KARANLIK SULARDA ⚓ - 23

82 5 0
                                    

Gemi, suyun üstünde süzülürken dönüp arkamızda gittikçe küçülen adaya baktım.

Terma adası... En kötü anılarımla dolu bir ada. Bu adayla birlikte yaşadıklarımı da arkamda bıraktığımı hissediyordum. Kalbimin bir parçası sonsuza kadar karanlığa çekilmiş gibi olsa da geçmişi değiştiremezdim ve sürekli arkama bakarak üzülmektense, unutarak önümdeki maceralara bakmayı yeğlerdim. Unutacaktım. Aklıma her geldiğinde silkinip atacaktım onu.

Saçlarım rüzgarda savrulur ve batan güneşin kızıl ışıkları yüzümü boyarken geminin burnuna ilerledim ve Batak'ın simgesi olan, etekleri uçuşan ve suyun üstünde süzülüyormuş hissi veren demirden kadına tırmanarak omzuna oturdum.

Bu gemiye geldiğim ilk günler William'ın bana hediye ettiği şapkayı başımdan çıkardım ve rüzgar gömleğimi dalgalandırırken derin derin deniz kokusunu içime çektim. Bu uzun deniz yolculuklarına, neyle karşılaşacağımın belirsizliğine bayılıyordum. Gemi ve bu huzurlu havada kendimi buluyordum, sanki bunun için yaratılmışım gibi.

Jack'le konuşurken doğru yolda olduğumuz konusunda fikir birliğine varmıştık ve planda bir değişiklik yoktu. Ben uygun bir zamanda Çuha'ya olanları açıklayacaktım. İki kişi aynı kapıdan geçmeye çalışınca kapı diğerini geri püskürtmüş ve kızın bir şekilde hafızası silinmiş olmalıydı. Onu görür görmez nasıl böyle ısındığımı da anlamıştım. O Savaş'ın kız kardeşiydi ve eski hayatımda benim de çok yakın bir arkadaşımdı.

Uğramam gereken son iki ada kalmıştı. Birisi şimdi gittiğimiz Lapos adasıydı ve ne aradığımı bildiğim için kendime güvenim tamdı. Pentagramın tamamlanmasına az kalmıştı, aynı zamanda bu dünyadan ayrılmama da.

Her ne kadar buradan olabildiğince çabuk kaçmak istesem de arkadaşlarımı özleyecektim. Jack, Silmy ve William benim ailem gibiydiler ve onları bırakmak canımı acıtacaktı. En çok da William'ı özleyecektim çünkü benim canımı yakmayan tek erkek oydu.

Arkamdan birinin boğazını temizlediğini duyunca dönüp baktım. Uzun süredir görmediğim birini, Sameer'i gördüm karşımda. Ne istediğini merak ederek gözlerimi kıstım. Kollarını kavuşturmuş beni izliyordu, sanki bir şey yapacak da sonuçlarını tartıyor gibiydi.

İçimi rahatsızlık kıpırtıları doldururken bir anda William girdi sahneye.

"Aklından bile geçirme Sameer, işine dön."

Sameer ona delici bir bakış attıktan sonra gerisin geri dönüp uzaklaştı. Merakla demir kadının omzundan gemiye atladım.

"Ne düşünüyordu ki?"

"Seni itmeyi ve kaza süsü vermeyi."

Gözlerim kocaman kocaman açılırken ağzımdan hoş olmayan bir küfür kaçtı.

"Ne yani, öldürecek kadar mı nefret ediyor benden? Bir insan nasıl bu kadar hırslı ve kindar olabilir ki?!"

"İnsanlar böyledir Hale Hayat, zamanla öğrenirsin."

Şaşkın bir ifadeyle karşısında dikilirken bana eliyle gelmemi işaret etti ve arkasını dönüp yürümeye başladı. Geminin içine girdik, oradan da alt katlardaki tozlu bir odaya. Ivır zıvırların doldurulduğu bir odaya benziyordu.

Elime bir fener tutuşturdu ve bir şeyler aramaya başladı. Biraz sonra da elinde cilt cilt kitaplarla karşıma dikildi.

"Gemicilik sanatını yaşayarak öğrenirsin Hale Hayat, ama bu kadar büyük bir gemide öğrenmek de zordur. Bu kitaplar sana bu sanatın inceliklerini öğretecek ve hangi tarafta ustalaşman gerektiğini söyleyecek."

KARANLIK SULARDA ⚓ (FİNAL OLDU)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin