Uzaklara bırakılan tebessüm.

1.2K 35 2
                                    

Yazardan;
Giderek sonbaharın güzellikleri kendini göstermeye başlamıştı, dökülen yapraklar görülen envai çeşit renkten öte nazlıda ki güzellikler gözüküyordu.
Bebeği tam 5 aylık olmuştu, onu bütünüyle hissediyor,bebeğinin getirdiği güzelliklerin,bilhassa huzurun farkına varıyordu. Üstelik daha doğmadan.
Engin şirketteki işlerini düzene koymuştu, planladığı herşey yolunda gidiyordu. Amacı şirketteki kendi hisselerine düşen bölümdeki işleri genişletmek büyütmek aynı zamanda babasının ve abisinin hissesinden ayırmak. Biliyordu ki ileride bir sıkıntı yaşama olasılığı yüksekti. Babasının nazlıya dediklerini hala unutmuş değildi. İçten içe hep saklıyordu, belli etmiyordu orası ayrı.
Mehtap ile erdem ikilisi ise söz günü ayarlamış heyecanlı sürece giriş yapmışlardı.
Faruk ve handede henüz bir kıpırtı yoktu. Yeliz hanım oğlunu sıkıştırıp duruyor, oğlundan cevap alamayınca handeye sarıyordu.
Genç kız yeliz hanımın baskılarında sıkışırken, farukunda  adete evlenmekten kaçarcasına bu konudan uzak olması onu delirtiyordu. Belki sürpriz yapacak diye aylardır bekliyordu ama ses seda yok. Maddi açıdan mı diye düşünüyordu, alakası yok kendi amcasının şirketinde çalışıyordu, hatta ve hatta ayrı bi yer açmayı bile düşünüyordu şu sıralar.
Manevi açıdan bakamıyordu bile hande, çünkü eksiği yoktu ki manevi açıdan.
Son zamanlarda aklına takılan tek şey kendisinden bıkmış olma ihtimali. Bu ihtimalden delice korkuyor, adeta saklanıyordu. Ekrem ve mine ikilisi artık bir yaşına yaklaşmış oğullarıyla uğraşıyorlardı. Kıvanç ailenin uğuru, nuruydu. Sadece akınaylar değil, yeliz hanımlar ve diğerleride kıvanca bayılıyordu. Düzenli ziyaret ediyorlardı sırf kıvancı görebilmek için. Küçük akınay da biliyordu sanki ailedeki değerini herkesi oynatıyordu. Mavi gözleri, açık kumral hatta sarıya çalan saçları beyaz teni ile ışık gibi bir bebekti.  saçlarını amcası enginden aldığını söylüyordu herkes, gözleri ise muamma. Dedesi ve babaannesi içlerine sokup saklıyorlardı adeta.
..
Nazlıdan;
Her geçen gün gereğinden fazla büyüyen karnım ve bebişim ile ağırlaşmıştık iyice. İşe gitmiyordum artık. Evde bütün gün yatmaya başlamıştım ta ki
Doktor spor planı hazırlayana kadar.
Ulan çirkin karı! Ben hayatımda spor yapmamış insanım sen kimsin ki bana zorla spor yaptıracaksın seni varya çiğ çiğ yerim! Dedim içimden, şuan ki durum, yürüyüş ve açma hareketlerimi bitirmiş meyve yiyordum. Evet çilek mevsimi geçtiği için bana üzüm yemek düşmüştü. Sürekli yediğim üzüm ve elma sayesinde alıyor olamazdım bu kiloları. Tamam sadece meyve yemiyordum, biraz çikolata, biraz hamur işleri, bolca et ve sebze yemeği, bana verilen yemek programında da bunlar yazıyordu zaten. Yanlış birşey yemiyordum ki. Hem ayrıca nolmuş kilo aldıysam. Bebişim var benim. Bebekli bi anneyim ben, kilom sorgulanamaz. Konu bile edilemez.
Bunlar da bulmuşlarda yemek beğenmiyolar. İki saattir televizyonda yok avokadolu makarnaya beşamel sos olurdu, olmazdı tartışıyolar. Arkadaşım avokadoyu ayrı ye makarnayı ayrı ye beşameli de üstüne ekmek bandır ye! Bunu tartışmayın, yok efendim dekoru bilmem nesi, vallahi ben açken gözüm hiçbirşeyi görmüyordu. Hepsini birlikte bile yerdim ben üstünde yanında erimiş doğranmış hiç farketmezdi.
Saate baktığımda öğlene geliyordu, annem ve semra anne gelecekti bugün. Aslında neden gelecekleri hakkında hiçbir fikrim yoktu. Tamam insanın annesi isterse her zaman gelir bunu biliyorum ama ikiside birbiriyle mesafeli hala dargınlar, aslında haklı olan annem olduğu için o dargın semra anneye, sonuç olarak ilginç geldi bilemedim.
Yerimden kalkıp, salonu toparladım ağır ağır. Yatak odamızı zaten toparladığım için mutfağa geçtim. Ciddi anlamda yorulduğum için fazla birşey yapamıyordum. Çay suyu koydum tabaklara önceden yapıp buzluğa attığım kakaolu kekten koydum, hazır kurabiye ve bisküvileri de koydum.
Onlar gelene kadar duş alıp üzerimi değiştirebilirdim.
..
Çalan zile koşturmak istesemde sanki engin eve kamera yerleştirmiş gibi hissettiğimden ağır ağır gidiyordum. Annecim allah aşkına daha beşinci ayımızdayız sen nasıl da ağırsın öyle. Söylene söylene kapıyı açtım.
Annem ve semra anne yan yana durmuş suratları bir karıştı.
Rabbim koru.
Amin.
"Haydi hava soğuk geçin anne içeri"
"Geçelim annem"
Bunu her ikiside söylemişti, anne deyince ikiside üstüne alınmıştı. Montlarını alıp astım, terlik verip içeriye buyur ettim. Sarıldık ve oturdular yan yana.
Mutfağa gittim. Konuşuyorlardı galiba, bu iyiydi birde onları barıştırmaya uğraşacak mecalim yoktu. Gerçi annem haklı olarak tepki koyuyordu Semra anneme. Hazırladığım tabakları alıp salona götürdüm ardından çayları doldurup bende karşılarına oturdum. Tabağı göbüşümle tutup yiyordum koyduklarımdan bir yandan da annemleri dinliyordum.
"Kızım bizim Aytenden ip aldım ben torunuma patik öreceğim, yeşil aldım şimdilik ama beyaz alayım diyorum yanına birde mavi, ne dersin?"
Hoşuma gitmişti annemin bebeğimle ilgilenmesi.
"Farketmez anne sen ör yeterki giydiririm ben"
Semra annem annemle bana bakıp derin bir nefes aldı.
"Bende ip aldım ama ben mor aldım kızım yelek öreyim diyorum"
Ona da gülümsedim. Son yaptıklarından sonra yakınlaşma çabasına girmişlerdi Seyfettin babamla beraber. Ne yanaşıyordum ne uzak duruyordum bende. Sonuç olarak yaptıklarını unutamıyordum, amma velakin eşimin anne babasıydı onlar uzak da kalamazdım. Arasını bulabiliyordum nihayet ki.
"O da olur anne, düşünmeniz yeter"
"Kızım handeyle konuştun mu hiç?"
Anneme döndüm.
"Ne konuda anne?"
"Faruk konusunda, gerçi hande kızımın yapacağı birşey yok orası ayrı da, evlenseler artık"
Ah anne ya! Onu senin oğlun yapmalıydı. Hem ayrıca kız kabul etmezse ne olacak. Zoraki mi sanki.
"Nazlı!"
"Hıh! Anne biz handeyle bu konuyu hiç konuşmadık, ki bu iş abime ait anne, bir zahmet kıza evlenme teklif etsin, sorsun istiyor mu istemiyor mu?"
"O ne biçim laf kızım ister tabi"
"Nerden biliyorsun anne, istemezse evlenmez kız. Zorlamı? Ayrıca abim öküzüne katlanmaya evet derse siz onu öpün de başınıza koyun."
"Doğru kızım"
...
Annemleri uğurladıktan sonra bulaşıkları yerleştirmiştim şimdi ise yayılıp tıkınıyordum.
Telefonumu alıp Engini aradım
Böğürtlenim aranıyor...
"Reçelim"
Merhamet kokan sesi duyunca sırıttım.
"Napıyorsun?"
"İyiyim güzelim toplantıdan çıktım başım ağrıyor biraz, sen ne yaptın annemlerle?"
"Hımm, hiç öyle oturduk konuştuk falan"
"Sıkmadılar dimi seni?"
"Yok iyiydiler"
"Oğlum nasıl peki?"
Güldüm. Sürekli böyle soruyordu.
"O çok çok iyi babası, sürekli oynuyor, hep de acıkıyor"
Karşıdan kahkaha sesi geldi.
"Böğürtlenim birşey diyeceğim ben sana"
"Söyle güzelim"
"Bu akşama abimi çağıralım mı?"
"Hangi abiyi"
"Faruk olanı"
"Çağır tabi güzelim neden soruyorsun, öpüyorum gözlerinden"
"Bende"
Telefonu kapatıp daha da yayıldım. Bu abim de düzeldi iyi oldu dedik sıyırdı galiba. Kız sürekli belli ediyor evlenmek istediğini bu hödük de inadına sanki teklifte bulunmuyor. Planı varsa diyeceğim, olsa bile insan bana söyler bari.
Abimi aradım.
"Efendim kardeşim"
"Abi nerdesin ne yapıyorsun?"
"İşteyim nazlı ya sen?"
"Evdeyim bende her zamanki gibi oğlumla yiyip duruyoruz"
"Aman ha dikkat et benim paşama"
"Abi ben ne diyecektim, bugün bize gelsene"
"Tamam güzelim geleyim, handeyi de alır geliriz akşam"
Olmaaaz
"Hayır abi handeyi alma, yani şey bu seferlik yalnız geliver konuşacaklarımız var özel"
"İlginç, iyi peki çaya gelirim o zaman"
"Tamam görüşürüz"
...
Kapı çalınca karnımı tutaraktan hızlı adımlarla ilerledim. Kapıyı açtığımda telefona dikkatle bakan engin duruyordu.
"Geçsene canım içeri"
İçeri geçti bende ardından kapıyı kapattım. Kendi terliklerini giyip montunu çıkardı.
"Güzelim bak saniye tuttum dünden daha erken açtın kapıyı, bak ben sana koşturma diyorum, zarar verme kendinize diyorum sen hızlı geliyorsun"
Yok artık! Gözlerimi açıp ellerimi belime yerleştirdim bu kafayı yemişti!
"Engin hastamısın ya!! Kaç saniye gecikmişim."
"Dün bir dakika otuz beş saniyede açtın, bugün bir dakika otuz üç saniyede açtın!"
Dediklerini algılamam uzun sürünce gözlerimi devirdim.
"Engin boğacağım kendimi sus!"
"Sen varya çok boşluyorsun, hayır canım yani dikkat etmen lazım koşmaman lazım düzenli yemen lazım...
O konuşa konuşa odamıza giderken bende mutfaktaki masamızdaki tabakalarımıza yemeklerimizi koydum. Çalan telefonuma tencereyi tezgaha bıraktım.
Mine arıyor...
"Efendim eltim"
Güldü, artık böyle sesleniyorduk birbirimize.
Hoşuma da gidiyordu komik oluyordu.
"Kız eltim, yarın müsaitseniz ekrem bizi size bırakacak da kıvanç özlemiştir yengesini amcasını"
Kahkaha attım
"Hadi ordan, ben özledim demiyorda, buyrun gelin tabi"
"Tamam o zaman, kız bak uğraşma birşeyler yapmaya ekrem şimdi oğluşuma bakar bende yaparım birşeyler tamam mı?"
"Sağol canım benim hadi selam söyle ekrem abime"
"Sende canım"
"Kimle konuşuyorsun sen?!"
Gür sesle aklım yerinden çıkmıştı.
"Ya engin sessiz sinsi yaklaşmasana aklım çıktı, mineyle konuşuyordum ayrıca senin yüzünden düşüreceğim bebeğimi be salak!"
Gözlerini büyütüp karnıma doğru sardı kollarını kafasını yasladı karnıma
"Babacım sakın sen annene uyma korkma tamam mı? Ben vallahi seni korkutmak istememiştim"
Kıkırdamaya başlarken karnımdan bir tekme yedi engin
"Heh gördün mü oğlum annesine hak veriyor sana tepti! Aferin annecim anneye tam destek"
"İşbirlikçiler sizi"
...
"Ee şimdi sen evliliği mi hatırlatacaksın faruk abiye"
"Eh yani tabi niyeti ney onu da bilmiyoruz"
"Yok artık nazlı ne olabilir?"
Düşündüm.. sadece düşündüm. Yemeğimizi yerken herşeyi anlatmıştım engine. O da yorum yapıyordu. Salatamı yemeye devam ederken aklımdakiler fır dönüyordu. Bir sürü şık vardı hangisi olasıydı bilmiyorum.
Ya abim geç evlenecek
Ya evlenecek parası yok
Ya handeye olan sevgisi azaldı
Ya bu kızı oynatıyor
Son iki şık felaket gibi birşey olsa gerek. Eğer öyleyse bizzat ben döverdim onu. Düzeldi dedik, vicdan sahibi oldu bana da diğer herkese de düzgün davrandı sevgi dolu davrandı. Acebası yine mi değişti. Dönek mi ki acaba?
"Nazlı heey, sizin köyde inekler uçuyormu?"
"Ne!"
"Güzelim beynindekilere son verde hızlıca ye yemeğini, faruk abi gelecek ya"
Kafamı sağlayıp kendimi salatama verdim.
...
"Hoşgeldin abi"
"Hoşbuldum güzellik"
Enginle sarılıp tokalaştılar.
"Hadi içeri geçin ben çayları doldurup geliyorum"
Onlar salona geçerken ben de mutfağa ilerledim ağır adımlarımla. İnce belli bardaklara çayları doldurup yanlarına doğru ilerledim, yan yana oturmuş gülüşüyorlardı çaylarını ellerine verip karşılarına oturdum.
"Ee Nazlı dayısının paşası nasıl?"
Herkes de onu sorsun zaten. Alınganlığım artmıştı.
"Çok iyi o sürekli oynuyor, hareketsiz durmuyoruz, sürekli de acıkıyor en rahatı o yani"
Abim samimi bir şekilde güldü, böyle nadir gülerdi.
"Bana bak nazlı ikinizde iyi bakın lan benim yeğenime öldürürüm sizi! Hele bir sağlıkla doğsun, biz onunla neler yapacağız"
Bozulan engin söze girdi
"Ağabey rica ederim oğlumu işlerine alet etme"
"Hadi lan ordan, siz bakamazsınız bile paşama"
Aha şimdi tam zamanıydı yallah nazlı!
"Abi benim bebeğimle hayaller kurana kadar sen evlen senin çocuğun olsun allah aşkına yeter ya!"
Öksürdü içtiği çay boğazında kaldı
"Lan ne evlenmesi?"
Ne diyordu bu be! Ölür müsün öldürür müsün?!
Engin şaşkın bir biçimde abime baktı
"Abi sen içtin demi geldin? Handeden bahsediyoruz biz"
"Oğlum orasını anladık! Siz ne karışıyorsunuz?"
"Abi abuk subuk konuşma, kız evlilik teklifi bekliyordur, keza annemler de öyle. Sana birşey diyim mi eğer evlenmeyi düşünmüyorsan handeye söylerim bak!"
Bana gözlerini devirip sustu. Bu ne demekti şimdi?
"Abi sen değişmedin mi ne bu haller?"
"Lan salak kardeşim ben oyalıyorum mu dedim kızı şimdi istemiyorum dedim. Zamanı var."
Bu gerzek abim boku yiyecekti bir gün bu tavrından dolayı ama ne zaman? Hayır anlatıyorum anlamıyor!
Engin çay içip izliyordu sadece. Ona da eğlence çıktı.
"Benden demesi abi, olurda handeyi bu açıdan kırarsan ve seni bırakırsa, yemin olsun aranıza girmem düzeltmem! Yediğin haltı toparlarsın!"
Elini salladı boşver dercesine
"Köstek olma da"
"Köstekmiş!!"
Mırıldana mırıldana mutfağa gittim. Ne kadar kolay tabi siz erkeklere kalp kırmak! Oh ne güzel! Siz kırın başka bir kadın kırdığınız kadını toparlasın! Angutlar! Pislikler! Acımasız varlıklar! Peki tamam, hepiniz değil bir kısmınız. Acımasız kadınlarda vardır, ama konu şu an abim!
...
"Benim güzel karım, yuvam, niye geriyorsun kendini? Faruk abinin belki bir planı var?"
Yatağımızda ona sarılmış yatıyorduk, ben kollarımı ona dolamıştım, o da bi eli belimde bir eli karnımdaydı.
"Bilmiyorum, mehtap ve erdem gibi olma ihtimalleri korkutuyor beni."
"Reçelim onlar düzeldi ama"
"Sana daha öncede demiştim hatırlıyor musun?"
"Neyi demiştin?"
"Hande dayanmaz, direnmez, canı yandığında kabuğuna sığınır ve ortadan kaybolur. Bir daha da affetmesi güç."
Engin oflayıp bana daha da sarıldı.
"Faruk abi bunu bilmiyor mu? Neden böyle yapıyor o zaman?"
"Biliyor bence ama hande nasılsa aşık ona her türlü affeder bir şey olsa bile o kafada yani"
"Umarım hande kırılmadan halleder abin bu işi yoksa boka sararız"
"Ya böğürtlen! Bebişimin yanında, söyleme be şunu"
Karnımdaki eliyle daha da okşadı güldü
"Oğlum, paşam benim, şakaydı tabii ki , dışkı diyecektim ben"
Onun dediğine güldüm kahkahalarla. Ona daha da sokulup gözlerimi kapattım.
"İyi geceler böğürtlenim."
"İyi geceler reçelim"
...
Handeden;
Hastanenin iğrenç kokusu beni benden alıyordu. Sabah şişen boğazlarım halsizliğim ile gitmiş bir sürü ilaç ile beraber dönmüştüm.
Canım arıyor..
Faruğun aradığını görünce yüzüme sırıtmam yayılmıştı bile
"Efendim canım?"
"Nasılsın güzelliğim?"
Ah o sesinin tonu yok mu beni benden alıyordu.
"İyi hastaydım biraz doktora gittim ilaç verip gönderdi, ya sen?"
"Hasta mı! Neyin var eviniz müsait mi geleyim mi?"
Endişesi hoşuma gidiyordu.
"Hayır ya, gerek yok o kadar kötü değilim"
"Bak dikkat et kendine bakmıyorsun hiç sonra hasta oluyorsun, hep diyorum ben sana dinlemiyorsun ki sen! Annemi arayacağım! İtiraz istemiyorum, yanında kimse de yoktur senin annem gelir çorbanı yapar"
İtiraz etmek ne mümkün bu deliye.
"Peki"
"Dikkat et kendine sonra yine ararım, bak ilaçları aksatma anneme soracağım"
"Tamam görüşürüz"
"Görüşürüz öpüyorum gözlerinden"
İçim huzurla doluydu ilk aradığında ama şimdi..
Annesi gelirse yine aynı konuları konuşacaktı benimle, unutmaya çalıştığım kafamda kurmadığım şeyleri söyleyecek önce umut vaadedecek sonra uçacak o umutlarım. Evlilik. Ben istemezmiyim sanki! Ama faruk istemiyor işte! Zorlayamam ya onu. İçim mi?
O acıyor elbet. İstenmemek kolay birşey değil. Evet seviyor belki ama evliliği düşünmüyor. Bilemiyorum belki sonrasında düşünüyordur. Zaten hep bununla teselli ediyorum kendimi.
...
Evde yalnız kalırdım hep zaten. Yardımcımız olan bi kaç kişi vardı onlar dururlardı. Annem sürekli davetlerde. Babam işten gelmez. Dolayısıyla hep müsait olurdum zaten.
Kapı çalınca yeliz teyzenin geldiğini anladım.
Kapıyı yardımcılara kalmadan ben açtım
"Hoşgeldin yeliz teyze"
Sıcak gülümsememi takındım.
Hızla içeri geçip elindeki poşeti bana tutuşturdu.
Üzerini çıkarıp terlik istedi ona terlik verdim.
"Oy güzel kızım benim, nasılsın bakayım ne ara hasta oldun sen a kızcağızım"
Yumuşacık sesi mutlu ediyordu.
"Hadi onu mutfağa bırakta sarılalım bir seninle"
Mutfağa bıraktığım poşetin içinde ılık bir tencere vardı. Galiba çorbayı evde yapıp getirmişti. Geniş salonumuza geçip sarıldım.
"Ay kızcağızım yahu havalar soğuk çıtı pıtısın biraz kalın giyinsen ne güzel olacak, nasılda solmuş yüzün."
Gördüğüm değer mutlu ediyordu beni. Genelde yardımcılarımız ilgilenirdi şimdi beni ailesi olarak gören insanların gösterdiği ilgi, çok başka hissettiriyordu.
"Kapmışım işte demek ki, ama o kadar da kötü değilim yeliz teyzeciğim"
Bana kafa sallayıp mutfağa ilerledi.
O gidince bende telefonumdan faruğa mesaj attım
'Yeliz teyzem geldi haberin olsun'
Mesajı yazıp beklemeye başladım.
Telefondan gelen ses ile mesajımı açtım
'Tamam güzelliğim birde anneme aldırma sen'
Bu da ne demek oluyor annesine ne konuda aldırmayacağım?
Cevap yazamadan elinde tepsi yeliz teyze yanıma oturdu.
"Hadi bakalım bırakalım telefonu çorbamızı içelim"
Beş yaşındaki çocukmuşumcasına bana yedirmeye kalkan yeliz teyzeye güldüm
"Ay yok artık! Ben yerim ya yeliz teyze zahmet etme sen"
Kaşlarını çatıp susturdu. Resmen bana çorba içiriyordu. Gülümsedim, duygulandım, değerli hissettim. En son 10 yaşımda annem içirmişti böyle çorba. Ne kadar da uzun zaman olmuş? Değersiz gibi hissettiğim onca an olmuş demek ki.
Yeliz teyze ben düşünürken birşeyler söylüyordu ama ne diyordu bilmiyorum.
"Handeciğim buralardamısın kızım?"
Naif sesle kendime geldim
"Dalmışım ya"
"Diyorum ki gelinim,hayırlı işler bekletmeye gelmez, e tanıdınız birbirinizi yahu, daha ne beklersiniz?"
Yüzüm kızardı. Belki de morardı bilmiyorum. İçimdeki duygular birbirine girmişken aklıma eni düşen jetonla irkildim. Faruk o yüzden öyle diyordu! Anneme aldırma dedi! Sen ona bakma dedi! Onun dediklerini umursama dedi! Biz evlenmeyeceğiz dedi! Annem kendince uyduracak benim seninle evlenmeye niyetim yok dedi!
Bir bir herşey gözümün önünde canlanırken dürtülen koluma baktım,
"Yeliz teyze faruk böyle birşeyi istemez zannetmiyorum."
Yeliz teyze gözlerini kocaman açarak bana baktı
"Kızım sen aklını mı yitirdin? Faruk seni nasıl seviyor bilmiyor musun?"
Sustum. Bilmiyordum yani şimdi.
"Ayol bu zamana kadar niye birlikteydiniz güzel kızım? Siz seviyorsunuz ya hani? Evlenmek istersiniz, ciddi bir yola çıktınız sonuçta. Gönül eğlencesi değil ki bu"
Yeliz teyze güzel şeyler teselli verici şeyler söylediğini sanırken, içime düşen korun ön hazırlığıydı sadece.
"Ben bilmiyorum, faruk evlenme yanlısı değil gibi"
...
Yazardan;
Sinirli bir şekilde gelini olarak gördüğü genç kızın evinden eve dönen kadın sinirle dolanıyordu evinin içinde. Yok bu çocukta akıl yok diyordu. Doğrusu handeden öte ondan iyi bir gelin adayı göremiyordu. Evin açılan kapısı ile sinirleri toplaşıp kadına baskı yaptılar adeta saldırıya geçmesi için
"Annee neredesin ben geldim"
"Buraya gel faruk"
Salonda oturan kadın oğlunu parçalamak isteyen bir dişi kaplan edasıyla bekliyordu. Genç adam gelip annesini görünce önce tebessüm edip oturdu karşısına sonra yüz ifadesiyle karşılaşınca garipliği sezip dik bir şekilde oturup suskunluğa suskunluk ekledi.
"Sen delirdin mi be çocuk!"
Aniden gelen çığırmayla faruk yerinden sıçrayıp geriye yaslandı
" anne noluyor ya?"
Kadın ayağa kalkmış volta atıyordu
"Birde ne oldu diyor! Sen bu handeyle ne zaman evleneceksin. Kaç defa dedim! Birde kıza evlenmeyi düşünmediğin hissini vermişsin! Böyle gidersen bırakır kız seni haklı olarak! Kalırsın sonra! Seviyorum diyor bide! Peh! Böyle mi sevilir! Ne zaman evleneceksin sen bu kızla, bekletiyorsun üzüyorsun!"
Faruk yine başlayan konuyla ofladı. Herkese neydi yahu!
"Anne bunları kimle konuştun?"
"Handeyle konuştum eşek sıpası!"
Faruk içinden geçenlere, öfkeye engel olamadı.
Handenin annesini örgütlediğini düşünüyordu. Neden beklemiyordu ki! Anlaşılmıştı, kız kardeşini de annesini de hande örgütlüyordu! Bu kızın amacı neydi? Bekleyemiyor muydu?
"Ben halledeceğim anne"
Deyip odasına gitti faruk. Yeliz hanım sinirden gözü dönmüş bir şekilde gidip geliyordu. Sabır çekebiliyordu sadece, elinden hiç birşey gelmiyordu ki.
...
Hande'den:
Esen rüzgarla, montuma daha da sarıldım. Hastaneden dönüyordum evet. Korkuyordum, herşeyden. Hayattan ve olacaklardan. Doktorum, rahmimde bir kitle tespit ettiklerini söyledi. Bir süredir gerçekleşen rahatsızlığımın sebebi bu olabilirmiş de. Ve bu kitle kötü huyluysa sıkıntılarım orada doğacakmış. Çocuğum olamaması. Olacaksa bile, belirli bir zaman diliminde hemen hamile kalmam gerekecek ki düzeleyim. Bunların hepsi birer ihtimalmiş,canımı sıkmamam gerekiyormuş, iyi huylu da olabilirmiş.
Şunu söyleyebilirim ki insan hep kötü olanı önce düşünüyor, varsayıyor. Şükürler olsun ki, arkadaşlarım, ailem dediğim insanlar vardı. Yüzümü güldüren. Faruk da vardı. Herşeyimdi. Ona söylememezlik etmeyecektim. O benim sevgilimdi. Neden gizleyeyim ki? Onun desteğine çok ihtiyacım varken hemde.
Çıkardığım telefonumla faruğu aradım..
"Efendim hande!"
Sesi çok sinirli geliyordu. Nedenini bilmiyordum. Sanırım iş ile ilgiliydi.
"Şey ben seninle birşey konuşmak istiyorum sevgilim, görüşebilirmiyiz?"
Bir süre karşı taraftan ses gelmemişti..
"Tamam konum at geleceğim"
"Ben bir restorana geçeceğim sende gelirsin oraya"
Birşey söylemeden telefonu kapattı. Galiba canı birşeye sıkıldı. Sürekli mutlu olmasını bekleyemem ki. Anlayışlı olmalıydım. Çocuk değildik sonuçta. Konuşur hallederiz.
...
Karşıdan sevgilimin yapılı bedenini görünce, o ilk günki heyecan yine doldu içime.
Ayağa kalkıp gülümsedim, herşeye rağmen. Şimdi koskocaman sarılacaktık.
Derken karşıma bir anda oturdu. Bozulsam da ses çıkartmadım bende oturdum.
"Neyin var faruk?"
"Sen ne konuşacaktın benimle?"
"Senin bir derdin var ama önce sen anlatsana?"
Sabır çekercesine bana baktı. Ne yaşadı bilmiyorum ama kırılıyordum yavaştan.
"Sen anlat!"
Derin bir nefes alıp önümdeki suyumdan içtim. Ellerimi birbirine kenetleyip önüme baktım. O kadar kolay değildi. Ama yapacaktım. Herkes hasta olabilirdi. Faruk hastayım diye beni bırakacak biri değildi.
"Faruk ben hastaneye gittim.. bir kaç gün önce hastaydım ve bunu kontrol için kan verdim. Bazı tetkikler yapıldı. Sonucunda ise... doktor, bazı bulgulara rastladığını söyledi, rahimimde kitle olabilirmiş ve kötü huyluysa ya belirli süre içinde hamile kalmam gerekirmiş ya da çocuk sahibi olamazmışım.. henüz tam belli değil haftaya tekrar gideceğim ama sana söyle-
"Yani hamile kalman gerekiyordu öyle mi!"
Neden bu kadar sinirliydi bu kadar konuşmamdan bunu mu anladı?
"Hayır aslında-
"Sen sırf çocuk sahibi olayım diye, kurtulayım hastalıktan diye annemi ve kız kardeşimi bana karşı doldurdun öyle mi?!"
Ne diyordu!! Gözlerimi kapatıp açarken anın şokundan cevap veremiyordum.
Her kelimesinde irkiliyordum.
"Konuşamazsın tabi! Ben senin kullanacağın tedavi miyim? Söyleseydin hamile bırakırdım zaten seni! Ailemi bana karşı etkilemek, zorla evlenmeye çalışmak ne demek! Bekleyemedin mi! Ama doğru! Senin bekleyemediğin ben değilim! Çıkarların! Nasıl bu kadar masum rolü oynadın bahsetsene!"
Sözlerini neden hiç düşünmezdi insan. İçime düşen koru hiçe sayıp ayağa kalktım. Titreyen ellerimle çantamı alıp koluma taktım montumu da alıp derin deri soluklandım. Ağlamak istemiyordum. Ama gözlerim acıyordu.
Sandalyesini düşürecek kadar sert bir şekilde ayaklandı
"Oynama bana masumu! İnsan gibi bana söyleseydin hastalığını ailemi karıştırıp bana oyun oynamasaydın. Evlenmeye, insan kullanmaya ne meraklıymışsın lan sen?!"
Ağlama hande! Pişman olacak ağlama. Bırak sakinleşsin. Belki o da iyi şeyler yaşamadı. Şimdilik ses etmeden buradan çık. Birşey demeden hızla çıkışa gittim.nitekim çıktım da dışarı.
Kolumu kavrayan el beni olduğum yerde durdurmuştu.
"Kaçmaya kalkma! İstediğin olsun seni hamile bırakırım çocuğunu üstüme alırım! İstediğin de bu değil miydi!"
Bunlar çok ağırdı..
"Susarsın ancak, ahlakı-
Sözünü yüzüne indirdiğim sert tokat böldü.
Kimse benim ahlakıma dil uzatamazdı.
Gözümden akan yaşı bu sefer umursamadım.
"Hiç pişman olma, faruk şimşek.."
Kolumu kurtarıp koşar adım taksi durdurmaya çalıştım. Durdurdum ve bindim. Adresi verdikten sonra elim ayağım titreyerekten yolu izledim.
...
Evimin kapısından girer girmez yere çöktüm. Hıçkırıklarım tüm evi kaplarken yardımcılardan biri geldi. Kolumu sardı birşeyler söyledi ama anlayamadım. Onun yardımıyla yatağıma yattım.
Ben sadece sevgi istemiştim. Onu zorla evlendirmek değil, zorla hamile kalmak değil. Sevgi.. bir gram sevgi istemiştim. Bıkmadan sevsin istemiştim. Hiçbirşeyde gözüm yoktu.
O hiç bir zaman sevmemişti anlaşılan. Nazlı hep haklıydı. Bir anlık hevesiydim. Bir anlık merakıydım.  Yaşadığımız herşey bir anlıktı. Ben onun sonsuz sevdiği hiç olmamıştım. Hazırda varken kullanayım dediği kişi olmuştum. Rezil olmuştum. Resmen sevgiye aç halimle rezil olmuştum. Burada ne duracaktım ki. Sürekli beni rezil etmesini mi bekleyecektim. Ben buna katlanamazdım. Ölürdüm.
İstenmemiştim ki hiç. Annem babam kendi halleriyle meşgul oldular hep. Biraz olsun faruk sevdi diye düşünmüştüm. Çok yanılmışım lanet olsun çok yanılmışım.
...
2 hafta sonra...
"Amca ben hollandadaki şirkette bulunmak istiyorum"
Amcamın şaşkınlığı normaldi hep yurdunda gülen kız kaçıyordu.
"Nerden çıktı kızım bu?"
"Orada da kariyer yapmak istiyorum, hemen"
Yüzümden anlamış olacak ki kafa salladı.
"Ayarlarım ben akşama, ne zaman gideceksin?"
"Yarın öğleden sonra, otel ayarladım şimdilik orada, sonra bir eve yerleşirim. Tecrübemi edindikten sonra da dönerim. Ama ne kadar sürer bilmiyorum"
"Sen bilirsin kızım"
"Amca kimse bilmesin rica ediyorum. Ben annemle babamla konuşacağım. Onlar dışındaki kimse bilmesin"
...
Elimde valizim uçağıma binmeyi beklerken gözlerimden yaşlarım bir bir süzülüyordu. Aslında hollandayı seçme sebebim tamamen hastalığım içindi. Henüz belli olmayan hastalığım...
tedavimi olacak, çalışacak, toparlanacaktım. Ve geri dönmeyecektim! Amcama geri döneceğim desemde.. dönemeyecektim. Hep bir yanım eksik yaşayacağım belki ama istenmediğim yerde hiç durmayacağım.
İyinin biraz kötüsü olacaktım.
Gözlerimi yumdum tuzlu göz yaşımı yuttum. Buruk tebessümümü uzaklara yolladım.

BÖĞÜRTLEN REÇELİ ~ aşkın sıfatı~Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin