı annesinin sıcak hallerine güldü bir zamanlar nasıllardı şimdi nasıllardı..
"Hoşbulduk anne, abim nerede"
Beraber salona geçerlerken yeliz hanım gülüp salonu göstermişti. Salona bakan genç kadın küçük koltukta ciddi ciddi duran ağabeyini görünce göz devirdi. İçinden oh olsun diyordu, amma velakin üzülüyordu da. Engin ise sessiz hareketsiz karısını izliyordu. Onun üzülmesinden korkuyordu başka da bir derdi yoktu aslen ama belli etmiyordu.
Herkes oturup sohbet başlayınca dış kapı anahtarla açıldı. Nazlı salona giren babasını görünce hafifçe tebessüm edip gidip elini öptü. Enginde onun ardından öpüp selamlaştı.
"Oturun gençler şöyle, nasılsınız bakalım?"
Engin devr alıp
"İyiyiz baba, yuvarlanıp gidiyoruz, gerçi nazlı daha çok yuvarlanıyor diyebiliriz ama sizi sormalı? "
Engin sırıtırken dedikleriyle nazlı dirsek atıp homurdandı. Onların bu haline diğerleri gülerken faruk sadece izliyordu. Biraz gıpta ederekten. Özenerekten.
"Bizde iyiyiz evlat şükür, yuvarlanın gidin bakalım. Torunumuz sağlıcakla doğsun da, gerisi teferruattır"
Nazlı babasından bu cümleleri de duyacağına yıllar önce söyleseler inanmaz, bir yerleriyle gülerdi genç kadın.
"Haydi sofraya"
Yeliz hanımın davetiyle sofraya oturmaya başladılar.
"Nazlı annem, mutfakta salatalar var onları getirsene"
Nazlı onaylayıp giderken enginde peşinden gidip yardım etti
Salona dönüp salata tabaklarını beraber masaya yerleştirilerken şaşırmış bakıyordu hepsi.
Yeliz hanım attı ilk önce yersiz şaşkınlığını üstünden
"Oğlum sen otur nazlı yapardı?"
Engin de şaşırıp yeliz hanıma bakıp tebessüm etti
"Niye anne bu onun görevi değilki, kadın yapacaksa erkek de yapacak, elim ayağım tutuyor allaha şükür."
Yeliz hanım bir yanden tebrik ederken bir yandan şaşırmıştı. Sessizce masaya oturup yemeklerini yemeye başladılar. Oysa ki herkes aynı düşünse daha yaşanılası olmaz mıydı dünya? Saygı cinsiyet gözetmezdi. İnsanlığın karakterinde olmalıydı.
Nazlı dayanamadı
"Ağabey, handeden haber alamadık biz en son bir bilgin vardır senin?"
Annesinin ve babasının olanlardan haberleri yoktu. Nazlı da bunu anlayıp bile bile sormuştu zaten. Faruk sıkıştığını hissetse de, hala haklı olduğunu düşündüğü olay karşısında eğilip bükülmek istemiyordu. Gerçekleri araştırmak yerine sinirle doluydu, aynı zamanda derin mi derin özlem...
"Bilmiyorum ben birşey!"
Yeliz hanım şaşkınlık içinde bakarken kocası da öyleydi.
"O ne demek oğlum?!"
Babasının kızgın ve şaşkın sorusuna cevap vermeyi reddedip yemeğini yemeye devam etti faruk.
"Faruk, çocuğum handeye birşey mi oldu da haberimiz yok nasıl bilmiyorsun sen?"
Faruk diyecek söz bulamadı. Bir aydır habersizdi handeden. Şu an için haber almaya cesareti yoktu. Eğer nazlının da haberi yoksa evine kapanmıştır kesin diye düşünüyordu. Bilmiyordu ki tek biletle gurbet ellere gittiğini. Üstelik dönüş bileti olmadan..
Engin gergin ortamın nazlıya dokunmasından aklı çıkıyordu. Araya girme ihtiyacı hissetti
"Anne birşey yoktur diye düşünüyorum, belki kendi aralarında tartışmışlardır, haliyle de uzak kalmışlardır. Olur böyle şeyler"
Nazlı engine karışma bi annem de öğrensin dercesine bakıyordu.
Yeliz hanım çaresiz kabullenip sustu. O bir anneydi ve enginin dediklerinden çok daha fazlası olduğunu biliyordu. Sadece sükunete bürünecekti bir süre.
...
Nazlı ve engin vedalaşıp evden çıkıyorlardı. Faruk kapıya yaslanmış gidişlerine bakıyordu. İçi daralıyordu.
" anne bende nazlılarla çıkayım dolaşacağım biraz"
Karşıdan onay gelmeden evden çıkıp kapıyı kapattı. Nazlı ve engin el ele arabalarına giderken farukta yanlarında sessizce yürüyordu.
"Ağabey bırakalım istersen gideceğin yere"
Enginden gelen teklife faruk olumsuzca baş salladı.
"Sağol kardeşim, yürüyeceğim biraz"
Nazlı öfke doluydu abisine.
Arabanın önüne geldiklerinde faruk gülümseyip el salladı. Uzaklaşmak için adım atmıştı ki nazlının sesiyle durdu.
"Handeden ayrı olmak zor değil mi ağabey?"
Bu soru sorulur mu ? Diyordu faruk. Öyle zordu ki ölesi geliyordu. Haklı da olsa kendince.
Birşey söylemeden kardeşinin yüzüne baktı. Ama sanki.. o yüzde birşeyleri biliyor ifadesi vardı. Hande onunla konuşmuştur kesin diye düşündü.
Sen konuş dinliyorum dedi gözleriyle kardeşine.
Nazlı anlamıştı..
"Vicdan sahibi yetiştirdi annem bizi, seninki köreliyor anlaşılan"
Kardeşi onu niye suçluyordu ki şimdi. Haklı olan oydu. İş çeviren handeydi. Hastalık bahanesiyle kendisiyle evlenmek isteyen handeydi. Ailesini kendisine kışkırtan handeydi. Bunlara niye kızmıyorlardı.!
Yine sustu faruk.
Nazlı boğazı düğüm düğüm olmuş biçimde yaklaştı abisine. Tek elini iki eliyle tutup destek verircesine sıktı. Faruk kardeşini izliyordu.
"Gecikme. Erken varmak, zarar vermez! Ama gecikirsen.. yıkılır. Pişmansan ciğerin sökülsün"
Faruk kafası karışık bir biçimde kalırken nazlı arabaya doğru ilerledi. Enginde hızla binip arabayı çalıştırdı. Yola koyuldular. Faruk esen rüzgarın altında sessiz sakin gecenin soğuğunda kalmıştı öylece.. ne pişmanlığı.? Ne ciğerin sökülmesi?
Aklını yitirecek gibi oluyordu.
Gözünün önüne handesinin sarı saçları geldi. Çok güzel savrulmaz mıydı saçları. Gülünce tüm dişleri gözükür, sesi kısılırdı. Korktuğunda gözleri kısılır elleriyle eteklerini tutardı. Sinirlenince o güzel dudakları düz çizgi halini alır saçlarıyla oynardı. Kendisine bir bakışı vardı hele.. değerli hissetmez miydi o zamanlar faruk? Öyle bakardı ki, sanki dünyada bir ikisi kalırdı. Ya kokusu.. tarif edebilir miydi? Sarılması. Sımsıcak halleri. Farukun herşeyine katlanması. Gözleriyle aşkını anlatması. Faruk bunları bir tek onda bulmuştu. Şimdi ne yapacaktı. Onsuz ne yapacaktı. Her gece aklına giren, uykusuz bırakan tüm bunlar olmadan, yokluklarıyla savaşarak nasıl yaşardı. Kim çare bulacaktı ona! Biliyordu çaresini de gitmek gururunu zedeliyordu ona göre.
Yavaş adımlarla kaldırımın kenarına çöktü. Yokluk başka hiçbirşeye benzemiyordu. Koca adam ağlar mıydı? Ağlıyordu işte. Sokağın ortasında gecenin bilmem kaçı.. bağıra bağıra ağlıyordu faruk şimşek.
"Ne yapacağım ben Hande"
İsmi dudaklarından fısıltı gibi çıkmıştı. Kafasını dayadı binanın duvarına kaçıncı kez vuruşuydu bilmiyordu. O hala ağlamaya devam ederken, yolun kenarından karaca bir kedi miyavlayarak geliyordu. Faruk aldırmadı. Aldıracağı birşey de değildi normalde. Kedi yavaştan ilerlerken arkasından bir kedi daha gelmeye başladı. Bu beyaz bir kedicikti. Faruk istemsiz baktı ikisine. Gözleri şiş, başı ağrır biçimde izledi kedileri. Karaca kedi beyaz kediyi önce patiledi sonra kaldırıma çıkıp uzaklaştı. Bir kenara çöküp kendini yalamaya başladı. Beyaz kedi uzaktan izledi. Ardından karaca kedinin yanına varıp onun sırtını yalamaya başladı. Karaca kedi de onun başını yaladı. Faruk burdan birşey çıkarmam mı gerekiyor diyerekten baktı. Sonra alayla gülüp başını salladı. Ne çıkarsındı. Ayağa kalkıp sarhoş gibi yürümeye çalıştı. Az evvel kafasını vurduğu binanın duvarına tutunarak. Evlerine bir kaç adım kala durdu. Handeyle bu kapıdan da beraber çıkıp yürümüşlerdi...
Beynine çakan soyadı gibi şimşekler. Onu yönlendiriyordu artık! Adımları eve yöneldi. Zile bastı. Annesi açtı ama oğlunun harap hali ile ne olduğunu bilemedi. Faruk sorulan sorulara cevap vermeden odasına gitti. Arabasının anahtarını ve telefonunu alıp çıktı. Aynı hızla arabasına ilerledi.
"Ne acı çekecekmişim! Haklıyım ulan! Haklıysam hakkımı arayacağım! Geleceğim yanına hande! Haklıysam da geleceğim! Kedi gibi geleceğim yanına! Ayrılmakta neymiş lan! Ben acı çekeceğim sen eve kapanacaksın öyle mi! Gör sen nasıl geliyorum yanına!!" Sokağın ortasında bağırıyordu. Kendineydi bu bağırtı. Arabaya binip umarsızca gaza bastı. Kaza yapmaktan korkusu yoktu. Ulaşmak istediği yere bir an önce gitmezse bir aydır zor aldığı nefes bitecek gibi geliyordu genç adama.
..
"Hande! Aç şu kapıyı içerdesin biliyorum!"
Ailesiyle birlikte yaşayan handenin zorda kalacağını bilse de bugün bunu umursamıyordu! Telafisi olurdu.
İçerden tık olmayınca daha da sinirlendi. Kavuşma arzusu daha da arttı. Yumruklarını daha sert vurdu kapıya
"Ulan hande! Nerdesin aç şu kapıyı? Aç bak güzelim konuşalım. Bak ben gireceğim eve!"
Tam tekrar kapıya vuracaktı ki yardımcıları açtı kapıyı.
" Ne oluyor faruk bey?"
"Hande nerde? Söyleyin gelsin ne olur"
Yardımcı, anlamıştı derdini. Genç kızın gözlerindeki acıyla gittiğini dün gibi hatırlıyordu. Demek o acı bu adam yüzündenmiş. Nasıl zorlanmıştı kızcağız. Şeytan söyleme diyordu. Ama söylerse de belki kavuşurlardı. Mutlu bir hayata vesile olurdu.
"Faruk bey hande hanım.."
Faruk ne olduğunu anlamaz biçimde kadının suratına baktı.
"Hande hanım gitti"
Gitti.. bu iki heceli kelime ne kolaydı ağza. Faruk basamaktan bir adım geriledi. Ne demek gitti?
Yutkunarak baktı yardımcı kadına.
"N-ne demek g-gitti?"
Kekeleyen korkmuş suratına kadın acıyla baktı.
"Gitti buralardan, ben de bilmiyorum nereye gitti. Ama.. siz onu bulun faruk bey."
Faruk ellerini saçlarına götürüp çekiştirircesine tuttu. Aklını yitiriyordu. Ne demek gitti?!
Nasıl gider? Gidemezdi? Ya kimse bilmiyorsa nereye gittiğini? Ya dönüşü yoksa?
Titreyen elleriyle cevap bile vermeden arabasına ilerledi.
...
"Güzelim, çileğini getireyim mi?"
Nazlı salonlarında oturmuş film açmaya çalışıyordu. Çilek duyunca gözleri aşkla parladı resmen.
"Getir böğürtleniim"
Engin elinde kahve bardağı ve çilek tabağıyla salona girip sehpayı önlerine çekti. Kahvesini eline alıp çilek tabağını sehpaya koydu. Nazlı da kocasının yanına gidip kolunun altına girdi. Tabağı kucağına alıp filmi başlattı. Engin o kadar huzurlu hissediyordu ki. Nazlı çilek yerken bir yandan da filmi yorumluyordu. Engin karısına baktıkça gülesi geliyordu. Kocaman karnıyla çilek yiyip birde konuşma çabası acayip tatlı gösteriyordu onu. Çileği bitiren nazlı , kocasına daha da sokulup kolunu ona doladı karnı kocasının karın kısmına denk geliyordu. Engin gülüp kahve bardağını bırakıp sıkıca sardı karısını. Saçlarına öpücük kondurdu. Derin derin kokladı. Şükür etmeye başladı bu kadın için, oğlu için.
Alacaklı gibi çalan kapıyla nazlı korkup engine sığındı. Engin sinirle soludu. Kimdi bu pezevenk! Karısını korkutan kimdi! Hemde gecenin bu vakti.Hızla ayağa kalktı.
"Güzelim sen otur ben bakıp geleceğim"
Açtığı kapıda bitik bir adet faruk ve onun kolundan tutan erdem.
"Noluyo lan!"
Enginin Şaşkınlıkla verdiği tepkiye erdem göz devirip kolundan tuttuğu faruğu içeriye götürmeye başladı. Nazlı abisinin yarı baygın halde salona girişini görünce şok oldu
"Ne oluyor ya? Abii"
Yüksek sesine faruk kulak tıkayıp koltuğa attı kendini. Erdem ellerini şakaklarına götürüp ovdu. Nazlıya önünü işaret edip yürümesini söyledi. Faruk boş gözlerle etrafa bakıyordu. Tepkisizdi. Engin kapıyı kapatıp girişte dikiliyordu. Erdem engine ve nazlıya bakıp of çekti
"Kardeş yok mu sizin evde oturup konuşacağımız yer bi kendinizi toparlayın anlatacaklarım var"
Engin kafa sallayıp mutfağı gösterdi. Beraber masaya oturdular.
Nazlı dayanamadı
"Ya abime ne oldu erdem? Daha akşam gördüm böyle değildi?"
"Bundan iki saat önce bizim eve geldi, mehtapa gidelim dedi. Sinirlendim lan bende gecenin bu vakti ne işimiz var mehtapta dedim. Handenin yerini o bilir, nazlıya soramam üzülmesin hamile dedi. Bende ne yaptım ettim vazgeçirdim içmeye gideceğim o zaman dedi. Tutamadım ne yapayım?"
Nazlı şokla dinliyordu. Engin derince oflayıp geriye yaslandı. Herşey karışmıştı.
"Abim nerden biliyor handenin gittiğini?"
"Handenin evine gitmiş gece, yardımcıları sadece gitti demiş, o da yerini öğrenecekmiş"
Nazlı sinirlendi
"Anlamış mı bari hatasını, gerçi kimse açıklama yapmadan anlayamaz ki?"
Erdem kafa salladı
"Hala haklıyım diyor zaten anlamamış"
Engin yumruğunu tutamayıp masaya vurdu.
"Lan ne demek anlamamış anlamadıysa madem ne demeye arıyor? Ağabey demeyip başlayacağım ha!"
"Oğlum bende dedim aynısını. Haklıyım ama onsuz da olmuyor haklıysam da yanımda olacak diyor. Salak harbi salak"
Nazlı sinirden gözlerini kapatmış sabır dileniyordu.
"Ne yapacağız şimdi?"
Erdemin sorusuna nazlı düşündü
"Bi kere hayatta söyleyemeyiz yerini, hatasını anlamadan giderse eğer kızı daha çok kırar iş çıkmaza girer."
"Aynen öyle güzelim ağabeyin bombok edip dönerse şaşmayız"
Engin nazlıya onay vermişti.
"Nazlı o zaman anlatacağız yapacak birşey yok ne kadar engelleyeceğiz faruk ağabeyi?"
Nazlı başını ovdu.
"Kaldırın hadi şu manyağı bende anlatayım"
Enginle erdem kafa sallayıp salona önden ilerlediler.
Erdem dürtüp uyandırdı.
Hala sarhoş kafa olan faruk uyandı, etrafına baktı. Herkes buradaydı işte. Gülümsedi. Sağa sola baktı. Hande yoktu ama. Neden yoktu? Sinirle koltuğa yumruğunu geçirdi.
"Ağabey düz otur bir anlatacaklarım mühim"
Faruk dikkatle kız kardeşine baktı. Sonra onun yanında oturan engine ve erdeme. Hepsi karşı koltukta ona bakıyordu. Biraz dik oturup kollarını önüne bağlayıp dinleme pozisyonu aldı.
"Herkesslerde toplanmış vaaayy be"
Ağzı kayıyordu faruğun. Berbat bi haldeydi.
"Ağabey hande gitti. Tahmin edemeyeceğin kadar uzağa gitti. Ve bunun nedeni sensin"
Faruk bunları biliyordu ne kadar uzaktaydı bunu bilmek istiyordu.
"Ağabey kızı yıktın geçtin. Herşeyi biliyorum ama susmak zorunda kaldım uzun süredir. Madem öğreneceksin bulacağım onu diyorsun iyi dinle.! Hande bize sizin evlenme konunuzu hiç açmadı bile. Bize en ufak baskıda bulunmadı. Annem kendisi handeyi gelin olarak istediği için ve senin hala evlenmekten bahsetmemenden tırsıp sana baskı yaptı hatta handeye de baskı yaptı. Hande ise bilmediğini ve bunu senin bileceğini söyledi. O asla evlilik ile ilgili kimseyle konuşmadı."
Faruk gözlerini kısıp kardeşine baktı. Neler diyordu öyle. Kalbi telaşla atıyordu.
"Arkandan iş çevirmedi abi, senin arkandan hiçbirşey yapmadı. Hastalığını senin onu yıktığın gün öğrendi zaten, sana söyleyip senden sadece destek isteyecekti . Biraz olsun destek, sevgi. O tedavi olmayı kabul etmişti. Bu süreç içinde sana ihtiyacı vardı. Hamile kalmak evlenmek değildi gayesi. Tek gayesi sevgindi. Sen onu da aldın kızın elinden."
Faruğun elleri yanlarına düştü. Sonra dirseklerini dizlerine dayatıp yüzünü ovuşturdu. Lanet ediyordu sinirden kuduran aklına. Doğruydu ya neden meleğini dinlememişti. Yeterli sebep de yokken elinde nasıl bağırıp çağırabilmişti meleğine. Evlilikten mi korkmuştu o yüzden miydi bu aptallığı? Kendine söverken nazlı susmadı
"Sen yıktın kızı abi. Sağlam parça bırakmadın onda. Bir kadın için en ağır şey çocuk sahibi olamama ihtimali. O bu ihtimalle bile başa çıkmaya hazırdı. Sen yanında ol istedi. Nasıl baskı yaptı dersin! Senden sevgi, aşk istemesi mi suç!"
Nazlı kendini tutamayıp ayağa kalktı. Karnını ovalayıp sakinleşmeye çalıştı. Engin gözleriyle sakin ol diyordu zaten. Erdem ve engin nazlı için tetikte bekliyorlardı zaten. Nazlı salonda volta atmaya başladı. Sonra ses tonunu kontrol edemedi yine
"Senin evlilikten korkan korkak hallerine bile sustu. Biz ona ısrarla sorarken o seni savundu! Senin onu artık sevmediğini düşündü! Nasıl anladım biliyor musun? Ben dostumun gözlerinde gördüm her senden bahsettiğimizde hissettiği acıyı! Annem de bende sizi düşündüğümüz için hem sana hem ona ısrar ettik! Biz nerden bilelim senin korkakça kaçacağını! Kendi öfkenden sevdiğin kadını yıkacağını ne bilecektik!!"
Nazlı gece gece bağırıyor kontrol edemiyordu kendini
"Güzelim sakin ol."
Engine bakıp kafa salladı
"Sakin olayım tabi! Ama doğru bi faruk efendi sakin olmasın! Kırsın yıksın! Ne yaptı o kız sana! Haketti mi sence! Yahu kız hem hasta hem sevilmediğiyle baş başa kaldı! Yüreğin dayanır mıydı senin! Şimdi ayağına gittiğin zaman ne diyeceksin! Ben nazlıdan duydum! Ancak inandım! Çünkü ben kansızın tekiyim!! Öyle mi!"
Faruk yıkılmışlığı ilk kez tadıyordu. Taşıyamıyordu. Neden bu kadar şerefsiz olmuştu ki.. sevdiği kadın anne olamama ihtimaliyle baş başayken nasıl acımasız olmuştu. Ses etmeden yalpalayarak ayağa kalktı. Erdem koluna girmek için adım atmıştı ki
"Bırak, ben yaparım."
Sesizce çıkıp gitmek istiyordu. Bir bok haketmiyordu kendince.
Nazlı sinirlenip son ses bağırdı arkasından
"Nereye gittiğini sormayacak mısın be abi?!"
Faruk dönüp burukça gülümsedi
"Sence hakediyor muyum?"
Nazlı sustu. Onun susması da bir cevaptı. Sessiz sedasız ilerledi evden dışarı çıktı. Nazlıyı engin tutup oturtmuştu amma velakin yapmak istediği birşey vardı. Erdeme nazlıyı işaret edip hızla evden çıktı. Tahmin ettiği gibi faruk çok ilerlememişti, peşinden hızlandı
"Ağabey!"
Nefes nefese durdu, farukta durup ona baktı.
Konuşmadan sordu,hareketleriyle mimikleriyle.
"Hollandaya gitti"
Cebinden telefonunu çıkarıp not bölümünden gerekli şeylere bakıp farukun telefonuna mesaj attı.
"Telefonuna gelen mesaj bir şans abi, hak edip haketmediğine bırakda hande karar versin. Sen dirayetli ol ve git. Gittiğin yerde de kararlı ol."
Faruk yüreği güzel bu adama baktı. Kimse yapmazdı bunu ona. Dönüp daha iyi baktı enginin suratına
"Niye yapıyorsun koçum bunu?"
Engin tebessüm etti
"Ben eğer hak etmeme baksaydım nazlıyı çoktan kaybetmiştim. Herkes hak etmem diyerek uzaklaşıyor mu sanıyorsun ağabey? Öyle olsa ilk benim basıp gitmem gerek, zerre haketmiyorum çünkü karımı."
Faruk samimiyetle kafasını sallayıp omzuna vurdu enginin. Bu bir çeşit teşekkürdü.
...
Handeden;
Buralarda hava hep soğuktu işte. Türkiyemin havası gibi değildi. Evet belki buranın insanına güzel geliyordu ama ben alışamamıştım bir türlü. Biraz güneş, ılık hava istiyordum. Ya da istediğim sıcak duygulardı, ılık duygulardı. Hava bahaneydi belki de. Yazar olup çıkmıştım son iki haftada. Kendimce konuşuyor, afilli sözler ediyordum. Bu benim işim değildi, nazlı becerirdi bunu. Ah! Nazlı. Özlemiştim onu da, keza mehtapta öyle, engin.. erdem.. kardeşim olan insanlar. Biliyordum uzaktan da olsalar benimleydi kalpleri. Bana yetiyor muydu? Hayır! Yanımda olsalar ne hoş olurdu. Ama bu yolu ben seçmiştim. Sabırla ilerleyecektim. Zaten tedaviye başlamıştım. Kötü huylu olmadığını söylemişlerdi. Endişelerim boşa çıkmıştı. Şükürler olsun. Tedavim haftaya bitecekti. Yani hastane olarak. İlaç tedavime bir kaç ay daha evimde de devam edecektim. Sonra kontrollerim olacaktı ve bitecekti.
Soğuğa rağmen banka oturup günlerdir zor alıştım ekmeği yemeye koyuldum. Ördeklere de atıyordum. Dert ortaklarım benim. Gülümsedim. Keşke dert ortağım sizden ziyade faruk olsaydı. O kalın nahoş sesiyle sarsaydı. Teselli etseydi. Gülümseseydi, güller açsaydı çevremde. Öylesine mutlu olsaydım ki ne tedavi ne yalnızlık kalmasaydı. Zihnim kalbim onla dolup taşsaydı. Yan yana yürüyen çift ördekleri görünce iyice duygulandım. Hala kontrol edemiyordum göz yaşlarımı. Hüzünlenip gözüme dolan yaşa engel olmadım. Hep böyleydim ya zaten. Ne olurdu gelse özür dilese.. kabul eder miydim?
Soran iç sesime ofladım. Gözlerimden yaşlar aktı. Belki kabul etmezdim, ama yüzünü görürdüm. Biraz dinerdi özlemim. Azıcık körelmez miydi nefsim?
Asla! Kendimi kandırıyorum. Ne körelmesi herşey baştan başlardı. Ya affedecektim ya gönderecektim. Yüzünü görsem dayanamazdım biliyorum. Görmesem daha iyiydi. Kendi kendime kurarken kahkaha atmadan edemedim. Sanki o da sana gelecekti de. Şizofren hande!"Ördekler beyazken sen sarı, aralarında çok belli oluyorsun hande!"
Rüyaysa eğer bu ses öleyim ki uyanmayayım...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BÖĞÜRTLEN REÇELİ ~ aşkın sıfatı~
RomanceEngin ve Nazlı olabilecek şey değil! Ama oluyor. Sonuçta anneler birlikse ve bu birlik 45 yıldır taht sürüyorsa.? 13 yaşından sonra birbirini görmemiş iki çatlak. 13 yıl sonra görürse o gözler birbirlerini ne olur? Nefretin içide aşk büyür. ~~~ ...