KARANLIK SULARDA ⚓ - 8

158 15 9
                                    

Şehir, William'ın dediği kadar hoştu. Renk renk boyanmış evler, okyanustan bakıldığında üst üste duruyormuş gibi bir görüntü veriyordu. Yapıları kaplayan, yanlarından, üstlerinden onları saran yeşil sarmaşıklar antik bir hava veriyordu şehre. Limansa adanın arka tarafındaydı. Arka taraftan bakıldığında Aspergase tam bir ticaret şehriydi.

Limana demirlediğimizde Silmy bazı çalışanlara görevler veriyordu. Ben şehrin büyüsüne kapılmış hayran hayran bakarken göz ucuyla Silmy'nin Jack'e sert bir yüz ifadesiyle bir şeyler söylediğini gördüm. Jack gayet rahat bir duruşla onu dinledi ve hiçbir şey söylemeden yanıma geldi.

Limana inmek için koyulan tahta platform buradan biraz yüksek ve dik görünüyordu. "Size yardım edebilir miyim bayan?" dedi Jack reverans yaparak.

"Neden olmasın bayım ?" diyerek bana uzattığı elini tuttum. Elleri sıcacıktı. Yumuşak, sıcak, pürüzsüz...

Jack önden rahatça indi ve kollarını bana uzattı. Ne yapmam gerektiğini anlayamayarak bir süre ona baktım.

"Atlasana. " dedi.

"Atlayayım mı?"

"Evet, nasıl inmeyi düşünüyordun?"

"Aslında ben..." Etrafıma bakındım. Bunun başka bir yolu yok muydu? Ne yani, Jack'in kucağına mı atlayacaktım?

Ben daha ne olduğunu anlayamadan Jack bıkkın bir ifadeyle birkaç adım yukarı çıktı ve beni kolumdan yakalayarak aşağı çekti. Küçük bir çığlık atarak aşağı, üstüne düştüm.

Durduğumda şaşkın bir şekilde onun göğsüne yaslanmıştım. Bana alaycı bir sırıtışla bakıyordu. Kalbimin atışlarını hissettiğinin farkındalığıyla bir adım geri çekildim. Umuyordum ki bu hızlı atışları korkuya verecekti.

Etrafta birkaç kişi gülüştü ve kaşlarımı çatarak gözlerimle etrafı tarayınca birkaç metre ilerideki merdivenleri gördüm. O anda anladım ki, Jack beni oyuna getirip kasaların indirildiği yerden indirmişti. Öfkeyle ona baktığımda o başka bir yere bakıyordu.

Jack'in bakışlarını takip edip arkamı dönünce pruvadaki Silmy'yi gördüm. Jack'e attığı tehdit dolu bakışlar beni bile korkutmuştu. Jack ise yüzündeki sırıtışla gözlerini ona dikmişti.

İki parmağını alnına değdirerek alaycı bir selam verdikten sonra koluma dokundu.

"Gidelim."

Ben hareket etmeyince elimi sıkıca tuttu ve beni çekiştirdi. Dokunuşuyla tüm vücuduma garip bir sıcaklığın yayıldığını hissettim. Gözlerim refleksle tekrar Silmy'yi buldu. Bana şaşkın bir ifadeyle bakıyordu ama hemen kendini toparlayıp ifadesiz bir yüz ifadesine büründü. Eh tabii, ona dokunduğumda elektrik çarpmış gibi kaçarken Jack'in korkusuzca herkesin arasında elimi tutması ona oldukça garip gelmişti.

Bir an Jack'e gıpta ettiğini hissettim ve bu hoşuma gitti.

"Sana yeni kıyafetler alalım, şu iğrenç kıyafetlerden kurtulmalıyız. Bunlar Silmy'nin mi? Belli, çok zevksiz. Senin üstünde ne yapıyorlar? "

Sorularını duymazdan geldim. Elimi hâlâ bırakmamıştı. Tam aksine, daha bir sahiplenmişçesine, daha bir sıcak, daha bir sıkı tutuyordu.

Çaktırmadan onu incelemeye başladım. Zindanda oldukça uzun bir süre onu incelemiştim ama ilk defa bu kadar yakından bakıyordum. Boyum ondan kısa olduğu için çaktırmamakta biraz zorlanıyordum.

Köşeli yüz hatları, kirli sakalı, güzel koyu yeşil gözleri vardı. Vücudu şekilliydi, boyu da uzundu. Koyu renk saçları omuzlarına dökülüyordu ve şapkasının altında kayboluyordu.

Bastırmaya çalıştığı gülümsemesini görünce utanarak önüme döndüm. Oysaki o hep gülmeliydi. Ne kadar etkileyici göründüğünü bilseydi o da hep gülerdi.

Biraz sonra tüm cesaretimi topladım ve ben de onun elini tuttum. Belki de bu yaptığım yanlıştı. Çünkü o beni korumak için tutuyordu elimi, bense ne olduğunu bilmediğim garip bir duygu, bir sezi yüzünden.

Geniş bir caddede etrafımdaki renk renk çiçeklere, baharat tezgahlarına, dükkanlardaki envai çeşit parlak kumaşa, taş döşeli yoldan geçen atlı arabalara bakarken bir anda durdum ve elimi elinden çektim. Limandan şehrin içlerine girmiştik o sırada, olduğumuz cadde çok işlek değildi.

O da durup bana soru soran bakışlarla döndü ama onun bakışlarını görmüyordum bile. Yine bir görüntü vardı gözlerimin önünde.

Onun görüntüsü.

Gözlerime yaşlar doldu, vücuduma yayılan zalim çaresizliği hissettim. Kalbim deli gibi atıyor, özlemle titriyordu. Dış dünyadan tamamen kopmuştum.

Elimi yavaşça uzatarak Savaş'ın yüzüne dokundum. Yüzünü elime yaslayıp bana sevgiyle baktı.

"Seni bekliyorum güzelim," diye bir ses duydum ama Savaş'ın dudakları kıpırdamıyordu.

Görüntü bulanıklaşırken gitmemesi için ona sıkıca sarıldım ve yaşların aktığını hissettim.

"Bekle! Gitme! "

Boğuk bir ses duyuyordum. Kulaklarım uğulduyordu ve bir anda bir perde kalkmış gibi şehrin tüm sesi kulaklarıma doldu.

"Hale Hayat, iyi misin? "

Gözlerimi açtığımda Jack'e sarılmış bir şekilde ağladığımı gördüm.

"Seni bekliyorum Hale Hayat... "

Hıçkırıklarım bir anda arttı ve bağırmamak için elimle ağzımı kapattım.

Jack ne olduğunu anlamayarak endişeli bir ifadeyle beni bir ara sokağa çekti ve duvara dayanmamı sağladı. Delirmiş gibi sürekli aynı ismi tekrarlıyordum.

Gitmiş olamazsın Savaş. Gitmedin değil mi? Bana gitmediğini söyle, lütfen...

Jack elleriyle yüzümü sarıp beni kendine bakmaya zorladı.

"Sakin ol. Sakin ol Hale Hayat. Sinir krizi geçiriyorsun. Buradayım ben, sakin ol. Tamam mı? Evet, işte böyle. İyi misin?"

Kafamı onaylarcasına salladım ve duvar dibine çöktüm. Bu da neydi böyle? Acaba gerçekten delirmiş miydim?

Önümde diz çökerek saçımı okşadı.

"İyi misin güzelim?"

Başımı bir anda kaldırdım ve Jack'in gözlerine şaşkın şaşkın baktım.

Sadece bir rastlantı mıydı? Rastlantı olması imkansızdı. Belki de ben yanılıyordum.

Yanılsam da, yanılmasam da bir an sonra boynuna atladım ve hiç bırakmamacasına sıkı sıkı sarıldım.

..............................

-Morcivertimsibulut

KARANLIK SULARDA ⚓ (FİNAL OLDU)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin