KARANLIK SULARDA ⚓ - 37

43 5 0
                                    

Neredeyse elli kişiyle birlikte tıkıldığımız loş, rutubetli, pis, ter kokulu zindanın arka köşesinde Çuha'yla yan yana oturuyorduk. Çevremizdeki insanlar yaralıydı. Hem bedenlerinde hem de kalplerinde. Başarısızlığın, yenilginin kırgınlığı üstlerine çökmüş boyunlarını büküyordu. Paslı kalın parmaklıkların ötesinde bir muhafız bir eli kılıcının kabzasında nöbet bekliyordu.

Bizi buraya attıklarında neredeyse yarım saat boyunca olanlarla hiçbir ilgimizin olmadığını, Batak'ta çalıştığımız için şehirde olduğumuzu ve bizi çıkarmalarını haykırdım ama buna kimse inanmadı çünkü bir muhafızı fena halde yaralamıştım. Tabii bu çığlıklarım zindandaki diğer insanların da bize karşı tutumunu pek olumlu etkilememişti, sonuçta onlardan olmadığımı söylemiştim ve bana inananların umurunda olmamış, inanmayanların da gözünde korkak ve kaçmaya çalışan biri kimliğine bürünmüştüm.

Oturduğumuz köşede hem sinirli hem de garip şekilde dingindim. Sanki olabilecek hiçbir şey bu dinginliğe zarar veremezdi. Belki de içimde karanlığa gömülmüş, görmezden geldiğim bir noktanın açığa çıkmasından ve orada bana sürekli rahatsızlık veren bir şeylerin tüm vücudumu terk etmesinden kaynaklı bir sakinlikti.

"Bize ne olacak?" dedi Çuha ellerine bakarak. Artık korkmuş görünmüyordu, kabullenmiş ve merak içindeydi.

"Bilmiyorum," dedim. "Her şey olabilir. Seni tehlikeye atmamalıydım."

"Sen doğru olanı yaptın," dedi beni rahatlatmak için.

Zindanın penceresi yoktu ama gece olduğunu biliyordum. Tüm vücudum yorgunluktan ve saatlerce aynı pozisyonda kalmaktan sızlıyordu. Acıkmıştım ama kimsenin bize yemek vereceğini sanmıyordum. Zindanda ağır yaralılar yoktu ama yine de acı içinde olan insanlara yardım etmeye gelen de olmuyordu, olmayacaktı da.

Çuha'nın başı kucağıma düştü ve uyuyakaldı, ben de oturduğum yerde uyukluyordum zaten. Açıkçası tam dalmaya cesaret edemiyordum bu yabancı ve tehlikeli yerde. Bir kolu boydan boya yırtılmış gömleğimin altındaki madalyonuma kıyafetin dışından dokunup gözlerimi kapattım.

Gürültünün etkisiyle gözlerimi açtığımda uyumuş olduğumu fark ettim ve bir an panikledim ama Çuha yanımdaydı ve madalyonum da hâlâ göğsüme değiyordu. Gürültünün sebebi açılan zindan kapısıydı. İki muhafızdan biri büyük bir anahtarla üst üste defalarca kilitlenmiş zindanın kapısını açmış, diğeri de gıcırdayan paslı kapıyı gürültüyle açarak içeri girmişti. Sert yüz hatları ve keskin bakışları vardı. İnce bıyığının uçları sivriydi. Bir eli kılıcının kabzasını sıkı sıkı kavramış, tetikteydi. Gözleri kalabalığın üstünde geziniyor, birilerini arıyor ya da seçmeye çalışıyordu. Karnımın içinde bir yer düğümlendi.

Çuha uyanıp kafasını kaldırdı, gözlerini kırpıştırıp ne olduğunu anlamaya çalıştı. Tam bu sırada muhafızın gözleri bizden tarafa döndü ve Çuha'nın üstünde durdu.

"Sen," dedi cüssesine uygun derinden gelen bir sesle. Kalbim sıkıştı. Öfke tüm bedenimi alev alev yaktı bir anda. "Kalk ayağa, benimle geliyorsun."

Çuha korkuyla bana baktı ve kolumu sıkı sıkı kavradı. Dalga dalga yayılan dehşetini hissedebiliyordum. Ayağa fırladım ve onu arkama aldım. Muhafıza gözlerimi diktim, dudaklarım gerilip bir çizgi halini almıştı.

"Ona dokunmayacaksınız," dedim kararlı ve tehditkar bir tonla. Muhafız bize yaklaştı ve kaşlarını çatıp beni korkutmaya çalıştı. Çuha'nın hafif hıçkırıklarını duyabiliyordum. Başımı kaldırıp adamın yüzüne dik dik baktım.

"Beni durdurabileceğini mi sanıyorsun?"

"Ona dokunmayacaksınız. Cesedimi çiğnemen gerek."

KARANLIK SULARDA ⚓ (FİNAL OLDU)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin