25. Kısım

62 5 3
                                    

Düşmanın ininde

1. GÜN

"Off.."

Gözlerimi tekrar açtığımda kendimi demir parmaklıkların arkasında buldum.

(Hayır, rüyada değilim bundan eminim.)

Demir parmaklıklar vardı evet ama dışarısı hiç hapishaneye benzemiyordu.

Dışarıya baktığımda büyükçe bir alan görüyordum; sayabildiğim kadarıyla on tane ameliyat masası vardı, masaların etrafında da yatan insan vücutları, onların göğüslerini deşen doktor olduğunu düşündüğüm adamlar vardı.

Yatakta yatanların çoğu bağırıyordu, vücutlarına görmediğim bir sıvı enjekte ederken "Yapma!" diye yalvarıyorlardı.

Bazılarıda sankince ameliyat olmayı bekliyordu, belli ki istedikleri için burdaydılar.

Büyük alanı daha fazla incelediğimde beni dehşete düşüren bir görüntü gördüm; minik bir çocuk en fazla altı yaşında olmalı, masumca ameliyat masasında oturuyor, etrafı inceliyordu.

Üç dakika bekledikten sonra bir doktor geldi, cocuğu masaya yatırdı. Yattığım yerden kalkıp demir parmaklıklara tutundum.

"Hayır! Yapma!" diye bağırdım.

Adam beni dinlemedi.

Daha fazla bağırdım, "YAPMA" diye haykırdım, ama adam çocuğu uyutmuştu bile.

Çocuğu gördükçe içimde ki öfke daha da artıyordu. Demir parmaklıklara vurarak bağırmaya başladım.

"Ne istiyorsunuz lan küçücük cocuktan? Bırakın onu!"

Adam beni yine dinlemedi.

"Hepiniz bunun cezasını çekiceksiniz! Kendi ellerimde öldürücem sizi duyuyor musunuz?"

Kocaman alanda o doktor harıç herkes bana bakıyordu.

"Seni bulacağım." diye mırıldandım.

Adam kücük çocuğa bir şeyler yaparken bakamadım, arkamı döndüm.

"Demek uyanmışsın. Bende dayanamazsın sanmıştım."

Arkamı döndüğümde Ekrem delici siyah gözleriyle bana bakıyordu.

"Nerdeyim ben?" diye sordum.

"Yolun sonundasın Emre."

"Benim için yolun sonu senim ölümün olucak Ekrem."

Ekrem bu sözlerim karşısında güldü.

"İnsan babasıyla böyle konuşur mu hiç? Rıfat sana aile terbiyesi diye bir şey öğretmedi mi?"

Kendimi öne attım, demir parmalıklara yaslanarak bağırdım.

"Babamın adını sakın ağzına alma! Sen benim bana değilsin!"

Ekrem arkasını dönüp gitmeye başladı. Bense boş boş küfür etmeye devam ettim.

--

İki saat sonra (sanırım) bulunduğum hücreye Berk geldi.

"Hadi kalk bakalım. Seni hazırlamamız lazım."

Sert bakışlarla Berk'e baktım.

"Ne için?"

"Vakit kaybetmemiz lazım. Omzuna sapladığımız iğnenin etkisinden kurtulmayı başarman bu iş için doğru adam olduğunu gösteriyor."

"Hangi iş için ya? Ne iğnesi sapladınız bana?"

Berk gözlerimin içine baktı.

"İğnenin içinde ki sıvı direk beyin hücrelerine gitti. Beynini o kadar çok uyuşturdu ki beynin bir anda seni hayal dünyana götürdü, görmediğin ama görmek istediğin görüntülerle sana sahte bir hayat yaşatmaya çalıştı ama sen buna karşı çıktın. Afferim valla, coğu kişi bu teste dayanamadı."

"Ulan, allah belanızı versin."

Berk'in yanına iki kişi daha geldi, demir parmaklıkları açıp beni iki kolumdan tuttular. Direnmeye çalıştım ama o sırada vücudumun çok bitap düştüğünü fark ettim.

Kollarımı hareket ettiremiyordum, kendimi bırakınca da başım dönmeye başladı.

Parmaklıkların arasından çıktığımda tek hücrenin burası olmadığını fark ettim. Yan yana dizilmiş bir sürü hücre vardı.

Adamlar beni üst kata çıkardılar, üst katta da aynı şekilde masalar vardı, katın sonunda başka bir oda vardı. O odaya doğru yürümeye başladık.

Odaya girdiğmizde yine bir ameliyat masası gördüm. Masanın başında bir doktor, doktorun yanında siyah takım elbisesiyle Ekrem duruyordu.

Bir dakika.

Bu, o doktor.

Minik çocuğu yatıran doktor. Yorgunluğumu bir kenara atıp beni tutan kollardan kurtuldum. Adama doğru koşmaya başladım. "Şerefsiz!"
diye bağırıp bir yumruk geçirdim. Tam ikinci yumruğu geçirecekken adamlar beni zorla tutmaya başladılar.

"Şuna bir sakinleştiri verin ya!" diye bağırdı doktor.

Adamlar iki kolumdan tutarken doktorun yanında duran Ekrem bana yaklaştı. Cebinden bir iğne çıkarıp koluma sapladı. İki saniye sonra tüm vücudum yine uyuştu, hareket edemedim.

Ameliyat masasına yattırırken ellerimi ve kollarımı bağladılar. Koluma ne olduğunu anlayamadığım bir şey taktılar. Bir kaç saniye sonra kolumdan kanlarımın taktıkları o şeye doğru gittiğini gördüm. Tepki verecektim ama çok zayıf hissediyordum kendimi.

Kendi kanımın gittiğini gördükçe başım dönmeye başlıyordu. Bitmek bilmeyen bir kan verme sürecinden sonra beni masadan kaldırıp hücreme geri attılar.

Kayıp (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin