KARANLIK SULARDA ⚓ - 26

77 5 0
                                    

O gece hiç uyuyamadım ve beynimi kemiren düşüncelerle başbaşa uzun saatler geçirdim.

Savaş söylemişti bana, kimseye güvenme demişti. Çok büyük bir hata yaparak Jack'e güvenmiştim ve cezamı misliyle çekmiştim. Ondan nasıl intikam alabileceğimi düşünerek içimde yanan öfkeyi canlı tutsam da elle tutulur hiçbir sonuca ulaşamadım. Eğer eski haline dönmüş olsaydı, ona karşı tam bir kayıtsızlık canını yakabilirdi ama bu yeni Jack üstünde bu taktik beş para etmezdi. Kimseye anlatamazdım da olanları, söylediği gibi ona gerçekten ihtiyacım vardı. Peki ne yapabilirdim ki?

Tüm bu düşünceler ve geceye ait anı parçalarıyla birlikte şafak söktü ve gemi yavaş yavaş canlanmaya başladı. Yüzümü yıkarken aynada yorgun, göz altları çökmüş ve morarmış, saçları keçeye dönmüş bir kız gördüm ve içimi umutsuzluk kapladı.

Yüzümü yıkadım, saçlarımı olabildiğince hizaya soktum, temiz kıyafetler giydim ve kendime her şeyin düzeleceğine dair boş telkinler vererek mutfağa gittim. Çuha da yorgun görünüyordu ve anladığım kadarıyla geçen gün yaşanan tüm o savaş gemisi tantanasından oldukça korkmuştu. Elleri titriyordu ve ben daha fazla dayanamayıp elindeki bıçağı aldım, ona daha az yorucu bir iş verdim.

Gemi geçici olarak onarılmıştı ve her ne kadar içeri su almasa da çok tekinsiz bir görüntüsü vardı. Herkes o sonradan eklenen tahtaların üstüne basmamaya dikkat ediyordu ve tetikteydi.

Gün anormal şekilde normal geçti çünkü nedense Jack'i hiç görmedim. En büyük umudum kendini gözcü kulesinden aşağı attığı yönündeydi ama bunun doğru olamayacağını da biliyordum maalesef. Silmy ikide bir yanıma gelip dinlenmemi, kendimi yormamamı, şoku atlatmak için zamana ihtiyacım olduğunu söylüyor ve bunları söylerken de profesyonel bir tavır takınıyordu ki, sinirimi bozmayı sebepsiz yere başarıyordu. Her ne kadar çaktırmamaya çalışsa da geçen gün Jack'in odamdan çıkarken yarı çıplak olmasına ve onu içeri almamasına sinirlenmiş görünüyordu.

Neyse ki Lapos adasına varmamıza az kalmıştı ve orada uzun kalacağımızı düşünerek biraz tatil yapabileceğimi ümit ediyordum. Lapos adası hakkında biraz bilgi almam gerektiğini düşünerek öğle yemeği sırasında William ile sohbet etmeye giriştim.

"Lapos adası gerçekten enteresan bir adadır," diye başladı sözüne. "Nasıl oluştuğuna akıl sır erdiremiyorum doğrusu. Dünyanın en büyük adalarından biridir ve oluşumu simite benzer. Evet, ilk gördüğümde ben de olağanüstü şaşırmıştım. Ortası boşluk ve merkezinde de bir ağaç var. Su üstünde yetişen bu ağacın kökleri havada, dalları aşağıdadır ve ah... O kadar muazzam ki sana anlatmam imkansız, gözlerinle görmelisin. Ama beni üzen bir durum var ki ada kendini dışarıya neredeyse kapatmış durumda. Etrafı dev surlarla çevrili ve giriş çıkış yapmak çok zor. Sadece belirli gemilerin girişine izin veriliyor, Silmy o izni almak için az savaşmadı doğrusu. İnsanlar suratsız, mutsuz insanlardır ve yabancılar pek hoş karşılanmaz. Bu kadar mutsuz olmalarında sanırım adanın yöneticisinin çok büyük etkisi var. Babadan oğula geçen yönetim altında insanlar yıllardır eziliyor."

"Peki neden oradan ayrılmıyorlar? Başka bir adaya kaçmaları çok da zor olmasa gerek."

"Korkuyorlar Hale, korkuyorlar. Yönetici Dorothy'nin onları bulup ailelerini yok edeceğinden korkuyorlar."

"Bir dakika," dedim şaşkınlıkla. "Yöneticileri kadın mı?"

"Aslında ilk kadın yönetici bu. Hiç erkek kardeşi ya da kuzeni olmadığı için başa geçti ve gerçekten çok güçlü bir kadındır."

"Vay canına," dedim az da olsa gururla. Dünyanın en güçlü adalarından birinin yöneticisi bir kadındı, bunun olması böyle bir dünyada imkansız görünmüyor muydu?

KARANLIK SULARDA ⚓ (FİNAL OLDU)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin