KARANLIK SULARDA ⚓ - 46

45 4 0
                                    

Hüseyin Bey'in ofisi girişte gördüğümüz kubbeli binanın üst katında, merkezdeydi. Altın varaklı çift kanatlı ahşap görünümlü kapısının önünde oldukça geniş bir salon vardı. Adaya girdiğimizden beri ilk defa askerler görüyordum, kapıların iki yanında.

Adımlarımız granit zeminde senkronize sesler çıkarırken karnımdan tarif edilemez bir heyecan yükseliyordu. Ellerimin titrediğini hissediyordum ve koşmamak için kendimi zor tutuyordum. Sağ elimde bir başka sıcak el hissedince heyecanın etkisiyle irkildim. Jack uzanıp elimi hafifçe tutmuştu. Başparmağıyla parmaklarımın üstünü okşadı, elimi kaldırıp gözlerime bakmadan dudaklarına götürdü ve sıcacık öptü parmaklarımı. Her türlü duygum göğsümde kabardı. Çift kanatlı kapıların önünde durduğumuzda elimi indirdi, çok yavaşça bıraktı. Parmaklarımızın temasının kesildiği o son anda bunun bir veda olduğunu hissettim, kalbim hüzünle kasıldı. Ona baktım ama gözlerini benden kaçarcasına karşıya dikmişti.

Kapılar açıldı ve aydınlık ofise girdik. Ofisin bir duvarı boydan boya kitaplıktı, kitaplığın karşısında büyük bir çalışma masası, önünde deri koltuklar ve masanın yanında, duvara dayalı bir evrak dolabı vardı. Tavandan gösterişli bir avize sarkıyordu, karşımızdaki duvarda oldukça geniş bir pencere vardı ve önünde pencereye dönük, bastonlu bir adam duruyordu. Adamın üstünde beyaz bir takım elbise vardı ve saçları kar gibi beyazdı.

Çuha'nın yanımda hıçkırdığını duydum ve koşarak adamın yanına gitti. Adam ona döndü ve Çuha aynı anda ağlayıp gülerek adamın boynuna sarıldı.

Adamın yüzünü gördüğümde bir anda kalbim atmayı kesti sanki. Nefesim kesildi, başım dönmeye başladı. Gözlerime inanmakta zorlandım, sanki birkaç saniye içinde bir rüyadan uyanacaktım. Aynı anda buzlu suya batırılıp korların üstüne atılmış gibiydim. Bu... Nasıl olabilirdi ki? Karşımda gördüğüm adam, Hüseyin Bey, ölmemiş miydi?

"Büyükbaba!" Çuha neredeyse bağırarak daha sesli ağlamaya başladı ve Hüseyin Bey de özlemle ona sarıldı.

Gördüğüm ve duyduğum şeyleri anlamlandırmaya çalışırken dakikalarca kapının önünde dikilerek özlem gideren dede torunu izledim. Artık bir açıklamaya ihtiyacım vardı, derhal. Dizlerimin bağı çözülmüştü, kapının pervazına bir elimle dayandım. Sevinmeliydim ama o kadar şaşkındım ve zihnimde o denli çok soru dönüyordu ki bocalayıp kaldım.

Tarık Bey bizi bıraktıktan sonra çıkmıştı, Jack ellerini ceplerine sokmuş, deri koltuklardan birinin odaya dönük sırtına yaslanmıştı ve gözleri yerdeki parkelerdeydi. Çuha ve Hüseyin Bey anlamlandıramadığım ayak üstü bir sohbete girişmişlerdi.

"Hüseyin Bey," diye mırıldandım sonunda sesimi bulabildiğimde. Hüseyin Bey Çuha'dan ayrılıp bana döndü, oymalı bastonuna yaslanarak bana doğru birkaç adım attı.

"Hoş geldin Hale Hayat," dedi.

"Ama siz..." Savaş'ın büyükbabasıyla o hayattayken çok yakın değildik ama onu tanıyordum. Ah, o hâlâ hayattaydı. "Savaş yaşadığınızı neden bilmiyor?"

Çuha kaşlarını çattı ve cevap verdi: "Abim onun yaşadığını biliyor, geçen seferde de kapıyı burada açmıştık."

"Hayır bilmiyor, bilseydi bana söylerdi."

Odada tehlikeli ve gergin bir sessizlik oldu. Çuha ve Hüseyin Bey birbirlerine baktılar, Jack odanın karşı tarafında sinirle nefesini verdi.

"Her şeyi anlatmaya baştan başlasak senin için daha iyi olur," dedi Hüseyin Bey sonunda. "Oturmak ister misin?"

Başımı iki yana salladım, kendimi oturabilecek kadar sakin hissetmiyordum. "Başlayın lütfen."

"Tüm bunları, bu dünyayı nasıl keşfettiğimden başlamalıyım. Bizim ailemiz nesillerdir, başlangıcı belirsiz bir zamandan beri bu dünya hakkında araştırmalar yapıyor. Aslında dedelerimizden kimse buranın gerçekten var olabileceğine inanmıyordu ama herkes bir aile geleneği olarak hikayeyi çocuklarına ve torunlarına aktarıyordu. Belki de yüzyıllardır tüm hayatını bu araştırmaya adayan tek kişi bendim ve araştırmalarımın da sonucunu aldım. Bir evreka anıydı bu evreni keşfetmem."

KARANLIK SULARDA ⚓ (FİNAL OLDU)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin