KARANLIK SULARDA ⚓ - 5

208 22 3
                                    

"Bu da ne böyle?" diye heyecanla William'a döndüm. "Bu bir nakliye gemisi değil mi? Neden geminizde toplar var?"

"Deniz savaşlarını duymadığını söylemeyeceksin değil mi?" dedi yelkenlere yükselen bir halatı çekmeye ara vermeden.

"Şey, tabii ki duydum." diye bozuntuya vermedim. "Ama bunun sizinle ne ilgisi var ki?"

"Biz ticaret gemisi olmamıza rağmen deniz savaşları çok uzun süredir sürüyor ve biz de sık sık ateş altında kalıyoruz. Ayrıca geminin büyüklüğünden dolayı bizi çok çabuk düşman sanabiliyorlar."

Bir savaşın ortasında kalma düşüncesi tenimi ürpertti.

Gemi bir gün önce yola çıkmıştı, herkes hiç durmadan çalışırken ben ne yapacağımı bilmeden William'ın arkasından koşturuyordum.

"Anladığım kadarıyla gemide herkesin belli bir görevi var. " dedim. "Peki ben ne yapacağım?"

William sonunda bana dönüp alnındaki teri kol ağzına sildi ve biraz soluklandı.

"Sanırım bunu Silmy'ye sormalısın."

Parmağıyla Silmy'nin birkaç kişiye bağırıp emirler verdiği tarafı gösterdi. Bu kadar büyük bir gemide, bu kalabalık güvertede onu görmem zor oldu.

"Bu sırada," dedi William "Sıcaktan kıpkırmızı olmuşsun. Al bakalım şunu." Kafasındaki üstünde dikişle Batak yazılmış büyük korsan şapkasını çıkararak kafama geçirdi. Gözümün önüne düşen şapkayı biraz geriye iterek gülümsedim ve teşekkür ederek Silmy'ye doğru güvertede ilerledim.

Silmy'ye yaklaşıp ona seslendim ama duymamış gibiydi. Tekrar denedim ama bu sefer de parmağıyla ' bir dakika ' işareti yapıp birilerine emir vermeye devam etti.

" Size onu doğru düzgün yapmanızı söyledim! Eğer kıçlarınıza birer tekme yiyip okyanusta kaybolmak istemiyorsanız söylediklerimi harfiyen yapın!"

Bir süre arkasında bekledim. Tam beni unuttuğunu düşünüyordum ki bana dönüp ne istediğimi sordu.

" Bir iş." dedim. " Ne yapabilirim? "

Bir süre düşündü ve en sonunda parmağını şıklatarak,

" Sen zindanlarda nöbet tutacaksın." dedi. "Senin için en uygun yer orası. "

" Zindanlar mı? Birden fazla olduğunu düşünmemiştim. "

" Merak etme sadece bir tanesinde insan var. Geri kalanını yardımcı bir depo olarak kullanıyoruz. Zindanlar koridorun sonundan iki kat aşağıda. Bulman pek zor olmaz. "

Kafamı sallayarak geminin içine girdim. Koridor yine sessiz ve karanlıktı. Koridorun bazı bölgelerinde bir kat daha aşağı inmek için dar merdivenler vardı.

Koridorun sonundaki merdivenlerden iki kat aşağı indim ve etrafıma bakındım. Sol tarafımda tahta bir kapı vardı.

Bu kat depo ya da ona benzer bir şey olarak kullanılıyor olmalıydı ki burnuma metalik bir koku çarpıyordu. Bir üst katsa gemi tayfasının uyuduğu yer ve mutfaktı.

Zindanların burası olduğunu düşünerek kapıyı açtım. Kapı gıcırdayarak açılırken aşağı doğru inen birkaç basamak ortaya çıktı. Zifiri karanlığı yarmak için hemen girişin yan tarafındaki gaz lambasını yaktım ve aşınmış basamakları indim.

Pek de uzun olmayan koridorun iki yanında birbirinden demir parmaklıklarla ayrılmış üçer zindan sıralanmıştı ve en yakındaki iki tanesinin tamamıyla bir diğerinin yarısına yakını fıçılar ve çuvallarla doldurulmuştu.

Gıcırdayan, yer yer çatlamış ve tahta kurularınca yenmiş zeminde sessiz adımlarla ilerledim.

Arka sol köşedeki zindandaydı. Yerde kolunu başının altına almış, zindan duvarına dönmüş uyuyordu.

Koridorun sonuna kadar yürüdüm ve sırtımı yan duvara vererek yere oturdum. Yapacak bir şeyim kalmamıştı.

Bir süre orada öylece oturdum. Çok geçmedi, zindan kapısı açıldı ve birisi yemek saatini bildirince kalkıp güverteye çıktım. Herkes gibi sıraya girerek yiyeceklerimi aldım ve bir köşede yedim.

Mahkum için de bir şeyler alıp zindanlara tekrar indim. Tepsiyi parmaklıkların altından içeri iterek tekrar aynı şekilde oturdum. Uzandım, tepsideki elmayı alıp yedim.

Tam sıkılmaya başlayıp yukarı çıkmak için ayağa kalkmıştım ki zindanda bir hareketlilik oldu, mahkum hareket etti ve doğruldu. Gözlerini kırpıştırarak gerindi ve o anda beni gördü. Beni gördüğü anda donakaldı ve şaşkınlıkla bana baktı.

Şaşırması doğaldı, ne de olsa her gemide kadınlar çalışmıyordu.

Tam ağzını açmış bir şey söyleyecekti ki o anda gemi hızla sarsıldı ve sendeleyerek arkamdaki demir parmaklıklara çarptım. Yukarıdan gürültü patırtılar geldi ve sırtımın acısına aldırmadan koşarak yukarı çıkmaya başladım. Güverteye çıktığımda herkes tam bir panik içinde oradan oraya koşturuyordu. Bağırarak etrafa hararetle emirler yağdıran Silmy'nin yanına ilerlerken geminin yüz metre ilerisinde duran büyük savaş gemisini fark ettim.

Silmy'nin yanına ilerlerken koşmaya başladım. Gemi tekrar sarsılınca her tarafa sular sıçradı ve düşmemek için bir yelken direğine tutundum. Sarsıntı geçtiği anda tekrar koştum ve Silmy'ye ulaştım.

" Neler oluyor? "

Silmy beni orada görünce bir anda öfkelendi ve bana içeri girmemi bağırdı.

" Hale Hayat burada ne yapıyorsun, çabuk içeri gir!"

"Hayır!" dedim. " Ben de bir şeyler yapabilirim! "

Öfkeyle bir yandan emirler verip bir yandan da benimle konuşuyordu.

"Burası çok tehlikeli. Çabuk içeri gir ve zindanlara in. Ben sana söyleyene kadar da çıkma!"

"Olmaz." dedim. " Ben de bu geminin bir çalışanıyım! Bunu kabul etmek zorundasınız!"

"Yaralanabilirsin! Şimdi asiliğin zamanı değil. "

" Kaptan! " dedim inatla. Kolumdan bir pençe gibi tuttu ve bana öfkeyle baktı.

"Sana. İçeri. Girmeni. Emrediyorum. " dedi her sözcüğü vurgulayarak.

O sırada birisi "Yere yatın! " diye bağırdı.

Ben daha ne olduğunu anlayamadan Silmy üzerime atladı ve beni de kendiyle birlikte yere yuvarladı.

Yerinden fırlamış bir kıymık yüzümü elmacık kemiğimden kulağıma kadar derin bir şekilde çizdi. Kaburgalarımın çarpmanın etkisi ve Silmy'nin ağırlığıyla ezilerek ağrıdığını hissettim.

Bazı bağrışlar duydum, ardından Silmy'nin emir veren güçlü sesini.

"Gemiyi döndürün! Topları hazırlayın!"

Geminin çok yakınına bir top daha düşünce sular tüm güverteye sıçradı ve ıslandım.

Gözüm o anda korkmuştu ve bu hayata henüz alışkın olmadığımı anladım.

Silmy bana son bir kere kalktığı yerden emir verdi.

"Koş!"

Bu sefer karşı gelmedim ve kalktığım gibi hızla koşmaya başladım. Güverte kapısından içeri girmeden hemen önce son bir şey gördüm: Gözcü kulesine çıkmış, beyaz bir bezi havada hızla sallayan bir adamdı bu. Yanağımdan aşağı süzülen kanı elimin tersiyle sildim.

Zindanlara tekrar indim ve yine aynı yerde aynı şekilde oturdum. Sol dizimi kırdım ve kolumu ona yasladım.

Zindandaki tek mahkum da aynı benim gibi oturmuş, gözlerini ayırmadan ve tek kelime etmeden bir noktaya bakıyordu.

Top atışı çok sürmedi, sadece birkaç dakika daha. Gelecek günlerde Aspergase'ye vardığımızda bize top atan savaş gemisinin birkaç saat önce ayrıldığımız limanı bombaladığını öğrenecektik.

................................................

- Morcivertimsibulut

KARANLIK SULARDA ⚓ (FİNAL OLDU)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin