KARANLIK SULARDA ⚓ - 47

50 4 0
                                    

Saat gecenin üçüydü ve ben hâlâ karanlıkta, yatakta kıvranıyordum. Gözümde bir damla uyku yoktu, uykunun yerinde acı ve gözyaşı vardı. Buradan hemen gitmek istiyordum ama gidemezdim, kapıyı açmak için yeni ayı beklememiz gerekiyordu.

Ne düşüneceğimi, neye yanacağımı, kime inanacağımı bilmiyordum. Sakin kafayla düşünmeye çalışıyordum. Her şeyi anlardım ama Savaş'ın bu yaptığının hiçbir açıklaması yoktu. Yaşlar tekrar yanan gözlerimden süzülmeye başlayınca bir başka ağlama krizine girmekten korktum, saatlerdir defalarca girmiştim bu krizlere ve hepsi bir öncekinden daha yorucu oluyordu. Bu seferki daha sakindi, daha sessizdi, belki de kanıksamaya başlıyordum.

Bugün öğrenmiştim; aşk, oynanabilecek en tehlikeli silahtı. İki tarafı keskin bir kılıçtı. Kendinizi yaralamanız işten bile değildi. Çünkü aşk içinde en kutsal duyguyu, güveni barındırıyordu ve sevdiğiniz kişi güveninizi mutlaka kırıyordu.

Bazen tüm olanlar için kendimi suçluyordum. Belki fazla saf ve aptaldım, belki fazla duygusaldım, belki doğuştan şanssızdım. Belki de tek suçum yanlış kişileri sevmekti.

Tüm öfkeme rağmen Jack'i düşündüğümde sol tarafım acıdı. Ona attığım tokadın sesi tekrar kulaklarımda yankılandı ve gözlerimi sıkı sıkı yumdum. Son birkaç saattir ona olan öfkem hafiflemeye başlamıştı. Belki de söylediği gibi, sakin düşündüğümde ona hak verecektim. Ama yaptığı hâlâ ağır bir ihanetti. Ne içindi? İnanamıyordum, Jack'in para için tüm bunları yaşamama göz yumacağına inanamıyordum. Beni sevmediğine, kullandığına da inanmakta zorluk çekiyordum ama bana bu kadar çok yalan söyleyen birinin bu konuda da yalan söylemediğinden nasıl emin olabilirdim?

Bir şeyler oturmuyordu, sırf para ve özgürlük için olsaydı benim için defalarca hayatını tehlikeye arar mıydı? Gülüşleri yalan mıydı? Ya dokunuşları, öpüşleri, beraber geçirdiğimiz tüm güzel ve özel anlar yalan mıydı? Öğrenmek zorundaydım.

Kendimi bir anda yan odanın kapısının önünde buldum. Neden burada olduğumu bilmiyordum ama artık düşünmeyi bırakmıştım, düşündükçe parçalanıyordum. Düşünmemek, çözmemek, salt gerçekleri öğrenmek istiyordum.

Uzanıp kapıyı tıklattım, ses gelmeyince uzanıp kapı tokmağını çevirdim. Sessiz koridorda çok sesli gelen bir klik sesiyle kapı açıldı, açılmasını beklemiyordum. Yavaşça kapıyı itip açtım. Oda loştu, bir konsolun üstünde sönmeye yüz tutmuş iki mum yanıyordu. Yumuşak adımlarla içeri girdim, çıplak ayaklarım zeminde ses çıkarmıyordu. Kapıyı arkamdan kapattım ve bir süre orada bekledim. Benimkinin bir kopyası olan odanın ortasında, çift kişilik yatağın bir tarafında yatıyordu. Nefesleri düzenliydi, kendi nefeslerimin onunkilere senkronize olduğunu hissediyordum. İlerleyip yatağın yanına yaklaştım. Yüzünde masum bir ifade vardı, güzel dudakları hafifçe aralanmıştı. Uyurken bir askere benzemiyordu, bir gece boyunca sarılıp uyuduğum Jack'e benziyordu. Uzun kirpikleri yanaklarına düşmüştü, güzel saçları yastığa dağılmıştı. Aylardır yanımda olan ve zor olsa da ona aşık olduğumu kendime itiraf ettiğim adam değil miydi Jack?

İki yanağımdan tekrar yaşlar süzülmeye başlamıştı. Uzanıp yatağa sessizce oturdum, yumuşak yatak en küçük bir ses çıkarmadı. Başımı yastığa koyduğum anda damlalar yastığı ıslattı. Aradığım tüm cevaplar oradaymış gibi yüzünü inceledim. Neredeydi cevap; gözlerinde mi, yanağının kıvrımında mı, dudağındaki incecik yarada mı? Neredeydi?

Ne kadar süre onu öyle izlemiştim? Bilmiyordum ama gözlerimi bir anlığına kapattım ve tekrar açtığımda karşımda koyu yeşil gözler gördüm. Birbirimize sessizce baktık bir süre, kimse konuşmadı. Gözlerindeki ifadenin anlamını bilmiyordum, tek bildiğim gözyaşlarımın tekrar akmasına sebep olduğuydu.

KARANLIK SULARDA ⚓ (FİNAL OLDU)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin